Sezin ÖNEY
Türkiye ve Rusya; “Batı” ile olan aşk ve nefretleri bitmeyen iki ülke.
19. yüzyıldan itibaren, “kaçan modernleşme trenini” yakalama kaygısı içinde kıvranan iki büyük imparatorluğun mirasçıları.
Önce Avrupa, sonra da Batı’nın yükselen gücü Amerika ile ilişkilerinin tarihi, hem büyülenme, hem kültürel zıtlaşma, hatta kimi zaman da öfkeye varan tepkilerle dolu iki toplum.
20. yüzyıla savaşlarla ve imparatorluğu “koruma” arzusuyla girip, bu yüzyılı geçmişle bağlarını tamamen kesme iddiasındaki yeni devlet yapılarıyla sürdüren, kendi içinde iki kocaman dünya Türkiye ve Rusya.
Bugün de, benzer bir kriz içindeler; gittikçe derinleşen bir demokrasi krizi.
Her iki ülke de, Soğuk Savaş sonrası dönüşümü, farklı biçimlerde sancılı yaşadı ve yaşamaya da devam ediyor.
Hem Rusya, hem de Türkiye, geleneksellikle modernleşme arasındaki çatışmayı hâlâ çok şiddetli yaşayan toplumlara sahipler. Toplumsal çatışmanın odak noktası da aslında, “modernleşme”denince ne anlaşıldığı.
Modernleşme, sadece görüntüsel bir değişim mi, yoksa toplumsal zihniyetin de dönüşümü mü?
“Batı” seviyesinde kalkınmanın mümkün olabilmesi için, hak ve özgürlüklerden önce “ekonomik zenginleşme” mi gelir?
Ekonomik gelişmeden iki ülkenin de anladığı aslında, ana hatlarıyla, devlet ve devlet çevresinde kümelenen çevrelerin kalkındırılması. Devletin zenginliğinin de, kısmen ve bir nevi “ihsan” gibi görülerek halka, “bahşiş” gibi, bazı hizmetlerle geri dağıtılması.
Halkın satın alma gücünün de, krediler, kartlar, taksitlerle yüksek tutulması, “zenginleşme” algısını, toplum sathına yayıyor. Bir de üzerine, “büyük ülke, büyük güç” imgesi, gerek devletin gerçekleştirme vaadinde bulunduğu “büyük projeler”, gerekse de, özellikle uluslararası ilişkilerde benimsenen bazı politikalarla pompalanınca, “kanatlandık uçuyoruz” düşüncesi, toplumda hâkim oluyor.
Her iki ülkede de, iktidarı elinde sıkı sıkı tutmak isteyen, güçlü ve “karizmatik” olarak nitelenen liderler, devletlerinin adeta bir bedende somutlaşmış, can bulmuş yüzleri gibiler.
İkisi de, halklarından destek ararken, sık sık aynı vurguyu yapıyorlar; “nereden nereye geldik; benim iktidarımdan önce bu ülke neredeydi, şimdi nerede?”.
İkisi de, son dönemlerde artan şekilde, “muhafazakârlığı”, siyasi bir motif olarak kullanıyor.
İki liderin de çevresinde, saplantı boyutuna varacak bir katılıkla onları sahiplenerek “sevgi çemberi”oluşturan bir taraftar kitlesi var.
Başbakan Erdoğan’ın, temmuzda gündeme getirdiği ve altı ayda hemencecik “gerçekleşen bir düş”oluveren, “Şangay Beşlisi”ne diyalog ortaklığı konusu da, bu benzerliklerden dolayı aslında can alıcı bir öneme sahipti.
Erdoğan, Temmuz 2012’deki Rusya ziyaretinde Putin’e, “Bizi Şangay Beşlisi’ne alın, Avrupa Birliği’ni boş verelim” demişti. 2013 başında, bu söylemin, bir kısmının gerçekleşmesi yolunda önemli bir adım atılır ve Türkiye, Sri Lanka ve Belarus’un yanısıra, örgüte “diyalog ortağı” olurken, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “bu bir kader ortaklığı” sözlerinin içeriği, ne yazık ki bugünlerde farklı bir anlam kazanıyor.
Şangay Beşlisi derken, tümünde de güvenlik güçlerinin insan hakları ihlalleri sicili epey karanlık altı üye ülkeden bahsediyoruz: Kazakistan, Tacikistan, Rusya, Çin, Özbekistan ve Kırgızistan.
Diğer diyalog ortaklarından, Belarus’un, Avrupa’nın yegâne diktatörlüğü olması ve Sri Lanka’nın iseTamil Kaplanları ile olan “barış sürecini”, sivillerin de hedef olduğu, katliam derecesine varan askerî operasyonlarla gerçekleştirdiği gibi “detayları” da unutmayalım.
2007’de “Muhtıra” döneminde, ordudaki darbeciler, “Rusya’ya benzeme” arzusundan bahsettiklerinde, Türkiye’de demokrasi ve insan haklarına kıymet verenlerin tüyleri diken diken oluyordu; bugünse, iki ülke arasındaki ortak yönlerin arttığını inkâr etmek zor.
Bugünse, Putin’in Rusyası kadar sert bir otoriterleşme sözkonusu olmasa da Türkiye’de, o yolda hızla gidiliyor. Rusya’daki devlet baskısı da daha sert, siyasi iklim de; bu nedenle de, sıradan vatandaşın sokağa çıkabilmesi de daha zor; bedel ağır.
Gerçi, Türkiye de, eksik kalmamak için yoğun çaba içinde, Başbakan’ın polisin “müdahale yeteneğinin güçlendirilmesi” açıklamalarına, tükenen biber gazı stoklarını ivedilikle doldurma çabalarına, Çarşı Grubu’ndan kişilerin de arasında olduğu “Gezi rövanşı” son gözaltı ve tutuklama dalgalarına bakılırsa...
2011’de Rusya’daki seçimlerden sonra başlayan muhalif gösteriler, Moskova’daki Bolotnaya Meydanı’nda başlamasına atfen bu isimle anılıyor. Hâlâ da süren ve uluslararası basında “Kar Devrimi” olarak anılan bu kıpırdanmaya karşılık, Putin’in tepkisi, kendi taraftarlarını “Birleşik Rusya” destekçilerini sokağa dökmek ve onlara gövde gösterisi yaptırmak olmuştu. Özellikle de, Putin yanlısı gençlerin oluşturduğu “Naşi”ler bu “sevgi seli” gösterilerinde ön plandaydı. O gösterilerde kullanılan “milli irade” vurgusu da ayrıca manidar tabii.
Putin ve Erdoğan’ın, ortak trajedileri, değiştirdikleri ülkelerine uyum sağlayamamaları aslında. Eğer ki, Erdoğan da, Putin’in yolunu seçerse, daha uzun yıllar iktidarı ipotek altına alabilir tabii, ama ne bedelle?
Yazarlar
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.02.2025
29.01.2025
17.01.2025
7.11.2024
6.11.2024
24.10.2024
27.06.2024
7.06.2024
26.05.2024
20.05.2024