Kemal BURKAY
3 Günden beri Stokholm’dayım. Bu yazıyı da sözde dinlenmek için geldiğim, baharın yeni yeni uç verdiği bu kentte yazıyorum.
Arkadaşların ve dostların bildiği üzere, ülkede daha seçim öncesinden, geçen yılın Ekim ayından başlayarak oradan oraya koşturduk. Ankara’dan yola çıkıp üç kez Kürdistan’ı turladık. Çukurova’ya, Marmara Bölgesi’ne, Ege’ye gittik. Bu nedenle birçok arkadaşım gibi ben de öylesine yoruldum ki, seçim sonrası sakin bir köşe bulup bir ay boyunca sırtüstü yatmayı düşledim.
Ne var ki seçimin daha ertesi günü yorgunluğum sanki uçup gitmişti. Sanki benzer bir seçim çalışmasına koşturmaya hazır gibiydim!
Zaten seçimin hemen ertesinde sakin bir köşe bulup sırtüstü yatmaya fırsat da olmadı. Seçim sonuçlarını derleyip toparladık, rakamlarla uğraştık, yorumlar yaptık. Parti Meclisi’ne böyle hazırlandık.
Seçim çalışmaları sırasında ne gibi sonuçlar alacağımıza dair yakınımdaki dost ve arkadaşların tahminlerine kulak verdim, zaman zaman sordum. Deneyimli arkadaşlar ihtiyatlı konuşsalar da çoğu oldukça iyimserdiler, bazıları da aşırı iyimser… En azından birkaç yerde belediye başkanlığı alacağımızı umanlar, üç yüz bin, beş yüz bin oy alacağımızdan dem vuranlar vardı. Bu arkadaşları bu aşırı iyimserlikten dolayı uyardım, “hayalci davranmayın, düşkırıklığına uğrarsınız,” dedim. “Eğer yüz bini aşarsak, bu başarı olur,” dedim.
Bildiğiniz gibi yüz bini aşamadık, 50 bin dolayında oy aldık. Oylarımızın bir bölümü sandıklarda veya daha sonraki süreçte iç edilse de YSK’ya yansıyan sonuç bu. Söz konusu aşırı kutuplaşma ortamında ve onlarca parti bir önceki yerel ve genel seçimlere oranla büyük ölçekte oy kaybederken, bizim oylarımızı 2009 yerel seçimlerine göre yaklaşık iki misli arttırmış olmamız elbet küçümsenmeyecek ve nisbi bir başarı sayılır. Bir önceki yerel seçime oranla geniş bir alanda seçime girip partimizi daha geniş kesimlere tanıtmak ve sesimizi kitlelere ulaştırmak için yürüttüğümüz kararlı ve aktif çalışma da hesaba katılması gereken diğer olumlu bir puandır. Seçime girerken de zaten olanaklarımızın farkındaydık, olmayacak düşler kurmamıştık.
Seçim sonuçlarına ilişkin yorumlarım medyaya yansıdı, bu nedenle aynı şeyleri tekrarlamak istemem. Bu yazımda işin daha değişik bir yönüne, pek çok insanın kafasındaki soruya değinmek istiyorum: İnsanlar oylarını ne ölçüde isabetli kullanıyorlar? Oy vermeleri gereken partiyi doğru biçimde seçebiliyorlar mı? Diğer bir deyişle ne ölçüde kendi çıkarlarını temsil eden partiye oy veriyorlar?
Bu soruya olumlu cevap vermek ne yazık ki mümkün değil. Yalnız bu ülkeyle ilgili olarak değil, başka birçok ülke için de… Yalnız bu dönemde değil, çok partili sistemin ve serbest seçimlerin icat edildiği günden bu güne dek geçen pek çok zamanda ve durumda da…
Eğer insanlar doğru partiye oy verselerdi, pek çok ülkede bugün iktidarda olan partilerin hiçbiri iktidar olmazdı. En başta emekçiler sermaye partilerine, topraksız ve az topraklı köylüler ağalara oy vermezlerdi ve her ülkede toplumun çoğunluğu -işçi, köylü, zenaatkâr, küçük memur ve ücretli olarak emekçidir.
Ama demokrasi oyununu sahneye süren egemen güçler halkın ezici çoğunluğunu oluşturan bu seçmen kitlesinin kafasını türlü yöntemler ve türlü söylemlerle öylesine karıştırırlar ki, onları kendi istedikleri doğrultuda öylesine koşullandırırlar ki kitlerin gerçeği görmesi, doğru olanı seçmesi pek zordur.
Bu yöntemler arasında yalan dolanla beyin yıkama vardır. Bunu güçlülerin elindeki okul yapar, kilise yapar, camideki vaiz yapar, gazete, radyo-televizyon yapar… Ezilenlerin, emekçilerin çıkarını savunan örgütler, partiler şeytanlaştırılır.
Söz yetmezse başka yöntemler; yasak, sopa, zindan ve darağaçları devreye girer… Çok partili parlamenter sistem bir anda faşizme dönüşür…
Neyse ki Sovyetler Birliği ve sosyalist sistem bir bütün olarak çöktü ve bu tarihsel raundu kapitalizm kazandı da, yasaklar bir ölçüde hafifledi, sopaya ve darağaçlarına, faşist cuntalara şimdilik pek gerek kalmadı. Yine de yeri geldiğinde bir Sisi’nin arzı endam etmesi hiç şaşırtıcı değil…
Daha 19. Yüzyılın ortalarında yaklaşan işçi devriminden pek emin olan, “İyi kaz koca köstebek!” diyen Marks ve Engels, acaba bugün başlarını mezarlarından kaldırıp şu dünya manzarasına baksalar ne derlerdi?.. Ya bu devrimi, en gelişmiş kapitalist ülkelerin birinde değil de kulakların Rusyası’nda gerçekleştirmeyi başaran Lenin?.. Çarlığı, Rus burjuvazisini ve toprak sahiplerini tepeleyerek temelini attığı bu devrimin, Sovyetler Birliği’nin, dünyanın iki süper gücünden birine dönüşüp, ondan da öte, 2. Dünya savaşının ardından Doğu Avrupa’ya, Çin’e, Vietnam’a, ABD’nin burnu dibindeki Küba’ya yayılıp, sosyalist sisteme dönüşüp emperyalizm ve kapitalizmin geriye kalanına korkulu rüyalar yaşattıktan kısa süre sonra, beklenmedik biçimde çöküp dağıldığını görebilse ne düşünürdü acaba?..
“İşçi yoldaşlar, ne yaptınız?!.” der miydi?
Besbelli işçiler dahil, tüm “yoldaşlar” bu işin üstesinden gelemediler. Sosyalist denen sistem, kapitalizmle ekonomik yarışta yenik düşüp kendisinden beklenen gelişkin sosyalist toplumu, “halk demokrasisi”ni, başka bir deyişle “sosyalist demokrasi”yi oluşturamadan çöküp gitti. “İşçi sınıfı diktatörlüğü” denen şey Stalin’in ve benzerlerinin kişisel diktatörlüğüne veya komünist parti yönetimlerinin oligarşik diktalarına dönüştü… Sonuçta halktan kopan sistem kaçınılmaz olarak çöktü ve yeniden kapitalizmle baş başa kaldık… Ben de bu duruma bakıp aşağıdaki dörtlüğü yazdım:
Dostum, has gül her zaman açmaz, günü demi dolmalı
Derde göre derman, yaranın merhemi olmalı
Sen güzel bir dünya istedin, özgür ve barışsever
Ama o yeni insan nerde? Denize uygun gemi olmalı
Demek ki, yukarda sözünü ettiğim tüm engelleri aşıp, burjuvazinin ve büyük toprak sahiplerinin iktidarını devirip yönetime el koymak yetmiyor, bir de yeni düzeni kurmaya ehil olmak gerek… Çürük bir yelkenli ile okyanuslar aşılamıyor.
İnsanlık bu işe ne zaman ehil olur, bilemem. Tüm görüp yaşadıklarımdan sonra bu iş için tarih belirleyemem. Ama şunu bilirim: bugün yaşadığımız dünya, bu kapitalist sistem adil değil, “tek akıllı hayvan” denen insanoğluna ve kızına yaraşır değil. Yaşanası bir dünya sosyalizmdir ve insanlık ona ulaşmadıkça özgürlük, adalet, barış hep güdük kalacaktır.
Bu işin bir yanı… Henüz böylesi bir değişimin eşiğinde değiliz. 1960’lı ve 70’li yıllarda kendimizi o eşikte sanıyorduk. Ama sosyalist sistem çöktükten sonra o eşik insanlıktan epey uzaklaştı. Bir kez daha ne zaman oraya varırız, nasıl varırız; devrimle mi, evrimle mi? O da ayrı bir konu.
Biz bugüne ve somut bir ülkeye gelelim. Şu anda bizim, Türkiye’de ve Türkiye Kürdistanı veya Kuzey Kürdistan denen bu coğrafyada yapmaya çalıştığımız bir işçi devrimi veya sosyalizmi kurma çabası değil. HAK-PAR da öyle bir parti değil. Biz özgürlük ve demokrasi için mücadele ediyoruz. Bir başka deyişle partimizin programı demokratik devrimi amaçlıyor: Kürt halkının ulusal baskı ve zulümden kurtulması, özgürleşmesi ve hem Kürdistan’da hem Türkiye’de, çağdaş ölçülerde demokratik bir toplum. Bunun siyasi biçimi olarak federasyonu öneriyoruz. Yani her iki halkın eşitlik temelinde bir arada barış içinde yaşayabileceğini düşünüyoruz. Bu sosyalizm kadar uzak bir hedef değil; dünyada pek çok örneği var.
Partimizin programında bunun yanı sıra, gerçek bir laiklik çerçevesinde Alevi sorununun çözümü, AB ile bütünleşme ve bir bütün olarak demokratikleşme var. Kadın ve işçi hakları, doğal çevrenin korunması da programımızın önemli köşe taşlarından.
Bu program, bir avuç sömürücü ve ırkçı dışında kanımızca hem Kürtlerin, hem Türklerin, hem de bu ülkede yaşayan diğer tüm insanların yararına ideal bir program. Öyleyse biz neden kitlelerden beklenen oyu alamadık?
Alamadık, çünkü kitleler bu durumun farkında değil. Hatta çoğu insan, parti olarak bizim farkımızda değil! Çünkü biz, elimizdeki dar olanaklarla geniş yığınlara ulaşamadık. Çünkü kitlelerin bilinci on yıllar boyu feci şekilde çarpıtılmıştır. Çünkü kitlelerin oy verirken tercihlerini etkileyen pek çok başka etken var. Biz bu insanların bir bölümüne sesimizi duyurmuş olsak bile, onların hemen aydınlanıp kitleler halinde bize koşup gelmelerini bekleyemeyiz.
Bir başka deyişle, kitlelerin bize yönelmesi için onlardan yana doğru bir program tek başına yetmez. Kitleleri kazanmak sabır, emek ve uzun soluk isteyen bir iştir. Bizim şu anda aldığımız oylar bile aslan ağzından alınmış gibidir. Seçim boyunca medyanın bize uyguladığı ambargo ile Kürtlerin partisi olduğunu iddia eden, ama gerçekte Kürt sorununun çözümü için dişe dokunur bir programı bulunmayan, Kürt halkını oyalayıp duran, şu anda da HDP’ye katılma, yani varlığına son verme hazırlığı yapan BDP kesiminin bize uyguladığı blokaj pek çok şeyi açıklıyor.
Bu iş bu kadar zor ve önümüzde Kaf dağları varsa ne yapmalı? Umutsuzluğa düşüp kenara mı çekilmeli, yoksa doğru bir iş yapan insanların duydukları güven ve iç huzuruyla, doğru bildiğimiz yolda yürüyüşe devam mı?
Sistemin ve işbirlikçilerinin istediği elbet birincisidir. Biz havlu atarsak onlar kazanmış, on yıllar öncesinden sahneye koydukları planı hayata geçirmiş olacaklar. Yapmamız gereken elbette ikincisidir.
Az da olsak doğru bildiğimiz yolda yürüyüşe devam. Çoğalmanın, büyümenin ve amaca ulaşmanın, yani özgürlüğü ve barışı kazanmanın başka yolu yok.
Kürt halkı seçeneksiz kalmamalı.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.02.2022
28.08.2021
16.05.2020
12.05.2020
8.05.2020
4.05.2020
29.01.2020
18.10.2019
10.10.2019
24.03.2020