Cemil KOÇAK
Seçimin ardından uzun yıllardan beri uzak kaldığımız ‘koalisyon’ yine gündeme geldi. Ben de bunun üzerine Türkiye’nin koalisyonlu yıllarını anlatan bir yazı dizisi hazırladım. Bundan sonraki yazılarımda Türkiye’nin koalisyonlu yıllarını hatırlatacağım. Pek çoğunun içinde yaşadım.
Genç nesillerin böyle bir tecrübeyi hiç yaşamamış olmalarını dilerim. Daha doğrusu dilerdim; lâkin yeni nesiller, siyasal tecrübelerini ancak yaşayarak öğrenirler. Tarih, onlar için çok kez başkalarının başına gelenden ibarettir. Tarih tekerrür etmezse de, bazen benzerlikler sunabilir.
Türkiye’nin seçim sisteminin geçmişini bilmeden, koalisyon meselesini anlamak güçtür. Türkiye, koalisyon hükûmetiyle ilk kez 1961 seçiminin ardından tanıştı. O zamana kadar böyle bir şeyden haberi olmamıştı. Bunun birkaç nedeni vardı; öncelikle 1946 sonrasındaki siyasal hayat, esas olarak iki partili bir sistem üzerine kurulmuştu. CHP ile DP; seçim sisteminin de yardımıyla, hep çoğunluk iktidarı sağlamışlardı. İşin püf noktası; iki partili rejim ve seçimde uygulanan çoğunluk sistemi idi.
Çoğunluk sistemi
1946 yılında yeniden başlayan rekabetçi siyasal hayatta; seçim sistemi eskiden olduğu gibiydi. Sistemin iki önemli özelliği vardı. Bunlardan biri; açık oy ve kapalı sayım ilkesiydi. Bu ilke, 1950 seçimi öncesinde iktidarla muhalefetin uzlaşması sonucunda değiştirildi. İşte o günden bu yana her seçimde kapalı küçük bir hücrede kimsenin göremeyeceği ve karışamayacağı şekilde oy kullanıyoruz. Oyları da herkesin gözü önünde sayıyoruz. Yani altmış beş yıldan bu yana bu toplum, serbest seçim yapıyor!
Sistemin ikinci önemli özelliği ise, seçim yöntemi idi. Bugün de pek çok ülkede uygulanan çoğunluk sistemi, Osmanlı’dan kalan bir alışkanlık olarak sürüyordu. Bu sistemde; seçim çevresinde seçime katılan partilerin arasında birinci gelen parti, o seçim çevresinde bulunan bütün milletvekilliklerini kazanmış oluyordu. Eğer bir seçim çevresinde iki parti yarışıyorsa; bu takdirde, o seçim çevresinin oy barajı, pratik olarak % 50’nin azıcık üstü oluyordu. Yüzde elliyi geçen parti, ardından gelen partinin almış olduğu belki de çok yüksek orana rağmen, o seçim çevresinin bütün milletvekilliklerini kazanıyordu. Meselâ; bir seçim çevresinde on milletvekili çıkacaksa; birinci parti, bütün milletvekilliklerinin hepsini kazanıyordu. Bu, ‘hepsini kazan’ ya da ‘tamamını kaybet’ yöntemi; elbette birinci partiye büyük avantaj sağlıyordu. İkinci parti % 49 bile kazansa, o seçim çevresinden eli boş ayrılıyordu.
Çok partili seçim
Şimdi bir de aynı yöntemin belirli bir seçim çevresinde; üç, hatta daha fazla partinin katılması halinde olası sonuçlarını inceleyelim: Meselâ; CHP, DP ve Millet Partisi (MP)’nin katıldığı ve yine faraza on milletvekili çıkaran bir seçim çevresinde; bu kez birinci partinin bütün milletvekilliklerini kazanması için % 50 barajını aşması da gerekmiyordu. Tek turlu çoğunluk sisteminin cilveleri de burada başlıyordu işte… Diyelim ki, birinci parti % 38 oy oranı elde etti. Diğer iki parti de bunun ardından toplam % 65; ama ayrı ayrı iki parti olunca; diyelim ki % 35 ve % 28 oy oranı elde ettiler. Bu durumda birinci parti, % 50 oranına yaklaşamadığı halde, yine de bütün milletvekillerini kazanıyordu. Diğer iki partinin oy toplamı, ondan daha yüksek olduğu halde, son iki partiye kalan, yalnızca sıfır çekmekti!
Bu sistemin en azından teorik olarak ortaya koyduğu sonuç şu olabilirdi: Hiçbir seçim çevresinde ve ülke çapında % 50’yi bile bulmadan, sadece metamatiksel oy dağılımı sonucunda, bir parti, sadece birinci olduğu halde, bu düşük oy oranı ile parlamentodaki bütün milletvekilliklerini kazanabilirdi! Gerçi hiçbir seçimde böyle bir sonuç ortaya çıkmadı. Ama 1954 seçiminde CHP, neredeyse üç düzine kadar milletvekili ile baş başa kaldığında; herhalde zamanında değiştirmemekte direndiği bu usûlün cilvesini bir kez daha hatırlamıştı!
DP’nin itirazı
‘46 seçiminden önce ve sonra DP, bu yöntemi değiştirmek istedi. Ona göre, bu seçim yöntemi âdil değildi. Mecliste adaletli bir dağılıma imkân vermiyordu; ya da vermeyebilirdi. Bu bakımdan DP, nisbi temsil usûlünü önerdi. Bu sistem, bizim 1961 seçiminden bu yana kullandığımız usûldü. Her partiye, esas olarak, o seçim çevresinde aldığı oy kadar milletvekili kazanmaya imkân tanıyordu. Böylece ikinci ve sonra gelen partiler, yeteri kadar oy toplayabilirlerse; nisbi temsil usûlünde o seçim çevresinde kazanabildikleri oy oranında ya da hiç olmazsa ona yakın oranda milletvekili çıkarabileceklerdi.
DP’nin itirazı haklıydı; daha âdil bir seçim sistemi idi bu… İktidarda olan CHP ise, bu itiraza aldırış etmedi. Çünkü, çoğunluk sistemi, seçim çevrelerinin önemli bir kısmında birinci parti olacak olana önemli avantaj sağlarken ve ona Meclis çoğunluğunu adeta otomatik olarak sunarken; CHP, birinci parti olacağından da eminken; bu avantajını yitirmek istemedi.
DP ise, bazen sanılanın aksine, 1950 seçiminde bile birinci parti olacağından pek de emin değildi. Bunun kanıtı, bu seçim öncesinde de nisbi temsil usûlünde diretmesi oldu. Eğer seçimi kazanamazsa, hiç olmazsa Meclis’te önemli sayıda temsilci bulundurabilmenin yolu, bu seçim sisteminden geçiyordu çünkü… CHP’nin direnci kazandı; sistem değişmeden kaldı.
1950 sonrasında
‘50 seçimini kazanan DP ise, iktidarda olduğu on yıl boyunca bir daha seçim sisteminin değişmesinden söz açmadı bile… Şimdi de itiraz sırası muhalefete, yani CHP ile MP’ye gelmişti. 1950 sonrasında on yıl boyunrca bu iki parti, bu kez nisbi temsil usûlünde ısrar ettiler. Fakat politikada avantaj kazanan tarafı ikna etmek genellikle zor olduğundan, bu kez DP, sistemin değişmesi konusunda direnç gösterdi. DP’nin ana argümanı; zaten bu usûlün CHP döneminden kaldığıydı. Şimdi CHP’nin kendi getirdiği bir sistemi değiştirmek istemesini, DP, tutarsızlık olarak görüyordu. Tabiî aynı argümanı muhalefet de kullanıyordu; onlar da, DP’nin 1950 öncesindeki ana talebini ısrarla görmemeye çalışmasını önemli bir tutarsızlık olarak sunmuşlardı. Ama sistem değişmeden kaldı.
Garantili sistem
Çoğunluk sistemi, âdil değildi; doğru; fakat ne olursa olsun ülke çapında birinci gelen partiye Meclis’te mutlak çoğunluğu adeta garanti ediyordu. Çoğunluk sistemi, birinci gelen partinin güvenilir bir çoğunlukla iktidar olmasını teminat altına alıyordu. Bu bakımdan sistemin en büyük ve esaslı özelliği, adaleti ikinci plâna alarak; aslında tek partili bir iktidar yapısını önceden garanti altına almasıydı. 1950 sonrasında bu nedenle bir koalisyona ihtiyaç duyulmadı. Böyle bir kapıyı açacak seçim sistemi yoktu çünkü…
Küçük bir ayrıntı

Burada yazdıklarım ancak tarihsel olarak doğrudur; fakat teorik olarak yanlıştır. Daha doğrusu yanlış da olabilir. Çünkü, günümüz Türkiyesi’nde olduğu gibi, ülke çapında birinci gelen bir partinin yanında, belirli ve çok sayıda seçim çevresinde yine birinci çıkabilecek, ancak ülke genelinde birinci olamayacak partilerin de çoğunluk sistemi sayesinde önemli miktarda milletvekili elde etmesi her zaman mümkündür. Eğer ülke çapında dengeli bir dağılım olmaz da; belirli partiler, belirli bölgelerde birinci olmayı başarabilirse; en azından teorik olarak kazandıkları milletvekili sayılarının birbirine yakın olmaları ihtimali de vardır.
Bu bakımdan parçalı yapıda siyasal rekabet, çoğunluk sisteminin bile beklenen sonucunu engelleyebilir. Yani, çoğunluk iktidarını garanti etmeyebilir. Bu küçük ayrıntıya dikkat edilmezse; çoğunluk sisteminin mutlaka tek partili bir iktidarı garanti ettiği gibi yanlış bir görüşün, ülkenin siyasal ve sosyolojik yapısından bağımsız düşünülerek, sadece matematiksel bir formül şeklinde; bu yöntemin ‘kurtarıcı’ bir sihirli formül olarak benimsenmesinin de önüne geçilmelidir.
Toplumun parçalı yapısı, ne kadar derin ve birbirinden adeta keskin hatlarla ayrılmışsa; bu takdirde seçim sistemi tartışmasını, bir matematik kesinlik içinde ele almak imkânı güç olur. Bu durumda kabul edilecek her seçim sistemi, o ülkenin sosyolojik ve siyasal yapılanmasına uygun şekilde sonuç verir. Her yerde aynı sonucu vermez; veremez! Seçim sistemi tartışmalarında toplumun genel ayrışmalarının nerede olduğuna da bu bakımdan dikkat etmek gerekir. Yoksa, önceden yapılan basit seçim matematiği, seçim sonucu ile uyuşmayabilir. Uyuşmaz diyemem; ama uyuşmayabilir!
Hiçbir matematiksel yöntem; toplumun siyasal ve sosyolojik dinamizmini önceden öngöremez ve bilemez; bilse bile, bu dinamizmin zaman içinde değişmesi de kaçınılmazdır. Hatta seçimden seçime değişmesi bile mümkündür. Bunun için seçim sistemi tartışmalarını, ‘matematikçi’ler kadar, siyasal bilimcilerin, tarihçilerin, sosyologların da yakından izlemesi gerekir.
HAFTAYA 1960’LI YILLARDA KURULAN KOALİSYONLARI ANLATACAĞIM…
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları















































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016