Mücahit BİLİCİ
Korona virüsü tehlikesine karşı tedbir için Cuma namazlarının iptal edilmesi gerekir(di). Ama kolay kolay edilmez, edilmek istenmez. Sebebi basittir: İbadetler ve hatta dua amacından kopmuş kendi başına değer haline getirilmiştir. Virüs bulaşmasın diye Cuma namazına gitmemek yapılması gereken doğru davranış iken insanlar muhtemelen Cuma namazına gidecek yani bilfiil virüsün bulaşmasını mümkün kılıp neredeyse salgını teşvik edecekler. Sonra da üstüne oturup, ellerini açıp salgına karşı Allah’tan yardım dileyecekler.
Halbuki böyle bir durumda “duaya ihtiyaç bırakmamak” ve (hadi illa dua edilecekse) esbab dairesinde olan yani insanın kontrolünde olan bir şeyi yapmış olmayı duaya müracaattan daha öncelikli görmek, hadi onu da yapamıyorsak bu konuda fiili duanın camiye/cemaate gitmemek olduğunu bilmek gerekirdi. Ama din ve Diyanet, kaderin hakimiyet alanına her şeyi aldığı ve sebepler dairesini (yani doğayı, nedenselliği) erittiği için gidilecek tek adres dua ve ibadettir. (Bu anlayışa itirazın, dua ve ibadete itiraz olarak algılanıp tekfir edileceğini tahmin etmek zor değil).
Peki neden tedbir almak yerine dua ve ibadete yöneliyor insanlar? Çünkü diğer ibadetler gibi Cuma’ya gitmenin kendisi kendi başına bir değer halini almıştır. İşini bilen avam kısmı, pragmatist amaçlarla ibadetini yapıp belayı def etmek için ibadeti yapılacaklar listesine eklerken (salla başı, al maaşı), havas kısmı yani maneviyat sanayinin elitleri musibeti duanın/ibadetin sebebi olarak görecek kadar sığ olmamak için musibete ibadetin vakti muamelesi yapacaktır.
Açmaya çalışayım. Mesela, yağmur duasına niçin çıkılır? Yağmuru getirmek için değil yağmursuzluk zamanının duası olduğu için. Çünkü duanın yağmuru getirmediği, getirme garantisi vermediği mahcup bir hakikat olarak ortada olduğundan, yağmur duası, dua için bir mazerete, bir sebebe, bir takvime dönüştürülmüştür. Halbuki avam versiyonunda yağmur duası hâlâ yağmuru getirmek içindir. Fakat maneviyat eliti duanın kolay kolay aynıyla cevaplanmadığını ve her şeyi kendi takdir eden Allah’a sipariş vermenin edebe mugayir düşeceğini bilir. O sebeple ve nihayet alışveriş yapıyor duruma düşmemek için ibadetin ibadet için yapılması gerektiğini söyleyecek ve ibadeti bir amaca tabi bırakmayacaktır. Avam kadar bile dünya ile bağı kalmayan havasın teşvik ettiği dini anlayışın yol açacağı sonuç bellidir: Virüsün daha çok insana bulaşması. Ve öyle olduğunda buna kader denilecek. Her olay için konulan “Allah’ın takdiri” teşhisine kim itiraz edebilir? Kadere itiraz edilmez. (Allah adına devletin olaya el koyması, üst bir takdir olarak bahsimizden hariçtir).
Peki kader nedir? Bu anlayışta denebilir ki aşağı yukarı her şey kaderdir. Eskiden yapıp etmelerin elimizden gelmeyen kısımlarına kader denilirdi. Hatta eski çağlarda (halen izleri devam edecek şekilde) kader kavramının yerine felek kullanılırdı. Evet, o bildiğiniz “kahpe felek.” O da yıldızların dizilişi ilaahiri astrolojik semavilik manasında insanlara hükmeden göklerden gelen karar şeklinde anlaşılırdı. İstenen ve başarılan işleri kendi yapan insan, istenmeyen sonuçları feleğe fatura ederek öfkesine adres, acz ve fakrina ise teselli bulurdu. Zamanla kahpe feleğin yerini zalim kader aldı. Sonra da kadere zulm atfetmek Allah’a bir nevi isyan sayılacağından kaderine razı (kader kurbanı) olmak fazilet haline geldi. Nefsi menfaat için çaktırmadan çalışırken, dilinden kadercilik akan çoğu tarikat ve tasavvuf ehlinin dünyaya ve topluma karşı sorumsuzluğunun temelinde bu tarz bir kader anlayışı var. Kader, insanı kederden kurtarırken sorumluluktan da düşürdü.
Özetle ‘akılla işimiz olmaz, biz zevk insanıyız’ diyen bu tarikatların bu anlayışı aklı muhafaza iddiasındaki başka din yoldaşları için sorun olmaya devam etti. Eğer her şey kader ise insan neden sorumluydu? İnsana sorumluluk vermek için iradeye (cüz’ılık kaydıyla) kıldan ince bir yer açıldı. Zira insana eskisi gibi övüneceği başarılar değil, hep suçluluk hissedeceği başarısızlıkları devretmek için hukuken tabeladan bir şirket (ortaklık) ve kağıt üzerinde bir adres gerekliydi. Bütün iyilikler kaderden, bütün kötülükler insandan olmalıydı. Kaderin işgaline karşı, mağlubiyet ve vekalet bayrağı açıp teslim olmak isteyen insana bu sefer iradeden bir küçük toprak parçası (bir volta atma yeri, vehmi bir mülkiyet) verilerek sorumluluk üretildi. Böylece hiçbir iyiliğe sebep olamayacak kadar rüzgarın önünde bir yaprak ve her kötülükten sorumlu tutulacak kadar da ihtiyaca binaen özerk sayılan bir “kul” modeli geliştirildi. Hapisten çıkartılıp suç işletilen bir mahkumun meseli gibi.
Yani toparlarsak, insanın değiştiremeyeceği sonuçlar karşısında insana maziye nispetle teselli veren kader fikri zamanla şimdiyi ve geleceği işgal etti. Çünkü felek artık kahpe denilebilecek bir ruhlar-tanrılar operasyonu olmaktan çıkıp bütün kainata hükmeden kayyum bir yaratıcının tasarrufu halini aldı. “Kadere iman eden, kederden emin olur” prensibi gereğince, kadere teslim olmak her şeyin ilacı (en büyük torpil) halini aldı. Her konuda Allah’a vekalet verdiğini düşünen mu’min, “o zaman ben bir şey yapmayayım, her şeyi zaten Allah yapıyor” dediğinde ise ona “tevekkül”ü yanlış anladığı ve sebeplere müracaat (yani doğa kurallarını tanımak ve elinden geleni yapmak) gerektiği salık verildi. Kuşa deve, deveye de kuş talepleri ile gidildi.
İyilikleri yapamayan ve sadece kötülüklerin sorumlusu sayılan insanın, bu cendereden çıkış için önüne “ibadet” tüneli çıkartıldı. İbadet günahtan temizlenmenin ve cehennemden kurtulmanın yegane yolu oldu. İyilikler ve doğrular zaten kaderin işiydi. Sadece kötülük yapabilen (eksi puan biriktiren) insanın yapacağı en doğru şey sadece ebedi bir suçluluk duygusu içinde ibadet etmek (artı puan biriktirmek) olmalıydı.
Gelişen bu tehlikeli ve insan düşmanı ruhban kültürü, avamın pragmatizmine takılıp avama çok zarar veremedi. Fakat dini ciddiye alıp nefsine savaş açan maneviyat eliti (bunlar din tüccarları değil, onların anlattıkları hikayelere kanan safi kalplerdir) hayata sırtını dönmeyi en büyük fazilet olarak gördü ve ibadet bataklığına saplandı. Mesela, gerçek olmayan ama insanlarda suçluluk duygusunu pekiştirmek için kullanılan “kırk yıl yatsı abdesti ile sabah namazı kılan” mitik insan imgesi ibadeti fıtrata, hayata ve nihayet insana karşı tahrip gücü yüksek bir silaha çevirdi.
Batan dünya gemisinden kurtuluş fikri hakim olunca kurtuluşun yolu olarak görülen ibadet gemideki tek faaliyet olacaktı. Gemiyi düzeltmek boş bir uğraş oldu. Hatta geminin batmasını istemek kurtuluşun kendisi sayılmaya başlandı. Hasta da olsan sağlıklı da olsan hep yapman gereken tek şey vardı: Dua ve ibadet. Manevi kazanç hırsı insanları körleştirdi. Virüse veya hastalıklara karşı tek ilacın, tek silahın dua olduğuna inanıldığında duaya ihtiyaç bırakmayacak şekilde baştan virüsten sakınmak yerine akıl, mantık ve sebepleri atlayarak her şey için ve her şeyin yerine körü körüne ibadet yapmak doğru eylem halini aldı. Bela ve musibetler ibadet ihtiyacını arttırıyor diye alkışlandı. Bu yüzden İran’da Ehl-i Beyt muhabbetini kurtuluş vesilesi sayan bir dindar insan, dua ve ibadet için gittiği türbeden dolayı kendisine virüs bulaşacaksa bulaşsın diyerek, oraya elini sürmekten sakınmak yerine türbenin insanların elinin temas ettiği yüzeyini diliyle yalamayı bir ibadet ve fazilet sayıyor. Yine bu yüzden Türkiye’de virüsten sakınmak mümkün iken virüse davetiye çıkaracak şekilde camiye gidip orada virüse karşı Diyanet’in önerdiği duaları okumak doğru adım olarak görülüyor. Zira ibadet amacından kopmuş kendi başına bir değer halini almıştır. İbadet, kutsallaşarak kendisi amaç olmuş.
Eğer çalışmak ibadet olsaydı, insanların hiç dükkan kapatmaması gerekirdi. Dünya için çalışan insanların, bu mantıkla ahiret için ise gece-gündüz çalışması ve hiç uyumaması gerekirdi. Burada avamın riyakarlığı böylesi bir dini anlayışın tahribatını azaltıyor. Avam keyfinden fazla taviz vermeden vaziyeti kurtarmaya bakar. Peki ibadetin bu kadar tekrarı ve her tarafa, her şeye yayılması neden fazilet sayılıyor? Çünkü bir teşekkür değil, bir görev olarak görülüyor.
Teşekkür bir kere edilir. Tekrarı lüzumsuz ve hatta iticidir. Ama teşekkür bir bilinçli eylem olmaktan çıkıp bir müstakil ritüele dönmüştür. Ritüelin tekrarı ve çokluğu esastır. Ritüele ihtiyacın alıp verdiğimiz nefes kadar tekrar ettiği düşünülüyorsa o zaman ne yapmalı? Yani teşekkür lüzumu tekrar ediyor diye bir varsayım altında ihtiyaç sınırsız ise o zaman teşekkür de sınırsız olmalı. Dahası, almayla vakit kaybetmeden sadece teşekkür etmek daha etkili olmaz mı? Sonuç: İdeal olarak mağaraya çekilen ve uykuya, gıdaya, sosyal hayata, insan bedenine, aya, güneşe, çiçeklere sırtını dönen, onlara adavet eden ve elinden gelse yedi gün yirmi dört saat ibadet ederek kurtuluş biletini kotarmaya çalışan (manevi anlamda menfaatperest) insan figürü. Bu insan tipi, mevcut ibadet anlayışının kazara başarılı olmuş mantıki sonucu ve uç örneğidir. Her şeyin sonu (bir hatırlama, teşekkür ve tefekkür) olması gereken dua ve ibadet böylece her şeyin başı olmakla kalmadı, her şeyin yerini aldı. Dua, edilebilmek için belayı bile ister oldu.
Ahiretsiz bir dünya insana dar gelebilir ama dünyasız bir ahiret kadar müsrifane ve çevreye zararlı çok az fikir olmalı.
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
12.11.2025
31.10.2025
20.10.2025
6.10.2025
28.09.2025
21.09.2025
6.09.2025
30.08.2025
12.08.2025
1.08.2025