Fehim TAŞTEKİN
Joe Biden, Ronald Reagan’dan sonra Ermeni soykırımını tanıyan ikinci Amerikan başkanı oldu. Stratejik ortaklığın hatırına, Amerikalıların bayıldığı tabirle “Türkiye’nin emlak değerine” atfedilen önem ABD başkanlarına ‘soykırım’ yerine Medz Yeghern (Büyük Felaket) dedirtiyordu.
Stratejik ortaklık zemini aşındı, buna bağlı olarak Ankara’nın hassasiyetlerini gözardı etmenin maliyeti de azaldı. Bu politik gerçekliğin yanı sıra 1915 olaylarını soykırım olarak tanımayı seçmenlerine vaat etmiş Biden’ın kişiliği, kariyeri ve kişisel tercihleri de belirleyici.
Hem dış politikadaki hesap hatalarından kaynaklı aşırı sıkışıklık hem de tarihle yüzleşmekten kaçan kibirli tutum yüzünden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın şahsında Türkiye’nin başı iki kere yere eğik.
Başı dik tutmanın mantıklı yolu ecdadın sicil defterini hayal mahsulü ve çarpıtılmış tarih yazımıyla kutsayıp suçları inkâr etmek değildir. İnkâr insanın ve sistemin zayıflığından ileri geliyor. Geçmişiyle yüzleşemeyen bir Türkiye’nin başı, vermeye çalıştığı görüntünün aksine eğiktir. Bu pozisyon değişmedikçe Ermeni soykırımı Türkiye üzerinde baskı kurmak ve taviz koparmak isteyen güçler tarafından siyaseten araçsallaştırılmaya devam edecektir. Ankara yıllardır diplomatik kapasitesi ve lobi imkânlarını bu kelimenin kayda geçmesini önlemek için kullanageldi. Bu kararlılık karşıt bir kararlılığı da besliyor. Her 24 Nisan Türk diplomasisi yüksek gerilim yaşıyor. Türkiye artık bu döngüden çıkmanın mantıklı yolunu bulmak durumunda.
Eski Demokrat Başkan Barack Obama da seçmenine söz vermişti. Fakat onu frenleyen o vakitler Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkileri normalleştirme sürecine girmesiydi. George W. Bush zamanında Erdoğan’a Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanlığı misyonu verilmiş, buna uygun olarak Obama da Türkiye’yi İslam dünyasına ‘model ortak’ diye sunmuştu. Arap Baharı ile Türk dış politikası kendi kendini öylesine zehirledi ki, artık Arap dünyasında Türkiye ‘yeni tehlike’ olarak algılanmaya, NATO içinde de Türkiye’ye ‘sözde ortak’ denmeye başladı. Müthiş bir güven kaybı.
***
Soykırım nitelemesi Erdoğan’ın AB, NATO ve Arap ekseninde ilişkilere azcık kırat katmak için kıvrandığı bir dönemde geliyor. Biden’dan beklenen telefon 3 ay sonra “Yarın 1915 olaylarını soykırım olarak anacağım” demek için geliyor. Yani Biden bir bakıma ‘Sen de tepki göster ama çok da şey yapma, işimize bakalım’ diyor. İşte o müthiş sıkışmışlık yüzünden Erdoğan da bu tiyatroya ‘Hayır’ diyemiyor. İkili görüşmeye dair Beyaz Saray’ın açıklamasında "Biden, işbirliği alanlarının genişletilmesi ve anlaşmazlıkların etkili şekilde yönetilmesiyle yapıcı bir ilişki konusundaki ilgisini dile getirdi" deniliyordu. Her daim tekrarlanan ‘stratejik ortaklık’ ifadesi yer almıyordu. Amerikan başkanlarıyla ilişkide kalmak Erdoğan’ın üzerine titrediği bir şeydi; Biden de hazirandaki NATO zirvesinde ikili ve bölgesel konuları ele almak üzere ikili görüşme teklifinde bulundu. Mutabık kalındı. Al sana sus payı!
Metinde seçilen bazı kelime ve ifadeler de Türkiye’yi kaybetmeme tercihini yansıtıyor. Soykırımın Osmanlı döneminde gerçekleştiği vurgusu, İstanbul yerine ‘Konstantinapol’ denilmesi modern “Türkiye’yi bundan azade tutuyoruz” şeklinde bir alt metin çıkartıyor. Fakat Türkiye incinmesin ya da hukuki sonuçlar doğurmasın diye yapılan bu tercih, Osmanlı’yı bir geçmiş değil diriltilmesi gereken bir tarih olarak gören, bunu referans olarak kitle manipülasyonu için ustaca kullanan Erdoğan’ın siyasal kodlarına da vuruyor. Belki Cumhuriyetin ilk yıllarına yönelik bir alt metin olsaydı Erdoğan çok da incinmeyebilirdi!
Sonuçta pragmatizm çift taraflı. Erdoğan, Biden’ın 24 Nisan’da ne yapacağını bildiği halde 24 saat boyunca sessiz kalıyor. Dahası iki taraf 24 Nisan’ı atlatmış farz edip işbirliğinin genişletileceği alanları detaylandırmak için çalışmaya koyuluyor. Bu minvalde ivedilikle Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, mevkidaşı Antony Blinken’la, ‘Ak Saray’ Sözcüsü İbrahim Kalın, ‘Beyaz Ev’ Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile görüşüyor.
24 Nisan’da Washington’a verilen tepkiler bu tiyatronun devam sahnesi. Kalın "Bunun elbette bir siyasi karşılığı olacaktır” demiş. Nasıl bir karşılık? Erdoğan “NATO zirvesine gitmiyorum" mu diyecek? Soykırım ifadesinin kullanılacağı bilgisinin paylaşılmasının ardından Kalın-Sullivan görüşmesinde bu karşılık mı konuşuldu? Cumhurbaşkanlığı’nın açıklamasına göre “İki liderin NATO zirvesinde görüşme kararı almalarından duyulan memnuniyet dile getirildi” ve “Karşılıklı saygı çerçevesinde, ortak ve stratejik çıkarlara öncelik verilmesi gerektiği ifade edildi.”
***
Haziran buluşmasına kalmadan kara defterin açıldığını farz edebiliriz. Maalesef her şey ev ödevi kıvamında gelecektir. “ABD ile bozuştuk, Rusya kapısını tıklayalım” oyunu artık yürümüyor; tüm taraflar bundan bezdi. Bu oyun kazan-kazandan, bir kapıdan ötesine taviz veren çaresizliğe dönüştü. Erdoğan Türk tipi başkanlık sisteminin ruhuna uygun olarak her şeyi kendi iradesine bağladığı için kurumsal ilişkiler geriledi. Dışişleri bu sistemde belirleyiciliğini ve gerilimleri emen misyonunu yitirdi, Erdoğan’ın öfke nöbetlerinin icra dairesine dönüştü. Diplomasi aşağılandı, değersizleştirildi. Saraydan partiye 3-5 sözcü yedi düvele ahkam kesiyor, süzme ergen tavırlarla. Donald Trump döneminde otoriter eğilimli iki lider arasındaki kimyasal uyum, başkanlık sisteminin nimetleri olarak allanıp pullanan tuhaflıkların getirdiği krizleri bir şekilde atlatıyordu. O kimya Biden’la yakalanamayınca ‘duvara karşı’ vaziyeti oluştu.
Beyaz Ev’in zikretmeye gerek görmediği ‘stratejik işbirliği’ vurgusu, Ak Saray’ın açıklamasına taammüden giriyor. Amerikan tarafında ‘stratejik’ ifadesinin ilişkilendiği şey bundan böyle ortaklığın kullanım değeridir. Bu minvalde Blinken’ın ‘sözde ortak’ olarak nitelediği Türkiye’yi fabrika ayarlarına döndürmeye dönük baskıların ardı gelmeyecektir. Gelmeyen telefon bunun psikolojik hazırlığıydı.
***
Türkiye Amerikan yaklaşımını tersine çevirecek bir ağırlığa sahip mi ona bakmak lazım.
Türkiye kendi alt emperyal gündeminin içini gürültü ve patırtı ile doldurmaya çalışırken orta dünyadaki Amerikan düzeninde istikrarsızlık unsuru sayılabilen sonuçlar üretti. Fakat uyumsuzluklara geçmeden önce çok temelde şunu vurgulamak gerekiyor: Washington’ın küresel öncelikleri, Türkiye’nin böbürlenerek her vesileyle basküle çıkardığı jeostratejik konumunun ederini aşağı çekiyor. Bu Biden’la başlamış bir yönelim de değil. Obama zamanından beri ağırlığı Orta Doğu’dan Asya’ya kaydırma planı ‘Arap Baharı’ parantezinden sonra yeniden ivme kazanıyor. Kuşkusuz NATO’nun Rusya’ya karşı Karadeniz stratejisinde Türkiye’nin önemi yadsınamaz. Erdoğan da Ukrayna’da öne atılarak ve Montrö’yü tartışmaya açarak direksiyonu buradan doğrultmaya çalıştı.
Bu uyumsuzluk döneminde Türkiye ikide bir İncirlik kozunu masaya koyuyor. Bu tutum ters tepti. Nihayetinde ABD, Yunanistan’a ağırlık vererek “İncirlik alternatifsiz değil” demekle kalmadı, Atina’nın Ankara’ya karşı pozisyonunu güçlendirmiş oldu.
ABD 172 ülkedeki 200 üs ya da noktada 320 bin asker bulunduruyor. Askerlerin 100 bini Pasifik’te, 70 bini Avrupa’da, 60 bini Orta Doğu’da. Türkiye’deki askerlerinin sayısı ise 1760 civarında. Yani aynı kozdan düzinelerce ülkenin elinde var ve kimse pazarlığı bu yöne çekmiyor.
Doğu Akdeniz’deki enerji geriliminde de ABD, Türkiye’nin kas gücüyle sonuç alma çabasından rahatsız oldu ve tercihini Yunan-Rum ekseninden yana yaptı. Eğer işbirliği alanlarına odaklanacaksa Amerikalıların bu zeminde görmek isteyeceği sonuç, Türkiye’nin Doğu Akdeniz Forumu’na Mavi Vatan tezlerinden vazgeçerek dahil edilmesi olabilir. Ankara İsrail-Yunanistan arasındaki yakınlaşmayı ve bunun Amerikan politikaları üzerindeki etkisini de sadece gaz savaşına bağlayarak diğer bir faktörü gözardı etti. Atina, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ne Arap desteğini temin için İsrail’e mesafeliydi. Fakat hem ABD’nin girişimleri sayesinde başlayan Arap-İsrail normalleşme süreci hem de Türk-Arap gerilimi Atina’nın işini kolaylaştırdı. Artık Yunanistan, İsrail’le ilişkileri ilerletirken Araplardan endişe etme gereği duymuyor. Tersine Arap-İsrail-ABD ekseninin Doğu Akdeniz ucunu temsil eder hale geldi.
***
Ankara’nın karşı baskı manivelası olarak kullandığı iki koz daha var; ABD’ye “Terör örgütü PKK’ye destek veremezsin” ve “Darbeci FETÖ’yü barındıramazsın” diyor. Muhtemelen Amerikan kurumsal yapıları Gülen grubunu uzun vadede işlevsel buluyor. Bu konuda Amerikan tutumunda değişiklik beklenmiyor.
Suriye’de ABD’nin Kürtlere verdiği destek ise çetrefilli bir konu. Erdoğan’a “Suriye senindir, biz çekiliyoruz” diyen Trump’a geri adım attıran baskıyı şu an Biden temsil ediyor. Biden, Kürtlerin verdiği tepkilerden yola çıkarsak gelmiş geçmiş en Kürt dostu başkan da sayılabilir. “Suriye’de YPG’ye desteği kesin, bizimle işbirliği yapın” baskısı, muhtemelen “Türkiye’deki Kürt sorununu çözün, siz de Suriye’de bizim çizgimize gelirsiniz” önermesiyle karşılanacaktır. Pazarlığın çetinleşeceği iki konu S-400 ve Halkbank davası. S-400’ler CAATSA çerçevesinde, yani bir yasanın emri olarak yaptırımlara konu olduğu için Biden’ın aksi yönde davranması zor. Trump bile yaptırımları ancak kendi yetkisini kullanarak bir süreliğine oyaladı. Selefinin taşıdığı esneklik Biden’da zaten yok. S-400 doğrudan NATO’nun güvenliğiyle ilgili bir mesele olarak görüldüğünden Kongre’de de dogma derecesinde tepkisellikle ele alınıyor. Biden’ın S-400’lerle ilgili de, gömülmeleri dışında bir pazarlığa girmesini kimse beklemiyor. F-35 programına dönüş için de artık çok geç.
Bunlara karşın ilişkileri, siyasi düzlemden ziyade NATO zemininde güvenlik odaklı bir ortaklığa indirgeyerek Türkiye’yi yakın planda tutma eğilimi güç kazanıyor. Haziranda NATO zirvesinde görüşme teklifi de ilişkileri Trans Atlantik limanına demirleme amacına işaret ediyor.
ABD ile ilişkilerin geldiği yer ‘taviz ver kurtul’ noktasıdır. Ulusal egemenlik ve bağımsızlık söyleminden en fazla siyaset devşirenlerin eliyle Türkiye bu duruma düşürülmüştür. Türkiye’nin ağırlığı çarçur edilmiştir.
***
Başa dönersek; Türkiye’nin çok temel sorunu içerde ve dışarda normalleşmedir. 1915 nasıl anılırsa anılsın, Türkiye’nin siyasal ve toplumsal düzenindeki anormalliğin başlama noktasıdır. Katliamın, yağmanın, sürgünün, cinayetin içselleştirildiği bu ‘devlet-millet mutabakatı’ Türkiye’nin lanetidir. Bu mutabakat Kürt meselesine de aynı yerden bakıyor. Siyaset tarzı ısrarla toplumsal vicdanı da hiçbir muhasebeye ve yüzleşmeye zemin bırakmayacak şekilde köreltiyor. Bu durum yıllar içinde dış ilişkilerde de travmatik bir yüke dönüştü.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları










































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.11.2025
11.11.2025
3.11.2025
27.10.2025
20.10.2025
13.10.2025
5.10.2025
25.09.2025
15.09.2025
9.09.2025