Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
Devleti korurken yok etmek
9.02.2016
1810

 Yaz boyu, medya genelinde “koalisyon kulisleri” gündemdeyken, ısrarla başka bir koalisyonu yazmıştım: Asker- sivil koalisyonunu…

Kürt Meselesi’nde, tarih tüm coğrafya ile Türkiye’yi de başka bir yere getirdi: Kürtlerin devletleşme sürecindeki doğum sancılarına. Irak ve Suriye artık fiilen bir bütün hâlinde işleyebilen devletler değiller. Kürtleri de, kendi içlerinde farklı siyasi yönelimleri olduğu gerçeğine rağmen, bu “işlemeyen devletlerin” sınırlarına hapis tutmak mümkün değil. Türkiye, bununla yüzleşmek zorunda… Türkiye devleti ve devletin fena hâlde etkisi altındaki siyaseti de, cesaretle bu yüzleşmeyi yapamadığı için, Kürt Meselesi gene ve yine, “terör sorunu” boyutuna indirgenerek, “askerî çekicin” ezeceği bir konuymuş muamelesi görmeye başladı.

Bu yaz, bir dönüm noktasıydı.

AKP, ciddi biçimde siyasi destek darlığına düşmüştü; nakde ihtiyacı olanın acil kazanç kapısı bulma çabası gibi, en kolay kazanabileceği tabana yöneleceği belliydi; yani milliyetçi oylara, özellikle de partilerinin aşırı statikliğinden sıkılmış olan, dinamizm arayan MHP tabanınkilere… Öte yandan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “devletleşme” mücadelesi sözkonusuydu. Ülkenin son 15 yılına damga vuran, tüm siyasi hedeflerine er veya geç ulaşan Erdoğan, “devlet adamı” olarak; hattâ “devletin” kendisi olarak herkes tarafından kabul görmek istiyordu.

AKP’nin iktidarda kalma, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ise, “devletleşme” ülkülerinin kapısı, Türkiye’de farklı kesimlerin milliyetçiliğinin ortak paydası olan “asker”i, “ordu”yu yaslanacakları sağlam kaya olarak arkalarına almaktan geçiyordu.

Ordunun yönetim kademesinde, sivil siyasetin tavırları ile ilgili rahatsızlık, memnuniyetsizlikler olduğu muhakkak; ancak, tehdit algısında ortaklaşma zoraki ittifakları bile son derece sağlam ve uzun soluklu kılabilir. Hele ki, ortak tehdit algısı, sıcak çatışmada aynı cephede yer almaya dönerse…

Silah arkadaşlığı” kavramı boşuna ortaya çıkmış değil…

Normal şartlarda…

Türkiye’nin sınırında oluşan Kürt yönetimleri ile ilgili devlet ufkunu, sivil siyasetin çizmesi gerekir. Eğer, askerî kanadın bu konuda tehdit algıları varsa, savaş yoluna gitmeden de nasıl bir “güvenlik politikası” oluşacağını, sivil siyaset belirlemelidir.

Türkiye’de işler ters tarafından oldu gibi gözüküyor; devletin güvenlik bürokrasisinin kaygıları, iç politikada sonuç elde edilmek için kullanılmışa benziyor…

Üstelik de, devletin, Türkiye dışı odaklı güvenlik kaygıları, Türkiye’nin içinde, Diyarbakır, Cizre, Silopi gibi il ve ilçe merkezlerine askerî operasyonla sonlandırılmaya çalışıldı, çalışılıyor.

Peki…

Kendi şehirlerinizi, ağır askerî operasyonlarla savaş bölgelerine çevirme kararını alırsanız ne olur?

Öncelikle, Türkiye’de devletin, kendi eliyle kendi sınırlarını geriye çekmesi sonucunu doğurursunuz. Sınırınızın hemen dışında bir “PKK devleti” kurulacak kaygısıyla hareket ederken, sınırlarınız içinde eğitim, sağlık, güvenlik gibi devlet hizmetlerini yok ederek, devlet olarak “intihar” edersiniz. Boş bıraktığınız hizmet alanlarını da, biri gelir doldurur.

Ülkenizin başbakanı, kameralardan kamuoyunun gözünün içine baka baka, “Güvenlik güçlerinin sebep olduğu tek bir sivil ölüm yoktur” dese dahi, savaşın yaşandığı bölgelerdeki insanların tanıklıklarının bu iddiadan hayli farklı bir gerçeklik ortaya koyması, var olan köklü “inandırıcılık”, “güven” krizlerini kangrenleştirir. Vebal de, tüm devletin, tüm bürokrasinin ve onlar üzerinden bölge dışındaki tüm Türkiye vatandaşlarının üzerine kalır.

Doğrudan fonlanan ve manşetleri bu yolla satın alınan gazetelerde, “birkaç haftaya bitecek” diye yazdırabilirsiniz; ama bitmeyince, üç hafta, üç ay, üç yıl, 30 yıl olunca, o manşetlere bir zamanlar inananların öfkesi, gelir bugünün tüm karar alıcılarını bulur.

Askerî harekât gerçekleşen il ve ilçe merkezlerinde, çatışma bölgeleri ve çevrelerinde, en az onbinlerce çocuk okula gidemiyor, gidenlerde doğru düzgün eğitim göremiyor. Bölgenin uğradığı ekonomik zararla, yüzbinlerce çocuğun ailesi krize girmiş durumda. Bölge genelinde milyonlarca çocuk, akranlarının devletin güvenlik birimlerince öldürüldüğü haberleri ile, sivillerin orantısız şiddete maruz kaldığı hikâyeleri, tanıklıklarla büyüyor.

Bu gerçekleri gözardı etmenin bahanesi de, “ama PKK”, “ama terör”…

Örgütler, insanlardan oluşuyor ve şu an olan her şey, nesiller boyunca insanları, devletin karşısında örgütlü ne olsa, ona yakınlaştıracak vahamette.

Türkiye’de “devletin bekasını” koruduğunu sananlar ve devletin bekası kaygısını kendi siyasi hedefleri için kullananlar ne yaptıklarının farkında mı?

Terör konusu, PKK meselesi, Kürt Sorunu, insan hakları ve demokrasi meseleleri; birbiri ile ilintili ve apayrı da gerçeklikleri olan bu konuları kullanıp da, bu ülkeyi nasıl batırsam” diye Türkiye’nin bir düşmanı oturup düşünse, elinden geleni ardına koymasa, böyle vahim bir manzara yaratamazdı.

Türkiye’de “milliyetçiyim” diyenler önce sorgulamalı bugünü; devletin kendini yok edişini…

[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar