Erol KATIRCIOĞLU

Erol KATIRCIOĞLU
Erol KATIRCIOĞLU
Tüm Yazıları
Yeni ve yaratıcı eylem biçimleri bulma
16.09.2015
2276

 Geçenlerde “Anlaşılan AKP düzgün bir biçimde iktidarı bırakmayacak. Bu durumda yeni ve yaratıcı eylem biçimleri bularak bu partiyi al aşağı etmek gerek” diye bir tweet attım. Yazdıklarından AKP’li ve aynı zamanda “anlama engelli” oldukları anlaşılan bir kısım insan benim bu cümlemde bir “darbe” kokusu aldı. O nedenle de yüzlerce ağıza alınmayacak küfürlerle tepki gösterdi.

Oysa biraz durup “Bu adam ne demek istiyor” diye düşünmüş olsalardı ‘darbe’nin bu topraklarda “yeni” ve “yaratıcı” bir “eylem biçimi” olmadığından giderek benim başka bir şey söylemek istediğimi düşünebilirlerdi. Nitekim tweetimin hemen arkasından gelen ne demek istediğimi soran birine de “Toplumun ilgisini çeken ve böylelikle iktidarın çapsızlığını hissettirecek eylem biçimleri. Hep birlikte düşünelim” tweetini atmıştım. Üzerinden zaman geçmiş bu konuya neden yeniden döndüm diye soracak olursanız söz konusu tweetimde altını çizdiğim “yeni” ve “yaratıcı eylem biçimleri” konusunda bir kaç cümle söylemek.

Geçtiğimiz bir ay içinde Türkiye’de olan bitenler iki konuyu daha bir açıklıkla görünür hale getirdi: Bunlardan birincisi Türkiye toplumu henüz toplum olamamış bir toplumdur. İkincisi ise, üzerinden 65 yıl geçmiş olmasına rağmen demokrasimiz hala “sözde” bir demokrasidir. Doğrusu ben bu iki olgunun içsel olarak birbirine bağlı olduğunu düşünüyorum ama bu konuya burada girmeyeceğim. Fakat bu yazıda son günlerin iki olayından giderek bu iddialarımın altını çizmek istiyorum. Bunlardan birincisi, Cizre’deki baskı ve katliama Batı illerinden güçlü bir cevap gelmemesinin bu toplumda “biz” duygusunun henüz yaratılamamış olduğu, düşüncemi doğruladı diye düşünüyorum. Çünkü gerçek bir toplumda böylesi bir olaya toplumun her katmanından bir itiraz gelmiş olması gerekirdi. Üstelik AKP yönetimi altında giderek daha fazla benzediğimiz faşist İsrail yönetiminde bile bu olmamakta barış yanlısı İsrailliler her yerde seslerini duyurmaya çalışmakta (Burada Batı illerinde seslerini çıkarmaya çalışan insanların olmadığını değil itirazın kitleselleşemediğini söylemek istiyorum). İkincisi ise, bir valinin Meclis’te 80 milletvekiliyle temsil olunan bir partinin liderinin telefonuna çıkmaması ya da telefonu yüzüne kapatması da ikinci düşüncemi, yani varolan demokrasinin “sözde” bir demokrasi olduğu düşüncemi doğruladığını düşünüyorum. Çünkü gerçek demokrasilerde atanmış bir kişinin seçilmiş bir kişi karşısında böyle bir tutum alması mümkün değildir ve bu demokrasinin özüne aykırıdır. Peki bu iki tespit bize neyi söylüyor? Doğrusu bu iki tespit, Türkiye’de bir “kimlikler ötesi”, yani “demokratik” bir siyasete ihtiyaç olduğunu gösterdiği gibi, yeni bir toplum sözleşmesine, yani, yeni bir anayasaya da ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla geleceğe bakan bir siyasi hareketin gündeminin ilk maddeleri bence bunlar olmalı. Yazının başındaki konuya geri dönersem böylesi bir toplumda ve böylesi bir “sözde demokraside” siyaseten başarılı olabilmek “yeni ve yaratıcı eylem biçimleri” bulmayı gerektiriyor. AKP’nin seçimlerdeki başarısının en önemli aracı sanırım “ev ziyaretleri” idi. Bu yöntemle AKP hem kadınları mobilize etti ve hem de söylemlerini geniş kitlelere ulaştırabildi. Şimdi ise HDP’nin karşısında biraz da olayların dayatması sonucunda (örneğin Cizre yürüyüşü) “yeni ve yaratıcı” bir eylem biçimi görünüyor: İl il, ilçe ilçe, köy köy, mümkün olduğu her durumda yürüyerek yapılan temaslar. “Ev ziyaretlerinin” yanısıra bu amaçla yapılacak yürüyüşler ihtiyaç duyulan yeni ve yaratıcı bir eylem biçimi olarak etkili olabilir.

Demokrasi siyasetinin önünde uzun ve zorlu bir yol var.

Enseyi karartmayalım.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar