Fehim TAŞTEKİN
Gazze cehennemi sadece bölgeyi değil uluslararası ilişkiler ağını yakıyor. İsrail’e destek kuyruğuna giren Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, IŞİD’e karşı uluslararası koalisyonun Hamas’la da mücadele edebileceğini söyleyerek Filistin meselesine hızlıca daldı. Ya da “paraşütsüz düştü” demeli. Elbette Fransa, İsrail’in hayati destekçilerinden biri. Sadece AMX tankları ve Mirage III uçakları değil nükleer sırlarını İsrail’le paylaşacak kadar!
Yine de Macron’un, “Hamas, IŞİD’dir”, “7 Ekim İsrail’in 11 Eylül'üdür” ve “Bu ikinci Holokost’tur” diyen bazı Amerikalı senatörlerin Kongre’de pişirmeye çalıştığı öneriyi aşırması klasik Fransız çizgisini de zorluyor. Bu savrulma karşısında Quai d'Orsay’daki diplomasi kurulları kafayı duvara çarpmış olmalı. Ve Orta Doğu ile mesaisi çok farklı olup zamanında George W. Bush’un terörle savaşına mesafeli duran merhum Cumhurbaşkanı Jacques Chirac mezarında ters dönmüş olmalı.
Avrupa’nın “çapsız liderler kuşağı”, İsrail’in insanlığa karşı suçlarına kendi hükümetlerini ortak etmeleri yetmezmiş gibi toplumu ve medyayı da ahlaki intihara sürüklüyor. Felaket karşısında Brüksel’den “Şu aşamada AB'den bir ateşkes çağrısı yok" açıklaması geliyor. Çünkü Amerikalı efendileri istemiyor. Soykırım kendi bitiş çizgisine varıncaya kadar “ateşi kes” diyemeyecekler!
Fransız medyasına bakılırsa Macron'un oyunu üç yönlü (idi): İsrail'le dayanışma göstermek, çatışmanın tüm bölgeyi alevlendirmesini önlemek, İsrail'le yan yana yaşayan bir Filistin devleti için çözümü ilerletmek.
Macron, Kudüs’te Başbakan Benyamin Netanyahu’ya Hamas’a karşı uluslararası koalisyondan, Ramallah’ta Filistin lideri Mahmud Abbas’a bir Filistinlinin hayatının bir Fransızın hayatıyla aynı olduğundan, Amman’da Kral Abdullah’a iki devletli çözümden söz etti. Bir de İran ve Hizbullah’a ‘Sakın ha cephe açmayın’ diye parmak salladı!
Üç durakta verdiği mesajlarla Macron’un ciddiye alınma şansı yok. Bir kere Fransız kaynaklara bakılırsa Arap diplomatlar fena halde şaşkın. İngiliz ve Amerikalılardan daha öngörülü olduklarını düşünüyorlardı. Fransa da şaşkın! Elbette kimse yarın Charles de Gaulle uçak gemisini Gazze açıklarında beklemiyor. Ha bir Fransız savaş gemisi Gazze sahiline giderek yakıtsızlıktan kırılan hastanelerin ihtiyacını karşılayacakmış! İsrail izin verecek mi, göreceğiz.
"Bu herkesin savaşı. Fransa, Irak ve Suriye'deki operasyonlarında yer aldığımız IŞİD'e Karşı Uluslararası Koalisyon'un Hamas'a karşı da mücadele etmesine hazırdır" diyen Macron’un afallatan bu çıkışına Élysée Sarayı yetkilileri biraz ayar vermek durumunda kaldı. Dediklerine bakılırsa aslında Fransa, Hamas'a karşı neler yapılabileceğini İsrail ve ortaklarıyla görüşmeye hazırmış! Koalisyon güçlerinin sahaya inmesi gerekmezmiş, ondan ilham alınabilirmiş, istihbarat ya da eğitim desteği sağlayabilirmiş!
İsrail’in ‘soykırım’ planlarına ortak olup ya da sessiz kalıp ardından kalıcı barışı arayan aktör pozu vermek de bir tür kendini aklama uyanıklığı. İsrail, 7 Ekim baskınını ustaca kullanarak “Hamas eşittir IŞİD” denklemini kurdu ve katletme lisansını yeniledi. Batılılar bile isteye bu suça ortak oldu. Özellikle ABD, Fransa ve İngiltere İsrail’le paslaşarak gidiyor.
Macron, Kahire’ye geçince kara harekâtına karşıymış gibi yaptı. Tamamen teröristleri hedef alacaksa bu onun seçimiymiş ama sivillere zarar verecekse İsrail için hata olurmuş. Havadan bombardımanla ölen 6 bin 500 sivil sadece rakamsal bir anlam ifade ediyor. Yani karadan girmen sorun olabilir, havadan lütfen! Ne hava ne de kara harekatının Hamas’ı bitirmeyeceğini, bitse bile başka bir direniş dalgasının daha şiddetli bir şekilde geleceğini kendileri de biliyor. Filistin sorununu bütün bağlamlarından kopararak meseleyi Hamas’a indirgeyen manipülasyona sonsuz kredi açtılar. 7 Ekim’de İsrail 75 yıldır ektiği fırtınadan sadece bir demet biçti, halihazırda süren yok etme hamlesi de bir sonraki yüzleşmenin daha kanlı olacağını garanti ediyor, başka bir şeyi değil. İsrail’in güvenliğini hiç değil.
ABD, Fransa ve İngiltere üçlüsünün veto kartıyla oturduğu BM Güvenlik Konseyi, İsrail’i Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te işgalci olarak tanımlayan kararlara imza attı. 1948’de sürülen Filistinlilerin geri dönüş hakkını teslim etti. Nereden nereye? Çatışma süreçlerine egemenlerin literatürüyle bakınca içinden çıkılmaz oluyor. İşgalci ve sömürgecilerin şiddeti “kendini savunma hakkı ve meşru müdafaa” oluyor; işgale ve sömürüye maruz kalanlar, düşmanının dünyasından bir gün çalıp şiddet tekelini kırarsa “terörist” ve “barbar” oluyor. Cezayirliler de barbardı! Güney Afrikalılar! Ve Avustralya’dan Amerika’ya tüm yerliler… Sömürgeci ve işgalci geçmişe sahip ülkelerde direnişin şiddetine dair diskurlara (zaman aşımının verdiği rahatlık içinde) rastlamak da mümkün tabii. Hamas epey zamandır Batı’da ‘terör örgütleri’ listesinde. Vakti zamanında Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) de ‘terörist’ diyorlardı. İsrail’i tanıdı, Oslo Anlaşması’nı imzaladı, Batı’da meşruiyet kazandı ama İsrail’in sistematik yok etme siyasetinin kurbanı oldu, itibarsızlaştı, bir hiç oldu. Ve Filistin’de direniş El Fetih’in omzundan rakip örgütlere kaydı. Bugün İsrail’i yöneten kadrolar Oslo’ya imza atan ve Batı’da da takdir edilen Başbakan İzak Rabin’i ihanetle suçluyorlardı. Direnişin İslamcı dönüşümüne dikkat çekip İsrail’in soykırım siyasetine meşruiyet atfedenler Yahudi devletindeki bu aşırı sağcı ve dinci dönüşümü görmek istemiyor.
Tekrar Macron’a dönersek; muhafazakâr Le Figaro’dan Renaud Girard, Macron'un önerisinin Orta Doğu ve Avrupa'daki Arap-Müslüman nüfus tarafından iyi karşılanmayacağına dikkat çekiyor. Tepki verecek cephedeki bakış açısına dair şu notları düşüyor:
"Hamas enternasyonalist değil milliyetçi bir hareket; Hamas Filistin'de düzenlenen tek demokratik seçimleri kazandı, ancak bu sonuç Batı tarafından onaylanmadı; Hamas'ın terörist vahşeti, Gazze topraklarının on yılı aşkın süredir kapalı tutulmasının sonucudur; Gazze’nin ayrım gözetmeksizin bombalanması Hamas'ın suçlarından az olmayan savaş suçudur."
Fransız medyası Macron’un önerisinden ziyade Élysée’nin çarkına daha büyük önem atfediyor. Bu çarkı yorumlamak da Le Monde’un başyazısına kalmış gözüküyor. Le Monde, Başkan Joe Biden’ın “Başka yollar da var” deyip İsrail'i kara harekâtından vazgeçirmek için 11 Eylül saldırılarının ardından öfkeden kuduran ABD'nin yaptığı hataları tekrarlamaması yönündeki tavsiyesini hatırlatarak şu yorumu yapıyor:
“Macron'un yaptığı şaşırtıcı önerinin arka planında da şüphesiz bu yatıyor: İslam Devleti’ne (IŞİD) karşı kurulan koalisyona benzer, Hamas'la da mücadele edebilecek bir bölgesel ve uluslararası koalisyon kurmak. Bu çok iyi kurgulanmış ya da gerçekçi bir öneri değil ama Gazze'nin işgalini ve bunun öngörülemeyen sonuçlarını engellemeye yönelik bir başka girişim.”
Gazete ABD’li uzmanların operasyon sonrası için strateji eksikliğinden endişe duyduklarını belirterek şu soruları soruyor:
“Operasyonun amacına ulaştığını varsayarsak, sonrasında Gazze'ye ne yapılacak? Bölgeyi ve hırpalanmış nüfusunu kim yönetecek? Hamas'ı ortadan kaldırmak tam olarak ne anlama geliyor? Neredeyse 40 yıldır Filistin halkı arasında yerleşmiş olan hareketin küllerinden doğmasını nasıl engelleyebiliriz? İsrail hükümetinin bu soruların yanıtlarına sahip olmadığı açık.”
Le Monde'daki başka bir habere göre, koalisyon önerisi Macron'un siyasi-askeri danışmanı Xavier Châtel tarafından geliştirildi ve Dışişleri ters köşeye yatırıldı. Quai d'Orsay’dakiler kafayı duvara çarpmıştır derken Le Monde’un bu haberini henüz görmemiştim.
Orta Doğu uzmanı Georges Malbrunot da “Eğer bir ideoloji değilse, bu durum, Macron'un bazı danışmanlarının sahaya ilişkin derin cehaletini gösteriyor. Her halükarda, Nicolas Sarkozy ve François Hollande döneminde bile böyle bir inisiyatif asla alınamazdı. Tehlikeli bir oyun!” yorumunu yapıyor.
Macron’un önerisinin karşılığı yoksa da kışkırtıcı olduğu kesin. Ki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 7 Ekim’den beri sıkı sıkıya tutulan zembereği dün boşaldı: “Toplantılar yapıyorlar. Yine bir araya geldiler, tüm Batı, Hamas'ı bir terör örgütü olarak görüyor. Ey İsrail, sen bir örgüt olabilirsin. Çünkü bu Batı'nın sana borcu çok ama Türkiye'nin sana borcu yok. Hamas bir terör örgütü değil topraklarını ve vatandaşlarını koruma mücadelesi veren bir kurtuluş ve mücahitler grubudur… Ey İsrail bu kafayla bir yere gidemezsin. Yanına ister Amerika'yı al ister başkalarını, istersen Batı'yı al, bir yere gidemezsin.”
Erdoğan, İsrail’in Batılı ortaklarıyla yürüttüğü algı operasyonuna biraz çomak sokmuş oldu. İsrail’le yeni sayfa açma ve ABD ile ilişkileri düzeltme çabasının tam ortasında itidalli bir dil kullanıyordu. Monşerler dünyasının takdirini de kazanmıştı. Fakat tabandaki huzursuzluğa ilaveten MHP lideri Devlet Bahçeli’nin üst üste 24 saat süre verip eylem beklentisine girmesi belli ki Erdoğan’ı fabrika ayarlarına döndürdü. Dönmeden önce İsveç’in NATO üyeliğine dair tasarıyı onaylayıp Meclis’e gönderdi. Batılı dostlarına “Ben biraz gürültü çıkartacağım, kusura bakmayın” demiş oldu. Batılılar Erdoğan’ın gürültü stratejisine alışık. İsrailliler de. İsrail sözlere değil Filistin’de denklemi değiştirme potansiyeli taşıyan eylemlere bakar. Türkiye ve Katar’ın Hamas’la ilişkileri ABD-İsrail için kullanışlı. Düşmanlar arası bir kanala ihtiyaç var. Yeter ki bu, İran’ın Filistinli örgütlerle kurduğu ilişkiye dönüşmesin. Kırmızı çizgi orası. Erdoğan yıllardır altı doldurulmayan çıkışlarla Filistin davasının hamiliği ve İslam dünyasının liderliği gibi bir algıyı köpürttü. Yükselen beklentinin altında kalmamak için ‘karşılıksız’ çıkışlar yapıyor.
Halbuki 7 Ekim saldırısı üzerine İstanbul'daki Hamas'ın siyasi kanat lideri İsmail Haniye ve arkadaşlarını Türkiye’den gönderen kendisiydi. Bunu Al Monitor’a yazdım. Ortalık karıştı. Bütün dünya medyası bunun üzerine gitti. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı beni yalanlamak zorunda kaldı. "Erdoğan’ın üst düzey Hamas yetkililerine Türkiye’yi derhal terk etme talimatı verdiği iddiaları tamamen asılsızdır" dedi. Ben "Terk etme talimatı var" demediğim için yalanlamayı dolaylı teyit olarak aldım. Benim yazdığım nazikçe 'git' dedikleri yönündeydi. Bu mesajı Haniye’ye ileten MİT yetkilileriydi. Benim tekrar konuştuğum kaynaklarım "Haber doğru" diyerek bilgilerinin arkasında durdu. Belli ki Cumhurbaşkanlığı, huzursuzlanan tabana mesaj vermek istedi. Ama bir taraftan da ABD ve İsrailli dostları nezdinde Hamas liderlerini gönderdiklerinin bilinmesini istediklerinden emindim. Basitçe kendilerine yönelecek tepkileri savuşturmak istediler. Ama Filistin davasına bağlılık iddiası da yalana çıktığı için yalandan bir yalanlamaya gittiler. Erdoğan'ın öne sürdüğü koşullar karşılanmadığı halde apar topar İsveç'in NATO üyeliğini onaylamasını da biraz bu meseleye bağlıyorum. Bu arada AKP içinden iyi haber alan Middle Est Eye (MEE) ve YetkinReport kendi kaynaklarına dayanarak benim yazımı teyit etti. Rus haber ajansı RİA Novosti de, bir Hamaslı kaynaktan şu sözleri aktardı: "Türk istihbaratı, 7 Ekim günü saat 10.00'da Hamas liderleriyle görüşerek, Türk yetkililerin İsrail'den gelecek tehditlere karşı ülkedeki güvenliğini sağlayamayacağını bildirdi. Bunun üzerine Hamas liderleri, savaşın başlangıcında Türkiye topraklarını terk etme kararı aldı."
Özetle müzik festivalinden gelen görüntüler üzerine panikle Hamas’ı gönderdiler ama Gazze’deki tablo o kadar ağırlaştı ki 7 Ekim’de benimsedikleri tutumu sürdüremediler. Dediğim gibi bu yeniden U dönüşünün sahaya yansıması ‘sıfır’.
Macron’un önerisi de Erdoğan’ı tetiklemiş olabilir.
Bu arada İran’dan da Macron’a yanıt geldi. Meclis Ulusal Güvenlik Komisyonu Üyesi Fedahhuseyin Maliki, Batı’nın Filistin’e cephe açması halinde Türkiye, Pakistan ve Mısır gibi Müslüman ülkelerin de karşı koalisyon kurabileceğini öne sürdü. Olma şansı sıfır. ABD’nin İran ve Hizbullah’ı caydırmak için gönderdiği askeri güçlerin Ürdün ve Irak’a yerleşeceğini, Mısır’ın çatışmadan uzak durmak için kılı kırk yardığını, Türkiye’nin NATO üyesi olduğunu unutan bir değerlendirme. Ya da karşılıksız bir temenni. Altı da boş üstü de. Ulusal çıkarlarını düşünen İran kendi güçlerini değil Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan’daki “vekil güçleri” kullanıyor. ABD gibi İranlılar da savaş istemiyor. Erdoğan’ın "İnsani, siyasi ve askeri varlığımızla Filistin tarafının garantörlerinden biri olmaya hazırız” sözlerini Türkiye’nin askeri olarak işin içine gireceği yönünde algılayanlar da yanılıyor. Erdoğan’ın önerisi ateşkes olursa, İsrail kabul ederse ve BM Güvenlik Konseyi kararıyla desteklenirse Türkiye’nin Filistin tarafında iki devletli çözüm için garantör ülke olmasını içeriyor. Abraham Anlaşmaları ile tamamen unutturulan iki devletli çözümün gündeme gelmesi iyi fakat asıl muhatabının sicili kötü. İsrail’in genişlemeci, işgalci, sömürgeci ve sınırlarını resmen deklare etmeyen siyaseti yüzünden ‘barış planı’ asla ciddiye binmedi. Evvela İsrail’in bu siyaset üzerinde gidemeyeceğini anlaması lazım! Aksi halde bu konudaki tartışmalar zamana yayılmış soykırımın devamlılığını sağlayan bir oyalama stratejisinden öteye geçemiyor. Oslo’yu işgali genişletmek için paspas olarak kullanmış bir devlete barışı dayatan uluslararası bir cephe oluşturulması şart.
Ne Erdoğan’ın çıkışları ne Macron’un önerisi bu yolu açmaya kâfi. Ne yapmalı? Sanırım hepimizin mürekkebi bitti.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
18.06.2025
29.05.2025
10.03.2025
6.03.2025
3.03.2025
27.02.2025
24.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
7.02.2025