Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
Eğer unutursak...
3.07.2014
1786

2014, Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcının yüzüncü yıldönümü.

 

Kendi aile hikâyemde de, herhalde bu coğrafyanın birçok insanın ailesinde olduğu gibi, bu savaşın izleri var. Anneannem Anneliese, savaşta, Fransa’ya Strasbourg taraflarına giden babasını bir daha hiç görmemiş. Çünkü, cephede “düşman” tarafından bir ailenin kızına âşık olan babası, Fransa’ya yerleşmiş ve hiç geri dönmemiş. Savaş, geride kalan kızkardeşleri de, en kuzeydeki Alman toprağı Kaliningrad’dan daha güneye, Stuttgart’a savurmuş.

 

Anneliese’nin sonradan Berlin’de tanışıp evlenecek olduğu dedem Mithat ise, Selanik’te toprak sahibi bir ailenin el bebek gül bebek oğluyken, savaşla beraber her şeyi bırakıp İstanbul’a göçmüş. Geriye, Pişoni Çiftliği’ndeki dertsiz çocukluk günlerinin anıları kalmış.

 

Babamın ailesi ise, Birinci Dünya Savaşı’nı, “taraf” seçmenin ağırlığı ile geçirmiş; Osmanlı bürokrasisinde İstanbul Posta Müdürlüğü gibi kilit görevlerde bulunanların olduğu bir aileden gelen dedem Sabri, iki arada kalmış. Osmanlı’ya sadakat mi, yoksa Mustafa Kemal’in yanında yer almak mı? Bir memur için, parçası olduğu devletin yok olup gittiğini görmek bir yanda, geride kalanı birarada tutmak için savaşanların yanında yer almak diğer yanda...

 

Ancak, bana yaklaşık 37 milyon kişinin öldüğü ve yaralandığı Birinci Dünya Savaşı’nı anımsatan hep, gelinciklerdir.

 

Ne zaman kıpkırmızı bir gelincik görsem, aklıma, bu savaşın yok ettiği insanlar gelir. 1919’da, asker John McCrae’nin yazdığı, “In the Flanders Fields” (Flanders Ovalarında) şiiri, gelinciklere atıfta bulunur; böylece o savaşı anımsatan sembol, gelinciğe dönüşür.

 

Geçenlerde, BBC’de çok ilginç bir belgesel izliyordum; “Chinese New Model Army” (Çin’in Yeni Model Ordusu). Britanya’nın askerî akademisi Sandhurst’e eğitim için giden Çin askerlerinin, buradaki meslektaşları ile beraber devam ettikleri program, diyalogları, kültür farkları...

 

Günümüzün orduları, askerî ve stratejik ilişkileri üzerine düşündüren bu belgeselin yapımcısıSteve Hewlett’ın yakasında bir de gelincik vardı.

 

O gelincik, belgeselin de anlamını değiştiren bir simgeydi.

 

Birinci Dünya Savaşı’nın o sembolünü görünce, o askerlerin ölümlülüğü, yaşamın kırılganlığı ve savaşın yıkıcılığı da geliyordu insanın aklına...

 

Son aylarda, Türk Silahlı Kuvvetleri, yeni bir halkla ilişkiler atağına başlamışa benziyor. Önce, Afrika’nın çevresini dolaşan Türk Deniz Kuvvetleri Donanma Gemisi’nin hikâyesi, sonra da, “kadın askerler” ile ilgili “insani” haberler, medyada geniş yer buldu.

 

Afrika’da görevdeyken bebeği doğan askerin, çocuğunun ilk görüntülerini gemiden nasıl izlediği, uzun uzun haberleştirildi.

 

Benzer şekilde kadın askerlerin, anne olarak hayatları; hatta kendi kızlarının, onlar savaş helikopterine binmeden, helikopter aksamına “oyuncak” gibi bakması.

 

TSK’nın, “insani” yüzünü göstermek istemesinde bir sakınca yok elbette. Ancak, medyada ve siyasette gerçekten “militarizme karşı”, “militarizmi sorgulamayan” sesler, kesimler olmadıkça, bu gibi halkla ilişkiler çalışmaları, toplumda, kasıtlarını da aşan bir “askercilik” yaratıyor. Savaştan aslında, en çok savaşın ne demek olduğunu bilen uzak durmaya çalışır; çatışma alanı, oyun sahası değil neticede.

 

Son kertede aslında, askerlerin kendilerine bile zararlı olacak ölçüde bir “militarizm” sözkonusu Türkiye’de; “hemen girelim”, “hemen vuralım”, “hemen alalım” gibi gerçeklikten uzak, savaş çığırtkanlığı, toplumun en alt katmanlarından, devlet yönetimine kadar her alanda egemen.

 

Militarizm, o kadar yaygın ki Türkiye’de, TSK dışında da, “silahlı” olmanın, askerî sembolleri hiç sorgulamadan sergilemenin mesele edilmediğini gözlüyorum. Militarizmin yaygınlığını besleyen önemli etkenlerden biri de, bu sembollerinin “kültürel değer” olarak hiç sorgulanmadan içselleştirilmesi.

 

Gerçekten militarizm karşıtı olmak zor zanaat; bu iş de öyle “ucundan azıcık” olmuyor.

 

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar