Sezin ÖNEY
Almanya’dan Gezi’ye bakınca gözüken, “Betonistan” ortasında yeşil bir vaha. Tüm Avrupa’da ağaçları korumak için benzer çevre eksenli gösteriler var. Ancak, toplumun çevreden yola çıkıp siyasi ve sosyal sorunlarını dile getirdiği gösterilere referandumlar çare değil. Almanya’da Gezi’ye çok benzeyen, “Stuttgart 21” hareketinde referandum da sorunları çözmedi. Stuttgart örneğinin düşündürdüğü, etkin sivil toplum, tarafsız medya, çözüm önerme yetisi olan muhalefet ve bireylerin özgürlük talebinin hepsinin beraber gücünün önemi
Bugün, Türkiye’de yeni bir ruh ve zihin dünyası filizlenmeye çalışıyor, betondan fışkıran çiçek misali. Sadece Gezi’de değil, Gezi’den önce var olan ve Gezi ile iyice somutlaşan, eşit, saygılı, saygı görerek, özgür, haysiyetli, adil bir yaşam arzusunun ifadesi; insan hakları üzerinden yeşeren bir hayat talebi.
“Betonistan” sözcüğü de, Almanya’da, Gezi Parkı ile ilgili yazılan bir bildiride karşıma çıktı. İnsan hakları savunucusu, tercüman, tiyatrocu, yarım asırlık göçme Ali Galip Poyraz’ın kaleme aldığı bu bildiride geçen “Betonistan” kelimesi, çok sembolik.
“Betonistan”, sadece Türkiye’de her köşeye bir bina dikilmesiyle yaşanan çoraklaşmayı anlatmıyor; aynı zamanda, “betondan” bir siyaset anlayışını da temsil ediyor.
Bugün, bunca yaşanandan sonra “halka soralım” kisvesi altında, “referandum”un, pardon, “plebisit”in tek çare olarak sunulması da, aynı “beton” anlayışın sonucu aslında. “Çoğunluk ne derse” anlayışının, tam da bu anlayış mesele edilirken, çare olarak görülmesi ne denli gerçekçi?
Eğer dert, “sorun çözmekse”, Gezi’den yola çıkarak, yerel yönetimler çapında, hatta en ufak yerleşim biriminden başlayarak, insanların kendi çevresi, kendi hayatı ile ilgili olarak söz sahibi olacağı bir yeni siyaset anlayışının ilk deneyimlerine başlayalım. “Merkezden değil, yerinden nasıl karar verilir, nasıl karar alınırken ilgili taraflar işin içine katılır”, bu pratiklerin ilk bebek adımlarını atmaya çalışalım.

Sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok yerinde, Avrupa’nın da hemen her yerinde, “Gezi” benzeri olaylar yaşanıyor. Ağaçları korumak temel fikriyle başlayıp, arka planında “vatandaşlık haklarını” korumanın olduğu farklı talep ve arzularla şekillenen halk hareketleri, siyaseti şekillendiriyor.
Almanya’da, 2011’de ülke tarihinin en iddialı, “mühendislik harikası” projelerinden biri, güneydeki Stuttgart şehrinde, tren garının hızlandırılmış ağlarla bağlanarak yer altına alınması projesi, büyük bir muhalif hareketin doğmasına neden oldu.
Yaklaşık 7 milyar Euro’ya mal olacağı söylenen bu proje (kimileri 10 milyar Euro bile diyor), ilk etapta sadece eyalet çapında desteklenmedi. Federal çapta da, Şansölye Angela Merkel’in tüm siyasi ağırlığını koymasıyla “iktidarı” arkasına aldı. Ancak, bölgedeki doğal yaşam çeşitliliğin zarar görmesi, ağaçların kesilecek olması gibi çevreci kaygıların ötesinde, bu kadar maliyetli bir projeye girişilirken halka danışılmaması, şeffaf bir süreç yürütülmemesi, her kesimden insanın bir araya gelerek ardı arkası kesilmeyen gösteriler yapmasına yol açtı. Muhafazakâr bir siyasi yapısı olan Stuttgart’ta, tarihinin en büyük gösterileri olduğu, 600 bin nüfuslu kentteki kimi protestolarda 100 bin kadar kişinin sokağa döküldüğü söyleniyor.
Sonunda, 1948’den beri Stuttgart’ta iktidarda olan Hıristiyan Demokrat Parti (CDU), 2011’de yerel seçimleri kaybetti. Yeşiller Partisi, ilk kez, Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Özgür Demokratlar (FDP) ile koalisyon kurarak, CDU’nun kesintisiz iktidarına son vermiş oldu. Bu koalisyon, Yeşiller’in liderliğinde, 2011’den beri, Stuttgart’ın başkenti olduğu Baden-Württemberg eyaletinde hükümette.
Yeşiller başta olmak üzere, koalisyon ortaklarının tümü, projenin yapılıp yapılmaması konusunda, halka başvurmak gerektiğini savundu. Yoğun bir siyasi savaşın sonucunda, referandum fikri kabul gördü de. Kasım 2011’de yapılan referanduma, halkın yüzde 50’si katıldı ve katılanların yüzde 59’u projeyi reddetti.
Sonuca “halkın zaferi” dendi; ama ne oldu? Hiçbir şey; projenin ilk gündeme geldiği 1990’lardan beri öyle taahhütlere girilmiş ki eyalet yönetimi tarafından, geri dönülmemesi pek mümkün değil. Referandum, konuyu hiçbir sonuca bağlamadığı gibi, var olan demokrasi krizini derinleşerek sürmesine de neden oldu.
Bardağın boş tarafı; bugün proje, hala “düşük yoğunluklu” olarak devam ettirilmeye çalışılıyor. Öte yandan da, halen tek bir ağaç kesilmiş değil. Dahası, konu Merkel’i iktidardan düşürebilecek noktaya gelebilir, “bu projede ne maddi ne siyasi artık önümüzü göremiyoruz” korkusu da partisi CDU içinde daha çok konuşulur olunca, fiili olarak projenin rafa kalktığını söyleyebiliriz.
Türkiye’de AKP’nin “beton” tutumuna toz kondurmamak isteyenler, olan biteni, “Almanya’da da oluyor ve proje, iktidar sahibi Merkel’in istediği gibi yapılıyor” diye yorumlayabilirler. Tabii, durum böyle değil. Evet, dünyada, “ileri demokrasilerde” bile, iktidarlar, kendi bildiklerini okumak istiyorlar.
Bir dereceye kadar bunu yapıyorlar da; fakat Almanya’da, gene Stuttgart 21 projesine karşı gösterilere polisin müdahalesi söz konusu olduysa da, Türkiye’deki hunhar bir manzara ortaya çıkmadı. Beş bin kadar kişi yaralanıp, beş kişi ölmedi, körlük gibi ömür boyu izi kalacak şiddete maruz kalanlar da olmadı.
Siyaseti her yerde, her ülkede, aynı “önce hedeflerim sonra ilkeler gibi” içgüdülerle yürütmeye politikacılar olabilir ama bu içgüdülerin bu kadar denetlenemez hale gelmesine demokrasilerde izin verilmiyor. Dolayısıyla, “amaca ulaşmak için her yol mubahtır” şeklinde uygulanan “müdahale”de, böylesi bir “sınır tanımaz” bir şiddet olmuyor. Kaldı ki, Almanya’da “Stuttgart Meselesi”nde, gösteriler başladığından beri, partiler arası oluşturulan yuvarlak masalarla bir müzakere konusu oldu, göstericiler, “çapulcu”, hatta “terörist” diye dışlanmadı. Protestoların altında, “faiz, twitter lobisi” gibi “iyi saatte olsunlar” aranmadı.
Merkel ve CDU, Stuttgart 21 projesini, “Almanya’nın büyük ekonomiye, dev projelere” sahip olup olmayacağının bir sınavı gibi ele almış, öyle yansıtmıştı.
Kalkınma, “en büyüğünü” yapmakla mı olur?
Soru buydu Almanya’da da…
Ancak, her şeyin “derecesi” önemli.
Yolsuzluğunda, siyasi tahakkümünde, polis şiddetinin de ve o derece Almanya’da, Türkiye ile karşılaştırılamayacak denli “demokratik” seviyelerde.
1990’lardan bugüne gündemde olan bu projeye karşı olan halk hareketi, şimdi Almanya’da Merkel’in iktidarını sarsabilecek raddeye geliyorsa, demek ki, ağaçların yapraklarından kopup gelen rüzgârlara hiç kulak tıkamamak lazım.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.09.2025
25.04.2025
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024