Fehim TAŞTEKİN

Levant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu?
1.09.2025
22

İsrail tarihi Levant’ta üç katmanlı bir güvenlik mimarisi tasarlıyor. En çok duyacağımız kelime ‘arındırma’; askerden, silahtan ya da insandan…

İlk katman Filistin. Ve bu halkada Gazze Şeridi’ni yaşanamaz kılmaya dönük hızlandırılmış soykırım, Batı Şeria’da yerleşimci terörü, mülksüzleştirme ve ilhak planları ve Doğu Kudüs’te ağrı çekimde gasp operasyonları var. Güncel motivasyon Filistin devletinin var olabileceği herhangi bir temel bırakmamak.

İkinci katman Lübnan. Hizbullah’ın silahsızlandırılması ve Lübnan’ın teslim alınmasındaki stratejik hedef için Suudi-Amerikan baskı mekanizmaları bütün gücüyle devrede.

Üçüncü katman Suriye. Burada üç halkalı bir stratejik kurgu önümüze seriliyor. İlki Golan Tepeleri’nden Kuneytra, Dera, Süveyde ve Şam kırsalının batısını kapsayan alanları tampon bölgeye dönüştürmek. Asker ve silahlardan arındırılmış tamponu sağlam tutabilmek için bölgenin öteki ucunda Dürzilerle rahat etkileşimin kurulabildiği Süveyde’nin en azından idari olarak merkezden koparılması gerekiyor.

İkinci halkada yeni Suriye ordusunun ağır silahlardan mahrum bırakılması, hava savunma ve füze sistemlerinin kurulmaması, ülke hava sahasının bütünüyle İsrail hava araçlarına açık tutulması yer alıyor.

Üçüncü halka yeni Suriye’nin ittifak ilişkilerini ilgilendiriyor. Burada da üç husus öne çıkıyor:

- Suriye’nin eski güç denklemine dönmemesi. Yani İran ve Hizbullah gibi İsrail’e düşman herhangi bir gücün tekrar varlık göstermemesi.

- Kırılgan ve edilgen Suriye tasarımını bozacak askeri desteğin önlenmesi.

- Suriye’de İsrail’in operasyonel özgürlüğünü kısıtlayacak ya da etkiyecek yabancı güçlerin konuşlandırılmaması.

İsrail’den minnettarlık beklemek!

İsrail en azından Suriye tarafında bu düşe erişebilecek duruma geldiyse bunda AKP iktidarının son 14 yılda fecaat arz eden politikalarının payı büyük.

Malum her şey bir kötülükle başladı. Bu kötülük de Amerikan hegemonyasının Irak’tan sonra Suriye’yi çökertme planına ortaklık sunmaktı; muhalefetin silahlandırılması, sınır illerinin Peşaverleştirilmesi ve Türkiye’nin cihatçı otobanına dönüştürülmesiydi. Ondan sonra gelen zikzaklar ve müdahalelerin hiçbiri ilk kötülüğün sonuçlarını ortadan kaldıramadı.

Ve şimdi öyle bir noktaya gelindi ki Türkiye’nin Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) üzerinden tasarladığı Suriye ile İsrail’in hedeflediği Suriye karşı karşıya geliyor. Bu da yeni bir hesaplaşmayı gerektiriyor.

İsrail, AKP’ye en önemli düşmanının dağıtılması konusundaki hizmetlerinden dolayı minnettarlık duymuyor. Üstelik Türkiye’nin Suriye’deki adımlarını kendisine tehdit sayıyor. İsrailli yetkililer ve yorumcular Türkiye’yi İran’ın yerine alan ‘Kötülük Ekseni’ olarak resmediyor.

Türkiye’nin Şam’la yapılan eğit-donat anlaşmaları çerçevesinde El Kaide ve IŞİD’den gelen güçleri düzenli orduya dönüştürmeye dönük çabaları HTŞ’ye yatırım yapan ana aktörlerin de işine geliyor. İstedikleri Suriye’ye, HTŞ’nin mezhepçi ve şiddet düşkünü kadrolarıyla elde edemeyeceklerini ya da bunun ellerinde patlayacağını biliyorlar. HTŞ’ye açtıkları kredinin karşılığını alabilmeleri için disipline edilmiş ve biraz devlete benzemiş organize bir muhataba ihtiyaçları var. Fakat ne kadar dönüştürülürse dönüştürülsün HTŞ, Türkiye’nin içinde bulunduğu oyun planlardaki temel zayıflık ve kara deliğe denk geliyor. Aynı HTŞ, İsrail için tarihi fırsat anlamına geliyor.

Kuşkusuz İsrail’in Suriye’deki saldırganlığının Ebu Muhammed el Colani’ye şans verme kararını koruyan ve bunun sonuçlarını görmek isteyen Trump yönetimini de kasıyor. Şam’ı ziyaret eden Kongre üyelerinin Washington’a dönüştü İsrail’e ‘Saldırıları durdur” diye seslenmesi Beyaz Saray’daki eğilime tercüman oluyor.

ABD İsrail’le barışmış, ilişkilerini normalleştirmiş, Abraham Anlaşmalarına katılmış ve ABD’nin orta Doğu düzenine transfer edilmiş fonksiyonel bir Suriye’yi tercih ediyor.

Trump, Colani’ye açtığı krediyi İsrail ile normalleşme şartına bağlamış olsa da İsrail şu anda sadece tampon planını kalıcı hale getirecek bir güvenlik anlaşmasıyla ilgileniyor. Ki bu anlaşmanın Suriye’de dört halkalı güvenlik mimarisinin temeline koyduğu koşulları karşılamasını da dayatıyor.

7 Ekim’den sonra Levant’ta birbirini tetikleyen çöküşlerle birlikte İsrail, bütün sınırları aşabilecek duruma geldi. Ve 7 Ekim’in sadece Gazze değil Lübnan ve Suriye’de tekrarlanmasını önleme yönündeki sahte gerekçeyi, yakılmış ya da çiğnenmiş topraklar hedefi için kullanıyor.

Tam olarak ABD Özel Temsilcisi Thomas Barrack’ın dediği gibi; “İsrail açısından yetki alanları, sınırlar ve sınırlamaların nerede olduğuna dair nosyon değişti. İsrail'in kafasında, Sykes-Picot sınırları anlamsız. 7 Ekim’in bir daha yaşanmaması için dilediği yer ve zamanda dilediğini yapacak.”

Fakat mesele bir yerden sonra, hedeflenen tamponun ötesinde, Suriye’nin merkezi bir devlet olarak mı inşa edileceği yoksa federal sistemle idari bölünmeye mi tabi tutulacağı sorusuna gelip çatıyor.

Önce “Federalizm işlemez” diyen ve Süveyde’deki olaylardan sonra federalizme yakın alternatiflerin aranması gerektiğini söyleyen Barrack, yeniden ilk pozisyonuna döndü. Geçen haftaki demecinde “Suriye’de Dürziler Dürzi ülkesi, Kürtler Kürt ülkesi, Aleviler Alevi ülkesi istiyor. Suriye’de birlik ve uzlaşma dışında bir B planı olan var mı? Yok. B planı kaos” dedi. Ve Netanyahu’nun aksine Colani’ye güvendiğini ve inandığını vurguladı. Colani’nin hedeflerinin Amerikalılarınkiyle uyumlu olduğunu belirtti.

Ortada bir uyumsuzluk var. Trump ayrık uçları nasıl birleştirecek? Spesifik olarak da Suriye’de merkezi bir sistem hedefleyen ve askeri üs edinmeyi kafaya koyan Türkiye ile, bu hedefleri tehdit sayan İsrail arasındaki çıkar çatışmasını nereye bağlayacak?

İsrailli ağızlara bakarsak Türkiye’nin Suriye’de kalıcı üs edinmesi ve askeri varlık olarak mevcut konumundan güneye sarkması kırmızı çizgi olarak görülüyor. Biriniz güneye, diğeriniz kuzeye bakın” demek Trump’ın tarzına uyuyor. Fakat tam anlamıyla ‘hakim’ olmak istiyor.

Şimdiye kadar Ankara’nın meselesi, SDG’nin dağıtılması ya da sistem içinde eriyecek şekilde entegre edilmesiydi. Fakat İsrail’in Şam’a dayatmalarıyla sorun bunun ötesine geçiyor.

Ankara gerek özerklik talepleri gerekse İsrail’in dayatmaları karşısında HTŞ’nin sağlam durmasını bekliyor. Diğer yandan Trump’ın Erdoğan’a yapacağı jestlere bel bağlıyor. Fakat “Ya Trump’ın Colani’ye açtığı kredi tükenirse” diye bir korku alttan alta huzursuz ediyor. Aynı şekilde ABD’nin baskılarıyla İsrail ile Suriye arasında güvenlik anlaşması imzalanır da Ankara’nın manevra alanı daraltılırsa diye bir endişe beliriyor.Bu ihtimaller, SDG’nin entegrasyonu hedefiyle belirlenmiş takvimde zaman baskısına yol açıyor. Ankara’dan gelen açıklamaların tekrar tehditkar bir tona bürünmesi sanırım bununla ilgili.Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 26 Ağustos’ta “Yönünü Ankara'ya ve Şam'a dönenler kazanacak. Kıblesini şaşırıp kendilerine yeni yabancı patronlar arayanlar kaybedecek” dedi. Ardından Milli Savunma Bakanlığı, Şam’ın her türlü destek talebine karşılık verileceğini açıkladı. Bilahare Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, TBMM’de İsrail’in hassas noktaları kaşıdığını belirtti; “Suriye'nin kadim topluluklarının çarpık hedefler doğrultusunda istismar edilmesine asla izin vermeyeceğiz” diye çıkıştı.

Suriye’yi lime lime eden koalisyonun bir numaralı ortağı olmayı marifet sayan AKP kadrolarının miyopluğu şuradan ileri geliyor: Bu senaryonun devamını kendilerinin yazabileceğini zannettiler. “Orta Doğu’da bizden izinsiz yaprak kımıldamaz” diyen nevzuhur İttihatçılar, İsrail’i bir milim geri adım attıracak irade gösteremediler. Ne Gazze’de ne Suriye’de…

Gazze soykırımı karşında dürüstçe adımlar atamayan Türkiye’nin, Suriye’de İsrail’le hesaplaşabilmesi gerçekçi bir senaryo değil. Türkiye’nin dahil olduğu ittifak düzeninin patronu ABD, Tel Aviv ile Ankara arasındaki didişmeyi hoş karşılamıyor. Ama Trump iki müttefiki arasındaki uyumu kimin sahasında sağlayacak? Net olan şey; bu denklemde bir taraf rahat, diğer taraf tedirgin.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar