Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
Kabahat kimin
9.10.2012
3039

 MAHPUS, oturmaktadır. YAŞLI KADIN da sepetiyle oturmaktadır.


Arkasında, GARDİYAN.


Sessizlik. YAŞLI KADIN Ekmek getirdim.


GARDİYAN, YAŞLI KADIN’ı sopayla dürter.


GARDİYAN Yasak...


YAŞLI KADIN, GARDİYAN’ın yüzüne bakar. GARDİYAN, dürter. 
Yasak. (MAHPUS’a) Söyle, resmî dille konuşsun.


MAHPUS Onu konuşamıyor. Sessizlik. Konuşmuyor o dili. Sessizlik.


YAŞLI KADIN Elma getirdim.


GARDİYAN, YAŞLI KADIN’ı dürterek bağırır. Yasak! Yasak yasak yasak! Hey yarabbi! (MAHPUS’a) Ne söylediğimden anlamıyor mu bu?


MAHPUS Hayır.


GARDİYAN Anlamıyor mu?


YAŞLI KADIN’ın üstüne eğilir. Anlamıyor musun?


YAŞLI KADIN, GARDİYAN’a kafasını kaldırıp bakar.


MAHPUS Yaşlı. Anlamıyor.


GARDİYAN Kabahat kimin?

Hepimizin.

Hâlâ bu yalan dünyada yaşadığımız için hepimizin.

Bu replikler, yazar Harold Pinter’ın Dağ Dili eserinden.

1988’de yazılmış.

İlham 1980’lerde gelmiş Pinter’a, yazar Arthur Miller ile Türkiye’ye yaptığı bir ziyaret 
esnasında, Kürtçenin yasak olduğuna tanık olmasıyla...


Atilla Birkiye
, oyunu Türkçeye çeviren Aziz Çalışlar’ı andığı, 2005’te Radikal Kitap’taki bir 
yazısında, eserin konusunu şöyle anlatıyor; “(...) Dağ Dili. Olduğu gibi Kürtçe yasağını 
imlemektedir. Bilinmez bir ülkede yaşayan, Dağ’lı bir ana tutuklu oğluyla görüşme sırasında kendi anadilinden başka bir dili ‘bilmediği’ için konuşamaz. Görüşme sırasında kendi dilinde ancak, ‘Ekmek getirdim’, ‘Elma getirdim’ diyebilmiştir. Gardiyan’ın sertliğine maruz kalır. Sonra da ölür.”

Pinter’ın oyununda en sık yinelenen kelime,”sessizlik”.


“Sessizlik”
...

Birbirini anlamayan, anlayamayan, birbirlerinin varlığına ilişkin tek ortaklıkları, uzlaşılan anlaşmazlıkları olan insanları anlatan boğucu, şiddetli sessizlik.

Sessizlik de, bir şiddet türü olabilir; illa bağırmak gerekmiyor.

Hukukun icat ettiği nadir “güzel” negatif kavramlardan biri, “irreconciable differences” (“uzlaşılmaz farklılıklar” diye çevirebilir miyiz? Uzlaşılmaz farklılıkların en güzel tercümesi gene de, sessizlikler.

Bana salt negatif kavramlardan oluşuyor gibi gelen, Türk hukukunda, “şiddetli 
anlaşmazlık”
 diye tercüme ettiğimiz bir mesele bu.

Pinter’ın oyunu, en son, Avrupa’da bir yerlerde 2001’de sergilenmişti; çünkü artık “dil hakları” meselesi, o taraflarda gündemde değil.

En azından, yakıcı bir mesele olarak değil. 1990’larda, Sovyetlerin dağılması sonrası yaşanan etnik krizler zamanında olduğu gibi “çatıştıran” bir mesele değil.

Türkiye’de ise, gerçek sorunlar konuşulmayarak, ya sadece boş konuşuluyor veya susuluyor.

Bu haftasonu, Diyarbakır’da yeni Emniyet Müdürü Recep Güven, çok moda tabirle “ezber bozan”açıklamalar yaptı. Güven’in “‘Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz’ demiştim. Ama eline silah almış, çoluk çocuk demeden insan katleden canavarlaşmış bir teröristi de enterne edemiyorsanız devlet değilsiniz” sözleri, demek ki, devlet ve polisten hep ceberutluk beklentisi öyle bir köklenmiş ki kamuoyunda, sarsıcı etki yaptı.

Güven’in çabasını takdir etmekle beraber, empati-sempati kurmak, polisin görevi değil diye düşünüyorum; neden, Emniyet’ten halkla “diğer” halk arasında, “diğer halkla” devlet arasında köprü olmasını bekliyoruz?

ABD Ordusu’nun da, “politikası”, Afganistan’da “imaret” işlerine, halk “yardıma” girişerek, halkın “kalplerini ve zihinlerini kazanmak” olarak şekillendi son yıllarda. Oysa, bu durum, orduların doğasına aykırı. “Sivil toplum kuruluşu” gibi ordu, polis; kendi kendini inkâr eden kavramlar.


“Diğer halk”
 sözünü de özellikle kullanıyorum zira; gene haftasonu, Bakan Beşir Atalay’ın 
Van’da “geleneği icat” eden bir yaklaşımın ürünü olarak, “Kürt kökenli kardeşlerden” 
bahsetmesi, birleştiriciliğin değil, ayrımcılığın tezahürü aslında.

Kürt kökenli kardeşler, ağabey-kardeş ilişkisinde hadlerini bilirlerse, empati ve sempatiye de nail olurlar.

Olay bu mu?

Gene haftasonu, Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü DİSA’nın anadil hakkıyla ilgili düzenlediği bir panel gerçekleşti.

DİSA Başkanı Necdet İpekyüz, toplantıyı “Yaptığımız çalışmalarda anadilde eğitimin olmadığı yerlerde huzurun olmadığını gördük. Bu meseleye kafa yoranları bölücü diye itham edenler var. Esas olarak halkın talebine kulak tıkamak bölücülüktür. Anadil, farklı diller yasal güvence altına alınmalı. Artık dünyadan örnek arayışına giren bir ülkeden çıkıp örnek alınabilecek bir ülke hâline gelmeliyiz” sözleriyle açtı.

Bir gün, Emniyet Müdürü Güven’in sözlerinden çok, İpekyüz’ünkileri, DİSA’nın toplantısını, toplantıda açıklanan “Anadili Temelli, Çokdilli ve Çokdiyalektli Dinamik Eğitim” raporunu kamuoyunda enine boyuna tartışıyor olduğumuz zaman, sadece Kürt Sorunu değil, Türkiye’nin birçok sorunu çözüm yoluna girmeye başlayacak.

Beraber gülebiliyorsa Türkiye’de insanlar, artık daha nadir de olsa, gene de umut vardır diyelim.  Öyle umalım.

Van’da, felsefi boyutta “şiddetli anlaştığımız” dostumuz Ramazan Kaya, şöyle aktarmış bir öğrencisinin esprisini; “Hocam, bu bölgede kızlardan aldığımız elektrik bile kaçak”...

Espri kelimesinin Türkçeye, “latife” gibi “latif” kelimelerin çöpe atılması sonrası iyice giren bir sözcük olduğunu unutmayalım.

Hep beraber gülebilseydik, ağlanacak hâlimize; en azından anlaşmazlıklar şiddetsiz olurdu veya şiddetle anlaşırdı herkes şiddetsizlikte.

Kabahat kimde?


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar