Yıldız Ramazanoğlu
Bazı kişiler ama diyerek şerh düşse de genelde herkes kadına şiddete karşı olduğunu söylüyor. Uzun vadeli çözüm elbette zihinlerin temiz havayla buluşup arınmasıyla gerçekleşebilir.
İstanbul Sözleşmesi akut şiddet olayları karşısında alınacak önlemlerle ilgili. Madem sözleşme yanlısı ve karşıtı herkes şiddete hiçbir gerekçe üretmeden sonuna kadar karşı, neden sakince konuşamıyoruz? Tartışma ortamında bile şiddet yeniden üretiliyor. En fazla tepki gösterilen maddelerden biri kadının beyanıyla, şiddet uyguladığı iddia edilen erkeğin itiraz hakkı saklı olarak evden uzaklaştırılması. Bu kalıcı bir durum olmayıp sadece canı kurtarmakla alakalı bir önlem fakat biz tersini düşünelim. Kucağında bebeği ayağında terlikleriyle evi terk etmek zorunda kalan kadınları aileleri de dahil kimse kabul etmediğinde sığındıkları evlerden birini ziyaret etmiştim. Gizlilik esas ve ziyaretçi yasak olan kurumu bir insan hakları derneğinin izleme raporunu yazmak üzere görebilmiştik. Şiddet görmüş, incinmiş kadınlar ranzalarda oldukça dar bir mekanı paylaşıyor ve birbirlerinin yarasını sarmaya çalışıyordu. Gül gibi! yuvası olan bir kadının asla adım atmak istemeyeceği bir yer. Kurumun gencecik müdiresi son derece iyi eğitimli yüksek lisanslı mütedeyyin biriydi. Bu görevin memur zihniyetiyle değil, bütün benliğini adayarak sürekli kalben ve zihnen işin üzerinde olarak yerine getirilebileceğini söylüyordu ve en büyük destekçisi her yönden yardımcı olan, sorunlara farklı açılardan da bakmasını sağlayan kocasıydı. Her sığınma başvurusuna cevap verilemiyor ne yazık ki. On sekiz yaşın altındaki kadınlar, özel bakıma alınması gerekenler, bulaşıcı hastalığı bulunanlar, 12 yaşından büyük erkek çocuk sahipleri kuruma alınamıyordu. Kuruma gelen kadınlar öncelikle psikolog eşliğinde sorunlarını samimi ve içten bir ortamda masaya yatırıyorlar. Burada en fazla üç ay kalabileceklerinden, bu zaman zarfında beden ve ruh sağlığına kavuşmaları için herkes çırpınmak zorunda. Bu yönüyle bende yuvadan, evden çok bir hastane izlenimi yaratmıştı ortam. Yaraların sarılacağı bir şefkat ve şifa evi. Şiddete uğrayan bir kadının bu dünyada yalnız olmadığı duygusunu tadacağı, başına gelenlerin sadece ona özgü olmadığını öğreneceği bir yer. Ziyaret ettiğimiz kurumda konuk kadınların neredeyse yarısının eşiyle barışması sevindiriciydi doğrusu. Fakat öte yandan bu barışmaların çaresizlik duygusuyla olmaması bir hal ve tavır değişikliğinden kaynaklanması yöneticilerin en büyük temennisiydi. Bazı eşlerin alkolü bırakması ve pişmanlık duyması gibi. kendisinin eş ve çocuklarına yaşattığı kötülükleri görmezden gelip sebep sonuç ilişkisini kuramayan, “sığınma evine düştün!”, “evinden çıktın!” gerekçesiyle eşini ve çocuklarını istemediğini bildiren adamlar da az değildi. Bu arada kadınların üretkenliklerini harekete geçirmek, bir zanaat öğretmek, para kazanmasını sağlamak, iş imkânları yaratmak, çocuklarıyla bir ev tutmasına, eşya edinmesine destek vermek de kurumun çabaları arasında. Bu aşamada hayır kurumları önemli bir destek veriyor. Çocukların eğitimini sürdürmesi, her şeyin gizlilik içinde sürdürülmesi, bu yüzden ikametgâh bile alınamadan, aile hekiminden yararlanamadan yeni bir hayat kurulma çabası hiç de kolay değil.
1995’te Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı İstanbul’da ilk sığınma evini açtığında özellikle muhafazakar kesimde büyük tepki olmuş ve bunu feminist kadınların aileyi parçalamak için icat ettikleri söylenmişti. Oysa bu fikir Osmanlıya dayanıyor. 18. yüzyılda Eyüp’te şiddet gören zor durumda ve kimsesiz olan kadınlara tahsis edilen Hatuniye Dergahı’nda sığınmacı kadınlara para kazanabilecekleri zanaat öğretilmiş, bedensel ve psikolojik tedavileri yapılmış.
Geleneğimizde kadınlara akrabaları komşuları ve hatta anne babası tarafından, içen, şiddet uygulayan, kaba davranan bir eşi varsa bu kişinin kahrını çekmesi, sorunlarını dile getirmemesi öğütlenir. Kaldı ki kadınlar da ailede haksızlık yapabilir, eşini sürekli aşağılayan, kazandıklarını har vurup harman savuran insanlar var. Mesele problemlerin şiddetle çözülmesini özendiren, destekleyen hukuki, toplumsal boşluklar ve kültürel kalıtımla aktarılan tahakkümcü zihinsel işleyiş. Cinsel kimlikleri güç ve üstünlük üzerinden tanımlayan yetişme biçimi. Problemleri karşılıklı anlayışla çözme yetisi kazandırılmamış bireylerin güç kullanımını satır aralarında onaylayan nice kanaat önderi var. Şiddeti alışkanlık haline getirmiş adamı ve kadını cinayet gerçekleşene kadar aynı ortamda tutmanın mantığı nedir? Sığınma evinde gördüğüm kadınların mutsuzluğu tarif edilemez. Fakat yıllardır ilk kez güven içinde şiddetten uzak uyuduklarını söyleyenler karşısındaki utancımız da unutulmaz. Burada erkeklere yönelik bir önyargı da yok, kurum kimseyi suçlu ilan etmiyor. Darp edilip sokağa atılmış kadınların ne yapmasını istiyoruz. Bu insanlık durumuna akut cevap vermeye çalışan, cep telefonu kullanmanın yasaklandığı, adresinin sır gibi saklanmak zorunda olduğu yerde kim süresiz kalmak ister. Erkekler de evinden uzakta kalmak istemez. O halde bir tartışmayı yürütürken bile şiddeti körükleme vebalini yüklenmemek için hep birlikte adap edep ve merhametin yanında olmak zorundayız. Aileler yıkılmıyor, genç kuşaklarda ilişkiler can yoldaşlığıyla aşkla yürüyor benim bildiğim gördüğüm sayısız yuvada. Şiddetin her türlüsü ise cehalettir ve yerle yeksan ediyor yuvaları.
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.12.2020
23.12.2020
16.12.2020
9.02.2020
25.11.2020
11.11.2020
4.01.2020
28.10.2020
14.10.2020
30.09.2020