Erol KATIRCIOĞLU
Newroz kutlamaları, her ne kadar yandaş medyada bir iki dakika yer bulmuşsa da Türkiye’yi yöneten elitlerin Kürt meselesi üzerine ellerini başlarına koyup bir kere daha düşünmelerini gerektiren bir tablo sergilemiş oldu. Gerçekten de bir yıldan fazladır neredeyse savaş koşulları altında yaşayan bu insanların Newroz vesilesiyle meydanları doldurmuş olmaları aslında bütün topluma da bir mesaj niteliğindeydi. “Biz buradayız, hala ayaktayız” gibisinden…
Sık sık yazıyorum çağımız kimlikler çağı diye. Doğrusu imparatorluklardan ulus devletlere geçerken egemen kimlikler azınlık kimliklere bizimle nasıl yaşarsınız diye sormadılar. Zaman içinde bu kimliklerden bazıları asimile olup gitti. Bazıları ise varlıklarını devam ettirdi. Ne zaman ki küreselleşme bir yandan ulus devletlerin kurum ve kurallarının altını oymaya, bir yandan da insanların birbirlerini daha çok tanımalarını sağlamaya başladı, ulus devletler içinde sıkışmış kalmış ve fakat varlıklarını sürdürebilmiş azınlık kimliklerin de güneşin altında yerlerini istemelerine neden oldu. Türkiye’de Kürt sorunu denilen sorun da büyük ölçüde buradan kaynaklı.
Kimlik rüzgarlarının estiği bugünün dünyasında şimdilik görünen o ki ulus devletlerin sahipleri olan egemen kimlikler için sorun daha çok kendi egemenliklerini nasıl koruyacakları ya da nasıl devam ettirecekleriyle ilgili. Dolayısıyla birlikte nasıl yaşarız sorusu daha çok azınlık kimliklerin sorunu. Bu durum, bugünkü dünya düzeninin nereye doğru gittiğine ilişkin çok önemli ipuçları taşıyor. Her şeyden önce dünün modern devletlerinin çoğunun yönetim tarzlarında (ki çoğu temsili demokrasidir) adı konsun konmasın birlikte yaşamanın formülü olarak asimilasyondan başka bir seçenek sunulmamıştı. Bireylere “vatandaş” denilerek homojenleştirilmeleri kimlikleriyle ilişkilerinin kesilmesi anlamına geliyordu ki bu da bir tür asimilasyondu aslında. Ama sonuçta amaç hasıl olmuş, kimliği ne olursa olsun toplumun bütün üyeleri, temsili demokrasinin kolları altında kimliklerinden soyutlanmış bir biçimde iradelerini “temsilcileri” vasıtasıyla parlamentoya yansıtarak huzur içinde yaşayabilecekleri bir düzene kavuşmuşlardı.
Ama olmadı.
Olmadı çünkü sorun, ulus devletteki egemen kimliklerle azınlık kimlikler arasındaki ilişkinin ortak bir kimliği de ima edecek bir biçimde “aynı çatı altında birlikte nasıl yaşayabiliriz” anlamında bir formülün bulunamamış olmasıyla ilgiliydi. Her birini “vatandaş” olarak tanımlayarak onların farklı etnik ve kültürel yaşam taleplerini de homojenleştirilebileceğini sanmak tam bir aymazlıktı. Nitekim bu olmadı. Bugünün dünyasının sorunu da tam burada başlıyor.
Farklı kimliklerden oluşan ulus devletlerin serüvenleri bugün kaçınılmaz olarak sahip oldukları egemen ve azınlık kimliklerin aralarındaki ilişkiler tarafından belirleniyor. Bu ilişkilerin çoğu zaman birbirleriyle çatışmacı bir nitelikte oldukları ise genel bir gözlem. Eğer böyle, kimliklere bölünmüş bir toplumda kaynakların nasıl dağıtılacağına ilişkin kararların egemen kimlik tarafından alınmasını kolaylaştıran “soyut vatandaş demokrasisi” geçerliyse, orada azınlık kimliğin aleyhine egemen kimliğin lehine bir durumun oluşacağı, ve bu eşitsizliğin de şöyle ya da böyle toplumsal bir rahatsızlığı besleyeceği ortadadır. Bu nedenle de bugünlerde hemen hemen bütün dünyada başlayan huzursuzluklar “kimlik” temellidir ve ulus devlet yönetimlerinin farklı kimliklerle birlikte yaşamayı mümkün kılacak ileri bir demokrasiye geçememelerinden kaynaklanmaktadır. Burada ekonomik eşitsizliklerin rolü de kimlik ilişkilerinin nasıl biçimleneceği üzerindendir.
Daha ileri bir demokrasiye ihtiyacımız var, farklılıklarımızla birlikte yaşamak için. Bu yılın Newroz kutlamalarının gösterdiği ise Kürtlerin buna hazır oldukları. Türklerin ise biraz daha çabalamaları gerekiyor.
Referandum bu fırsatı yaratacak mı bilmiyorum.
Göreceğiz…
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları











































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.12.2025
18.12.2025
13.12.2025
9.12.2025
2.12.2025
26.11.2025
20.11.2025
11.11.2025
4.11.2025
28.10.2025