Namık ÇINAR

Namık ÇINAR
Namık ÇINAR
Haberdar Tüm Yazıları
‘Demokrasi olmadan barış olur mu’
22.04.2013
3629

 Okuyucularımdan tepkiler yağmaya devam ediyor. Demek derdimi iyi anlatamıyorum.

Üstelik sorgusuz sualsiz, gidişatın sihrine kapılmış insanlara lâf anlatmaya kalkmak da enayiliğin daniskasıymış gibi görünüyor.

Ben “barış olmasın” demiyorum ki, a kurban olduklarım!

Ben, “bu usullerle barış olmaz” diyorum.

Bu ikisi aynı şeyler mi?

O barışın olmasını en çok isteyenlerden birisi de benim.

Bu ülkedeki insanların, çağın dışında kalmış değerlere dayanarak yürüttükleri ve saçma sapan nedenlerle sürdürdükleri varoluş kavgalarını bir kenara bırakarak, artık insan gibi yaşamalarını özleyen gene benim.

Başta Kürtler olmak üzere herkesin hak ve özgürlüklerini savunuyorum. Bunu sağlayacak dinamiğin Erdoğan ve Öcalan ikilisinin gizli kapaklı iradelerine indirgenmesini şiddetle reddediyorum. Bir başka ikili olsaydı da reddederdim.

Yaşım 65. Bu toplumun akıllılarından olmasam bile, kocamışlarından; ve sanırım güngörmüşlerinden birisiyim.

Her önüme çıkan duruma kendimi kaptırıp, hüsran yaşamaya aşılı biri olarak derim ki size; ukalâ bulmayın lütfen, ama hep beraber cümbüş yaptığınız şu sırada, bırakın da kaygılarımı dile getireyim.

Eğer varsa ucunda kenarında dikkate değer bir şey, işinize yarasın istiyorum.

Şimdi bu yazının başlığını lâf olsun diye okuyup geçmeyin, rica ederim.

Duraklayıp, birazcık olsun düşünün!

Söyler misiniz, demokratikleşme yolunda hangi adımlar atıldı, ne mesafe alındı şimdiye kadar?

İçinden çıkılmaz bir parlamento aritmetiğiyle mi yüz yüzeyiz, yoksa tarihin görüp göreceği en sonuç alabilir meclis sayısallığıyla mı?

12 Eylül anayasasından kurtulup kurtulamayacağımız bile belli değil henüz.

Yeni ve sağlıklı bir düzen için yaratıcı ve yapıcı hiçbir gayret yok, ama bol bol çene var.

Parlamento çoğu konuda devre dışı bırakılmış. Siyaset, parti liderlerinin kendi gruplarına salıdan salıya popülist nutuklar çektikleri bir faaliyet hâline gelmiş. Sık sık alkışlamanın dışında herhangi bir düşünce üretmeye cüret edemeyen milletvekilleri, sadece parti başkanlarını kaval gibi dinleyen emirberlere dönüşmüş.

Bakanlar bile bu memlekette Başbakan’dan “talimat” alarak iş yapan bir mekanizma olmuşlar.

Başbakan bakanların amiri mi? Onlar da Başbakan’ın memurları mı? “Bakan arkadaşlara gerekli emirleri verdim” diyor, meselâ Başbakan.

Oysa Türkiye’de yürütme, “kabine esasına” göre işleyen bir organdı, daha düne kadar.

Ecevit, kendisine soru yöneltildiğinde, “yetkili kurullarda görüşülmeden herhangi bir açıklama yapamayacağını” söylerdi, hiç olmazsa. Şimdi artık o da kalmadı.

Bu kadar “tek adam”lık olur mu hiç?

Nasıl görmezsiniz bunları da, sindirirsiniz içinize?

Eskiden generaller derlerdi, demokrasi olmadan da yaşayabileceğimizi.

Ama biz buna hep birlikte itiraz ettik. Olmaz öyle şey dedik.

Siyasal olarak bu doğrultuda hareket ettiği için, AKP’ye de destek olduk.

Sonra gün döndü, devran değişti. Düzenin egemeni AKP oldu. Şimdi sıra onda ya; bu sefer o söylüyor,demokrasi olmadan da yaşayabileceğimizi.

Ayrıca, ne özgür basın bıraktı ortada, ne muhalif. Öfkesi önünde durabilene aşk olsun; haşlamadığı kalmadı.


“Barış istemiyor”
 suçlamalarıyla korkutup sindirerek, farklı siyasal görüşlerin susturulmalarına nasıl alet olursunuz, havsalam almıyor.

Siz bu koşulları, demokrasi çizgisi üzerinde emin adımlarla yürüdüğümüz şeklinde algılayıp yorumluyor olabilirsiniz.

Ama ne durumda olduğumuzu sizin sanrılarınız değil; örneğin Jandarma Genel Komutanı’nın birkaç gün önce “teşkilâtın 2012 faaliyet raporu” sunumuna eklediği, âdetâ generallerin eski hastalıklarını andıran o bildik siyasal serzenişleri belirler, bana göre.

Bakıyorum da, çıtınız bile çıkmıyor ama şimdi.

Galiba siz bana değil, asıl ben sormalıyım, n’oluyor diye size.

Yoruldunuz mu?

Alıştınız mı?

 


Ordu görevden alınıp, kışlasına çekilmeden körebe yapılamaz!

Meselâ şimdi de ordunun, PKK’nın geri çekilmesine nasıl göz yumacağının formülü aranıyor harıl harıl.

Bulabildikleri tek çözüm, valilerin sosyal olayları önlemede askerî birliklerden yararlandıkları İl İdaresi Kanunu’nun 11.maddesini bu defa tersten okumak.

 Yani valiler, çıkan olayları bastırmak için nasıl ki askerî birlik talep ediyorlardı ise, şimdiki hâlde istememiş sayılsınlar; böylece askerî birlikler de bir talep olmadıya getirerek, durağan kalsınlar.

Şu çaresizliğe bakar mısınız allahaşkına!

Koca ordu, hangi yasal hükümlerle savaşıyor otuz senedir, belli değil demek ki?

Kaldı ki aynı kanunun dört ve on üçüncü maddeleri, valinin amir olamadığı iki kurumdan biri yargı ise, diğeri de ordu birlikleridir, şeklinde düzenlenmiştir.

Bu konuda yazacak epeyi şey birikti.

Ama biz bugünlük, geçmiş dönem orgeneralleri ve kalburüstü siyasilerin puslu ve müphem bıraktıkları yasalar ve görevler yüzünden, Silivri’de yatanların arasında çok sayıda yok yere mağdur edilmiş insanlar olduğunu hatırlatmakla yetinelim.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar