Hidayet Şefkatli TUKSAL
Gezi olayları sırasında Kabataş’ta Zehra Develioğlu’nun uğradığı taciz meselesi, ortaya çıkan kamera kayıtları nedeniyle yeniden gündemimizde. Kayıtlar çok uzaktan çekilmiş, pek bir şey belli olmuyor, bu sebeple de Zehra Hanım’ın kamuoyunu yanılttığı ileri sürülüyor. Zehra Hanım ise iddialarında ısrarlı. Bu durumda insanların kafası karışıyor. Ancak kafası net olanlar da var. Arkadaşım Pınar Demir Er, (Aksiyon dergisindeki derinlikli röportajlarından hatırlayacaksınız) bunlardan biri. İkimizin de üye olduğu bir mail grubuna yaptığı değerlendirmeyi istifadenize sunmak üzere, kendisinin izniyle burada yayınlamak istedim:
“Anladığım kadarıyla Zehra D. vak’asının hükümetin o dönemde elini güçlendirmek için kullandığı, ya “hiç olmamış”, olduysa bile “abartıldığı gibi olmamış” bir olay olduğuna hükmediliyor. Olmamış bir olay olduğu tezinde bana göre bir dizi mantık hatası var. Hadi hükümet var olan İslâmofobik atmosferi, somut bir olayla milletin zihnine yerleştirmek istedi diyelim. Bunun için de bir mizansen düşünüldü; başörtülü bir kadın başına böyle korkunç bir olayın geldiğini kamuoyuna açıklayacak ve gezicilerin ne kadar vandal, İslam karşıtları olduğu ayan edilecekti. Peki, siz olsaydınız böyle bir mizansen için muhafazakâr camiada itibarlı, bu itibarı ve onu korumayı çok önemsediğini tahmin ettiğimiz bir ailenin gelinini mi seçerdiniz?
Hadi diyelim seçtiniz, bu kadın konu mankeni olmayı kabul etti, aile de buna rıza göstermek zorunda kaldı. Bu mizansenin kamuoyuna duyurulması için acele edilmez miydi? Kadın bu konuda saklanmak yerine gönüllü bir şekilde ortaya çıkıp, kanal kanal dolaşmaz mıydı? Öyle ya, eğer amaç infial yaratacak bir mizansen uydurmaksa, sürecin böyle işlemesi gerekiyordu ama öyle olmadı; kadının adı günlerce saklandı, kimseyle konuşmak istemedi. Bunun dışında yine bu mizansen için sadece “Etrafımı sardılar, başörtümü çıkarmaya çalıştılar, bana küfür ettiler, tartakladılar” demesi yeterliyken; polis tutanaklarında gördüğümüz o korkunç ifadeleri vermesi akıl dışı bir şey değil midir? Bırakın başörtülü bir kadını, bu toplumun ortalama ahlak kodlarını önemseyen hiç bir kadının -birilerinin hatırı için- “kafama şöyle şöyle yaptılar” diyeceği düşünülemez. Bu benim açımdan asla atlanmaması gereken çok hayati bir noktadır ve bu tacizin gerçekten olduğuna hükmetmemi kolaylaştıran çok önemli bir detaydır.
Gelelim ikinci teze
Bu tez, olayın “abartıldığı gibi bir hadise” olmadığı ve kasten köpürtülerek kutuplaştırma siyasetinin bir aracı haline getirildiğiydi. Burada Fehmi Koru’nun dillendirdiği, kadının doğum sonrası depresyonu yaşadığı yönündeki ihtimale dikkat çekmek istiyorum. Bu varsayıma göre, diyelim ki kadın bu depresif ruh hali içinde – Gezi günlerinin İslamofobik atmosferinde sokağa çıktığı için- etrafındaki kalabalığı görünce, panik atak geçirdi ve polis tutanaklarında ifade ettiği şeyleri yaşadığını sandı. Pek tabii bu varsayımı, yayınlanan görüntülerin kadına ait olduğunu, görüntülerin tamamının ondan ibaret olduğunu varsayarak söylüyorum ki, bununla ilgili de henüz kesinlik arz eden bir noktaya gelmedik. Ayrıca şu atmosferde bu görüntülere kayıtsız şartsız inanmak için hiçbir sebebimiz yok ancak yine de ben “varmış” gibi devam ediyorum:
Kadın halüsinasyon gördü ve polisteki ifadeleri verdi diyelim. Bu durumda siyasi iktidarın bu vakayı ciddiye almaması için hiç bir sebep yoktur. Söz konusu profildeki bir kadının o ortamda anlattığı böyle bir hikâyeye hepimiz gibi hükümetin de inanması gayet normaldir. Bu kadar vahim bir vaka elbette önemli bir veridir. Hepimizin teslim edeceği üzere, Gezi’nin ortaya çıkmasına vesile olduğu islamofobik bilinçaltı ve öfkenin böyle bir vakaya sebebiyet vermesi mümkündür. Gösterilerin- kalabalıkların yoğun olmadığı yerlerde bile küfre, tacize, fiili sataşmalara, arabalarının yumruklanmasına, üzerlerine araba sürülerek korkutulma teşebbüslerine maruz kalan başörtülü kadınlar için böyle bir vakanın olması zaten an meselesiydi. Taraftar kalabalıklarının cirit attığı Kabataş’ta böyle bir şeyin yaşanmış olması ise kuvvetle muhtemeldir. Twitter’daki kollektif küfür seanslarına, ağzı köpürmüş, öfkeden gözü dönmüş yüzlerce kişinin varlığına şahitlik ettikten sonra, herkes gibi hükümetin de inanmamak için bir sebebi kalmazdı. Zaten ortada adlı tıp raporları ve kadının polisteki ağır ifadeleri varken ihtimal vermemek mümkün de değildi.
“Olduysa bile bu vaka kullanılmamalıydı” diyenler var. Daha ötesi kutuplaştırma siyasetine acımasızca alet edildiğini iddia edenler var. Kutuplaştırma siyasetini bizzat hükümetin izlediğini, aslında toplumda kutuplaşma olmadığı halde yaratılmaya çalışıldığını, bunun içinde bunu ısrarla kullanmak istediğini iddia edenler var, ben hiçbirine katılmıyorum.
“Bu olay keşke duyulmamış olsaydı!” diyenleri anlayışla karşılıyorum, ama kamuoyuna yansıdıktan sonra hiç yokmuş gibi yapmanın imkânı yoktu. Ben olsam bu vahameti kadının izni olmak kaydıyla mutlaka ortaya koyardım, çünkü “kutuplaşma” zaten vardı. Bu kutuplaşmaya Gezi’nin “kalabalık olsun da nasıl olursa olsun” hissiyatındaki esas kadrosu rıza gösterdi. Evet, görünürde bundan rahatsızdılar, Kabataş’tan Taksim’e yürüyen kadın örgütleri de vardı. Ama bu damar çok cılız kaldı. Gezi’nin toplumsallaşmasına, kalabalıkların artmasına esas vesile olan unsurlar tamamen İslamofobik unsurlardı ve bu esas kadro, bunlarla araya ciddi bir mesafe koymayı beceremedi. Mesafeyi bırakın, Gezi’yi gasp etmelerine, çevre duyarlılığını siyasete alet etmelerine karşı da bir şey yapamadılar. Ben buna hiç istekli olmadıklarını yakînen teşhis de ettim.
Hâl böyleyken, ortalığı kalpaklı Atatürklü Türk bayrakları sarmışken, becerebilenin küfür ve taciz ettiği, beceremeyenin bakışlarıyla üzerlerine öfkesini kustuğu dindarların, sanki böyle bir atmosfer hiç yokmuş gibi davranmalarını beklemek doğru değildi. “Siyasete alet etme” lafı niçin ‘üç beş ağaç’ ve ‘çevre duyarlılığı’ için de telaffuz edilmiyor? ‘Gezi’de birkaç başörtülü kadın olsa iyi olur, daha homojen bir kalabalık manzarası sağlanmış olur” diyerek Gezi’ye eleman devşirmek isteyenlerin başörtüsünü kullanmak istediğinin de telaffuz edildiğini duymadım ben. Ve şimdi bu olay, malum kavgada önemli bir yıpratma aracı haline gelmişken, Zehra kardeşimizin yaşadığı travma sırf fonksiyonel bulunduğu için tekrar kanırtılırken, dahası bu olay vesile edilerek önceden göze kestirilen bazı dindar kadın yazarlar itibarsızlaştırılırken, “ben niye kandırıldığıma inanmak, bunun için utanmak, ondan bundan özür dilemek zorunda bırakılıyorum?
Şu durumda Kabataş’ı ve Zehra kardeşimizi daha çok kim kullanmış oluyor Allah aşkına? Utanması gereken hakikaten kimdir?”
http://serbestiyet.com/zehra-develioglu-vakasinin-dusundurdukleri/
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.04.2021
28.03.2021
12.12.2020
23.11.2020
2.01.2020
13.10.2020
29.09.2020
21.09.2020
13.09.2020
5.09.2020