Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
Çarpıtan aynalar
5.06.2014
2064

Gayet insani bir konu Türkiye gündemine düşmeye görsün... Kısa zamanda, özellikle siyaset işin içine karışınca, konu tamamen çarpık çurpuk, eğri büğrü bir hâl alıyor.

 

Sanki, Türkiye gündemi, lunaparklarda olan ve imgeleri korkunç, gülünç, tuhaf bin bir şekle sokan aynalarla çevrili. O aynaların önüne ne düşerse, olduğu hâlden çıkıp bir garabete dönüşüyor.

 

Kaçırılan”, “alıkonan” veya “kendi isteğiyle giden” çocuklar meselesinde olduğu gibi...

 

Bu konuda konuşan politikacıların hiçbiri ne dediğini bilmiyor; kimse kusura bakmasın...

 

Hepsi ezberden, birbirine laf yetiştirmek için öylesine manasız konuşuyor ki...

 

Konuşmaların içinde insan yok, insani bir yan yok.

 

Sonuçta sözkonusu olan çocuklar... Bu ülkenin sürekli, herkes tarafından hoyratça davranılan küçük insanları.

 

Boylarından büyük yoksunluk, yoksulluklar içinde yaşayanlar bir yana, özene bezene büyütülenlere de, ya devleti ele geçiren hükümet kimse, o hoyrat davranıyor. Ya da devletin küçük şubesi, ceberut “eli (veyadilisopalılar”... İçimizde, başkalarını ezmekten haz duyan, bunun için yaşayan ne faşistler, ne diktatörler, biraz eline güç geçirmeye görsün hemen başlarına eziyet için yanıp tutuşan ne vatan evlatları var...

 

Türkiye’de yaşamak zaten, sıradan bir insan için, her yönden yaylım ateşinde hayatta kalma çabası... Sokakta geçen bir günde, “iyi” davranılmayı özlüyor insan, biraz özeni...

 

Çocuklara da, bugün çocuklarla ilgili konuşan hiçbir siyasi taraf, “iyi” davranmıyor.

 

Elbette, çatışmalara yol açan sebepler olmasa, o çocuklar da dağda olmazdı.

 

Elbette, çatışma da olsa, çocukların dağda olmaması gerekirdi.

 

Elbette, hiçbir insan, çocuğunun “ölüm riskiyle” burun buruna yaşamasını istemez.

 

Bugün birçok çocuğun dağda olmasının sebeplerini de konuşamıyoruz. Kürt Sorunu’nu son 10 yıldır ekranlarda tartışan insanlar, gene aynı yüzler, gene aynı sözlerle medyada. Sanki, medyanın bir deposu var; belli konuların belli bellenmiş “uzmanları”, zamanı gelince, naftalinlenip kaldırıldığı köşeden çıkarılıyor... Ve başlıyor, düğmesine basılmış gibi aynı teraneleri anlatmaya.

 

Bu yorumların içinde de insan yok, insani bir yan yok.

 

Hemen her yorumcu, bir siyasi tarafa akıl vermeye çalışıyor; ortada “akıl” çok da, çözüm yok. Çünkü, kimsenin dönüp de insanlara, onların gerçek dertlerine baktığı, onları konu ettiği yok.

 

1 Şubat 1976’da, Ankara’da “Evlat Acısına Son Mitingi” düzenlenmiş.

 

Bu mitingde, teyzem Sevgi Soysal da bir konuşma yapmış. Şöyle demiş; “Bugün, burada ‘Evlat acısına son’, diyoruz, çünkü biz anayız, doğumu biliriz. (...)

 

İşte bunun için, bizler, gençlere, aslında hayata savaş açanlara karşıyız, çünkü analar, her yeni kuşakla yükselen insanlık mücadelesinin gönüllü savaşçılarıdır. Ana, bir çocuk yüzünün nice umudu, güzelliği, başlangıcı gizlediğini bilendir. Ana, çocuğun, gencin hayatını kendi hayatından üstün tutandır.

 

Onun için bizler, Azrail’in maskesi ardına gizlenerek, bütün başlangıçları, umutları durduracaklarını umanların yenileceklerini biliyoruz, çünkü ölüm bir gerçektir, evet ama aslolan hayattır analar, aslolan hayattır.(*)

 

Çıkıp da, “kaçırılan”, “alıkonulan”, “kendi isteğiyle giden” çocuklar mevzubahis olunca da, bir siyasetçi de bu gibi insani bir şey söyleyemiyor; çünkü “hayattan” uzak, hayata tepeden bakan bir yerlerde kendi aralarında savaşıyorlar.

 

(*) Bu konuşma, Sevgi’nin 1970’lerin başındaki gazete yazılarını toparlayan bir kitaptan; İpek Şahbenderoğlu’nun derlemesiyle, “Türkiye’nin Kalbi: Kabul Günleri”.

 

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar