Erol KATIRCIOĞLU
Giderek anlaşılmaktadır ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘dava’ diye kutsal bir vurguyla altını çizdiği dava, Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilirken özellikle İslami kesimin yaşadığı travmanın adıdır. Gerçi o sırada tüm toplum bir travma yaşamaktadır ama askeri gücü elinde tutan Mustafa Kemal ve arkadaşlarının uygulamaya koydukları ‘Batılı’ cumhuriyet projesi, İslami kesimi daha da travmatik hale getirmiştir. Osmanlıya, şeriata ve hilafete bağlılığı devam eden, devletin yıkılmasını tümüyle ‘dış güçler’in eseri olarak gören bu kesim, Kurtuluş Savaşı sonrası oluşan ve ‘askeri’ özelliği de devam eden yeni Cumhuriyet idaresini bir türlü içine sindirememiştir. Bu yeni yönetimi İslam medeniyetinin son ve en güçlü kalesi olarak gördükleri Osmanlı’nın doğal sürecinde yalnızca geçici bir parantez olarak görmeyi ve bir an önce bu sürece ‘geri dönmeyi’ amaçlayan bu anlayış (toplumun ‘laik kesiminin’ bu kesime ‘gerici’ demesi de aslında bu nedenledir) bu ‘dava’nın ta kendisidir.
AKP’nin kadrolarının kendilerini başlangıçtan beri böyle bir ‘dava’nın neferi olarak görüp görmediklerini bilmiyoruz. Ama Tayyip Erdoğan’ın gördüğünü anlıyoruz. Her ne kadar başlangıçta bu denli net değildiyse de bugün itibariyle böyle. Peki bunda ne var? Toplumda kimileri de böyle düşünüyor olabilir. Uzunca bir zamandan bu yana bu ülkede ‘demokrasi’ uygulandığına göre ve demokrasilerde toplumun farklı kesimleri farklı taleplerini fikir ve ifade özgürlüğü çerçevesinde dile getirip örgütleyebileceğine göre sorun nerede?
Sorun ‘farklı fikirlerden’ çok ‘farklı değerlerden’ oluşmuş taleplerin demokratik bir yönetimde nasıl ifade edileceğinde ve nasıl gerçekleştirileceğindedir. Özellikle eğer varolan demokrasi, çoğunluğun mutlak iktidarı olarak görülüyorsa, o çoğunluğun kendi değer dünyasının, azınlık olanın değer dünyasını reddedeceği ve sonuçta ortak bir toplumsal irade üretilemeyeceği açıktır. Bunun çatışmacı siyasi bir ortam anlamına geleceği de... Örnek vermek gerekirse eğer bu kesimlerden biri (örneğin İslami kesim) ‘Namaz kılmayan İnsan değildir’ gibi bir değer yargısını TV’lerde kalkıp söylerse, yine bu kesimin içinden bir grup (dünkü Erzurum’la ilgili haberde olduğu gibi) eline sopaları alıp ‘oruç tutmayanlar insan değildir’ diye sıkıştırıp dövmeye kalkarsa nasıl bir toplum oluruz dersiniz? Ya da yine geçenlerde bir Müslüman yetkili (Cumhurbaşkanı) ‘terörist’ dediği insanlarla ilgili konuşurken ‘Onlar Zerdüşt, onlar ateist’ derse böylelikle kendi inanç değerlerini benimsemeyenleri ötekileştirmiş olmaz mı? (Oysa normal olarak ‘Cumhurbaşkanı’ toplumdaki tüm yurttaşların başkanıdır ve o yurttaşların içinde pekala Zerdüştlüğü ya da ateizmi benimsemiş olanlar da olabilir). (Dikkat tüm bu örnekler ‘fikir’ değil ‘değer’ farklılıkları örnekleridir!)
İnsanlar arasındaki fikir farklılıkları konuşmayla, tartışmayla ve uzlaşmayla giderilebilir. Ama değer farklılıklarının ön plana çıktığı ayrılıklarda bu yöntemlerin işlemesi çok kolay değildir. Örneğin ‘Benim için bir insanın Müslüman olması her şeyden önemlidir’ derseniz, bir başkası da ‘Hayır, benim için bir insanın bilimsel düşünen bir insan olması her şeyden önemlidir’ derse, burada nasıl bir tartışma yapılabilir ve nasıl bir uzlaşma üretilebilir ki? Böyle bir karşılaşma gerçek anlamda demokratik bir zihniyet iklimi gerektirir. Ama var olan demokrasiniz ‘Biz çoğunluğuz, dilediğimizi yaparız’ kıvamında bir demokrasiyse farklılıklar arasında çatışma kaçınılmaz demektir. Çünkü böyle ayrışmış bir toplum normal olarak demokrasiyle yönetilemez. Ancak baskıcı bir rejimle yönetilebilir.
Türkiye’de geldiğimiz yer de böyle bir yerdir. AKP yönetimi ve Cumhurbaşkanı daha çok Müslüman kitlelerin benimsediği ya da benimseyebileceği Osmanlı İslam medeniyetini yeniden tesis etme ‘dava’sını siyasetin ana damarı yapmaya çalıştıkça aynı tarihi dönemlerden neşet eden karşı bir ‘Batılı-laik’ davasını da tetikleyeceği açıktır. Nitekim öyle de olmaktadır. Bugün liselerde varolan kıpırdanmalar da bunun işaretleridir.
AKP, bir siyasi parti olarak iktidarda olduğu bunca zaman içinde milli gelirin artırılmasına bir katkıda bulunmuşsa da siyaseten her şeyi yüzüne gözüne bulaştırmıştır. Sosyal ve tarihsel sorunları çözeceğine tümünün yeniden su yüzüne çıkmasına neden olmuş ve bu sorunlara anlamlı çözümler üretememiş ve içinden başka bir akıl çıkması çok zor göründüğüne göre ülkeyi çok daha büyük bir kırılmaya sürüklemektedir. Bence son durum budur.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.05.2025
21.05.2025
13.05.2025
1.04.2025
6.03.2025
20.02.2025
12.02.2025
5.02.2025
29.01.2025
16.01.2025