Orhan MİROĞLU-Taraf yazıları

Orhan MİROĞLU-Taraf yazıları
Orhan MİROĞLU-Taraf yazıları
Taraf Gazetesi Tüm Yazıları
Yaşar Kemal röportajları ya da ‘Bir Zamanlar Türkiye’...
26.05.2011
3886

Binbir Çiçekli Bahçe, Bugünlerde Bahar İndi ve şimdi de Röportaj Yazarlığında 60 Yıl..

Yaşar Kemal’in romanlarında okuduğumuz dünyayı tamamlayan biri şiir, bu üç kitabın yayımlanması, Yaşar Kemal’i sadece, her biri birer şaheser olan romanlarından tanıyan yeni kuşaklar için büyük bir kazanım.

Büyük ustanın şiirlerini biraraya getiren Bugünlerde Bahar İndi’nin eski baskısı yok, çünkü yazdığı şiirlerin kitap haline gelmesi bir ilk. Dolayısıyla, yaş, kuşak fark etmez bu şiir kitabı hepimiz için yepyeni sayılır

Gazetecilik ve röportaj yazarlığından, o büyük romanlara ve zengin edebiyata uzanan hayat öyküsü ancak bu kitaplar okunarak öğrenilebilir.

Meraklısına tabii diyeceğim, ama bu merakın yüzyıllar boyunca devam edeceğine de hiç kuşkum yok.


Binbir Çiçekli Bahçe, Yaşar Kemal Ağabey’in, ‘Türkiye Barışını Arıyor’ konferansında yaptığı açış konuşmasının metniyle başlıyor, sonra da onun Türkiye’nin geleceği üstüne ifade ettiği düşüncelere kadar uzanıyor. Mehmet Uzun, Orhan Kemal gibi onun bir zamanlar arkadaşı, dostu olmuş değerli yazarlar bu kitapta yer alıyor. Son bölümde, dokuz yaşındaki Helin Zeynep Miser’in Yaşar Kemal söyleşisi ise hakikaten hoş ve güzel bir sürpriz..

Yaşar Kemal Ağabey, Röportaj Yazarlığında 60 Yıl adıyla Yapı Kredi’den çıkan yeni kitabında Sair Faik’le bir karşılaşmasını anlatıyor.

Yazıya bu karşılaşmayla devam etmek en iyisi:

“Bir gün aklımda kaldığına göre bir pırıl pırıl cam gibi parlayan sonbahar sabahıydı, ona Kadıköy İskelesi’nin kanepelerinde rastladım.

‘Ne var ne yok Sait’ dedim, ‘Hikâye yazıyor musun?’

‘Yok’ dedi, ‘Yaşıyorum.’

Hüzünlü, ılık, insan sevgisi dolu hikâyelerini Sait yazmaz, yaşar..”

İşte Sait Faik hakkındaki bu yargısı, bizzat kendisi için de geçerlidir.

Yaşar Kemal de böyledir. Sait Faik’ten bir farkı yoktur bu anlamda. Röportaj yapmaz, röportaja davet ettiği insanların dünyalarına girip çıkar, onlardan biri gibi olmaya çalışır, adını değiştirmeyi bile göze alır ve bize anlatmak istediği insanlarla kurduğu empatiyi, röportajın yazıldığı o anlarda en yüksek düzeylere taşımayı başarır.

Kitapta yer alan birbirinden güzel röportajların her biri ayrı ayrı ve defalarca okunmayı hak ediyor.

!Kaçakçılar Arasında 25 Gün! roman tadında bir edebiyat metni sanki..

Fazla söz ne hacet, Yaşar Kemal için röportaj zaten edebiyatın ta kendisidir.

Bu röportajda sınırlar aşılır, kurulan tuzaklara düşmemek için akla hayale gelmez usuller denenir. Sınır boylarında durdurulmak istenen kaçakçılarla beraberdir Yaşar Kemal. Hatta onlardan biridir. Kaçakçı gruplarına ateş açılır arada bir, kurşunlar Yaşar Kemal’in kulaklarının dibinde vızıldayıp durmaktadır.

Bu hikâyeden önce kitapta bir Diyarbakır röportajı var ki, sözünü etmemek olmaz.

 “Akrepler şehri, gül şehri, karpuz şehri Diyarbakır”ı Yaşar Kemal’in 60 yıl önce yaptığı röportajdan okumak bambaşka bir duygu veriyor insana:

“İnsan birden irkiliveriyor. Atom bombası bu şehre düşmüş sanki. Yer yer taş yığınları, harabeler. Diyarbakır pas tutmuş. Diyarbakır eski, çok eski bir demir kadar paslı. İlk bakışta böyle ya, insan aldanıyor. Sonra yavaş yavaş ayılıp ısınıyor Diyarbakır’a, anlıyor ki, iş böyle değil..

Bu şehir kılıf içinde. Bu şehir kendisini öyle gizlemiş ki, tadına varabilmek, onu sevebilmek için, emek istiyor, terlemek istiyor.”

Röportajların hangi birini seçip de anlatmalı biraz, bilmiyorum gerçekten, ‘Mağara İnsanları’ enfes bir şey, bu röportajla devam edeyim en iyisi.

At sırtında gezilen dağlar, köyler.. Dedeleri ve babalarından sonra kendileri de mağarada yaşayan insanları anlatıyor Yaşar Ağabey. Van’ın dağlarında at sırtında çıkılan yolculukların sonunda nihayet o köylere ulaşılır. Mağarada yaşayan insanların ne hükümete ne de hükümetlere yazılan istidalara bir güveni kalmıştır.

Bu yüzden de at sırtında ta buralara gelmiş gazetecinin yaptığı iş bir şeye yarayacak mı, mağara insanları, bütün bunlardan doğrusu pek emin değiller..

Gökyüzüne yakın kartal yuvalarının eteklerinde yer alan mağaralarda yaşayan bu insanlar pek de haksız sayılmazlar hani. Hükümetler gelip geçmiş, ama onların hayatlarında hiçbir şey değişmemiştir.

Dolayısıyla bir gazeteci yazacak da, hükümet bu yazılanları umursayacak.. buna akılları yatmamıştır pek..

Ama röportajı okuyacak olan için gerçek bambaşkadır. Röportajda birkaç kelimeyle anlatılan o mağara insanları, akıllarda kalır dururlar. Çünkü Yaşar Kemal’in o insanları gözlerken ve anlatırken, bize hatırlattığı her şey unutulmazdır, ve bizi insana saygıya davet eder.

‘Gece’ romanlarında olduğu gibi, söyleşilerinde de önemlidir Yaşar Kemal’in.

Her gece aynı yeri gezmez bu yüzden.

‘Bir Bulut Kaynıyor’ adını taşıyan röportajında Sivaslı işçilerin arasına girer. Ama öncesinde bize geceyi anlatır. Yeni başlayan bir hikâyenin ince kıvrımlarında dolaştırır durur bizi, röportaj ise sonraya kalır:

“Gecede, bulut, renk, ses, çiçek, gök her şey başkadır. Adı olmasa da geceler gecedir. Gece diye bir şey yok. Olmasa bile dünyamızı başkalaştırmıyor mu, adı gecedir. Gecelere ad bulmalıyız… Hiç gece kelebekler uçuşurken gördünüz mü? Ay ışığında büyüyor, inceliyor, saydam gölgeler oluyorlar. Bir büyülü renksiz, uçuşan kayan gölgeler.. İnsanı kendi büyüsüne sarıp alıp götürüyorlar..”

Ara Güler’in fotoğraflarıyla süslenmiş bu röportajlar kitabı bize çok şey anlatıyor.. Tek kelimeyle söyleyecek olursak –Cannes’da ödül alan filmin adını hatırlayarak- belki Bir Zamanlar Türkiye demem gerekecek bu son Yaşar Kemal kitabı için..

Bir Zamanlar Türkiye’nin fotoğraf sanatçısı ise Ara Güler..

Ara Güler’in, kitabı süsleyen doyumsuz güzellikteki fotoğraflarını anlatmak ise bir başka yazının konusu..


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar