Sezin ÖNEY
Reyhanlı’daki saldırılar, hükümetin Suriye politikasını ve bu politikanın etki ve sonuçlarını, belki de şimdiye dek hiç tartışılmadığı bir derinlikte Türkiye gündemine getirdi. Aslında, 2011’den beri, gerek Suriye’de gerginlikler ve çatışmalardan kaçanlar, gerekse, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politikası, yani“devlet siyaseti” çok daha boyutlu ele alınmalı, günlük politik kutuplaşmadan uzak, objektif gözlerle eleştirilmeli, tartışılmalı, tartılmalıydı. Mesele, son kertede, insanlık sorunu; bugün atılan yanlış adımlar da, yıllar yılı, zaten hassas dengeler üzerinde duran bölgeyi sarsacak yeni kırılmalara zemin hazırlayabilir.
Suriye’nin 22,5 milyonluk nüfusundan 1,5 milyonu, bugün mülteci olarak komşu ülkelerdeki kamplarda yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Türkiye’de, Suriyeli sığınmacıların yaşamını sürdürdüğü kamplarda, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) verilerine göre, 192 bine yakın kişi yaşıyor. Toplamda, en az 500 bin Suriyeli savaş mağduru, Türkiye’de hayata devam etmeye çalışıyor. Kesin sayıyı kimse bilmiyor.
Türkiye’de olası büyük bir deprem veya bir felaketin gerçekleşmesi hâlinde, kriz yönetimi ve yardım çalışmalarından sorumlu olacak AFAD, son iki yıldır, mesaisinin önemli bir kısmını, daha önce tecrübesi olmayan mülteci konusuna ayırıyor. Her köşesi fay hatlarıyla dolu Türkiye için bu kadar hayati önem taşıyan bir devlet kurumu, olası bir deprem felaketine karşı hazırlık yerine mültecilerle mi uğraşmalı sorusu da aslında başlı başına bir gündem maddesi.
Hele ki, zaman zaman basına da yansıyan, örneğin Radikal’deki şu haberde de aktarılan, gelişmeler sözkonusu iken;
“Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesine bağlı Bezirhane köyünde (1976’da) meydana gelen ve çok sayıda can ile mal kaybına neden olan depremden sonra yapılan 31 konutta elektrik yok... (2004 yılında )Yapılan (deprem konutlarının) birçok eksikliklerinin olmasına rağmen çaresiz durumda olan köylüler konutları teslim almak zorunda kaldılar... Gece gündüz elektriksiz olan köylüler 21. yüzyılda evlerini mum ve fenerlerle aydınlatmaya çalışıyorlar.”
AFAD, aslında işi olmayan bir mesele ile uğraşıyor ve bugüne kadar, 1,5 milyar dolarlık bir bütçeyi, Suriyeli mültecilere yardım için harcamış durumda. Savaş mağduru insanların elbette yardıma ihtiyacı var ve harcanan meblağdan önemlisi, bütçenin doğru kullanılıp kullanılmadığı.
AFAD, yardımları yapıyor ama, Ankara’dan merkezden yapılabileceklerin bir sınırı var; yardımlar bir kez yerine ulaşınca, erzakların karaborsaya düşmesinden, her türlü yolsuzluğa birçok ahlaksızca durum ortaya çıkabiliyor.
Bölgeden gazetecilerin ifadelerine göre, insan kaçakçılığı da, kampların içinde ve dışında ciddi bir mesele hâline dönüşmüş durumda.
Bir ilçenin sorunlarını bile yüklenmeye tam hazır olmayan tecrübesiz kaymakamlar, bir de kamp içi ve dışındaki mültecilerin sorunlarıyla yüz yüze gelince, kaldıramayacakları bir ağırlığı üstlenmiş oluyorlar.
Tüm bu sıkıntılara rağmen, eldeki insan kaynağı da doğru kullanılmıyor. Mülteci hakları ve sorunlarıyla ilgili, uluslararası bilgi birikimini kullanabilecek sivil toplum örgütleri, sürecin neredeyse tamamen dışında tutuluyor, bu uzman kişi ve kurumlar neredeyse yok sayılıyor.
Mültecilerle Dayanışma Derneği Başkanı Taner Kılıç, bazı bürokrat ve yerel yöneticiler tarafından saygıyla karşılandıklarını, kimi zamansa, çalışmalarının en alt düzey memurun bile muhalefetiyle karşılandığını ifade ediyor.
Uluslararası Af Örgütü’nden Volkan Görendağ, sivil toplum örgütleri olarak, daha çatışmaların yaşandığı ilk andan itibaren, olası mülteci kamplarının, sınır bölgesinin en az 40 kilometre içinde yer alması gerektiğini belirttiklerini söylüyor. Oysa şu an, Reyhanlı’daki “Atma” kampının da aralarında yer aldığı, nerenin sınır, neresinin kamp olduğunun bilinmediği durumlar sözkonusu.
Bu arada, Suriye ile Türkiye sınırının, bir nevi “Schengen” uygulaması ile, tamamen kontrolsüz bir hudut hâline getirilmesi, başlı başına bir soru işareti. Elbette ki, bu sınır bir gün “kontrolsüz” hâle dönüşmeliydi. Fakat, savaş ortamındaki “sınırsızlık”, Türkiye ve Suriye arasında sadece sorun alışverişine neden olmuşa benziyor.
Sınırın Suriye tarafındaki fiili “tampon bölgeyi” MİT’in, Türkiye kısmındakini de Emniyet birimlerinin kontrol ettiği söyleniyor. İşin acıklı yanı, Meclis’te temsil edilen hiçbir parti yaşanan sorunlara müdahil değil.
Urfa’daki İpekyol gazetesinden, Mazlum-Der kökenli Mustafa Arısüt gibi başarılı, vicdanlı yerel gazeteciler olmasa, yaşanan sıkıntıları gündeme getiren de yok.
Hukuken bir statü vermediğimiz, “mülteci” yerine, “misafir” adını verdiğimiz, ancak belki de, daha onlarca yıl Türkiye’de kalacak insanların yaşadıklarına, Reyhanlı’daki dramdan sonra, gözlerimiz açılacak mı, yoksa daha da mı kapanacak? Başımız sağolsun Reyhanlı; artık belki de susmaktan çok, konuşma zamanı olduğunu keşke böyle acı bir şekilde fark etmeseydik.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Olağanüstü koşullardan çıkış
3.02.2025 - Lucifer etkisi: Can ve cam kırıkları
29.01.2025 - Çanlar kimin için çalıyor?
17.01.2025 - ABD seçimleri: Neden böyle oldu?
7.11.2024 - Şahinlerin barışı
6.11.2024 - Bu 'süreç' neyin süreci?
24.10.2024 - Dönüm noktası bir ziyaret
27.06.2024 - Meksika’nın ilk kadın başkanı çetelere karşı
7.06.2024 - Siyasi cinayetler: Slovakya’dan Türkiye’ye
26.05.2024 - Etki Ajanlığı Yasaları: Ne, nerede, nasıl?
20.05.2024
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTKelbaşa Şimşir Tarak… 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanGenel Yapay Zeka aslında bir büyük yalanın mı adı? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞFAİLİ MEÇHULLER BİR “DEVLET POLİTİKASI” MIYDI? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciPahalılık turisti de vurdu... 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTuhaf yasa maddeleri 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRDünyanın temel düzeni sarsılıyor: Yeni bir ütopya, krizlerden çıkışın anahtarı olabilir 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENDiyanet iğneyi çuvaldızı kendisine batırırsa… 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKKM kalktı, müjde! 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKIlımlılar, İslamcılar, Fundamentalistler: “Batı Türkiye’ye Nasıl Bakıyor?” meselesi 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAKürt Halkı: Barışın ve Demokratik Toplumun Evrensel Öncüsü... 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün10 yıl sonra nasıl bir Türkiye? 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNENeler olacağını bilmek 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBir hâkim Caprio'muz niye yok? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcı, sosyalist ve milliyetçi bir düşünür 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluDemokratikleşme paketleri beklenirken hangi kanunlar gelecek? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKeser döner sap döner… 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUAklını başına, vicdanı kalbine toplasan ya! 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNSuriye’de dahil olunacak bir ordu var mı? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMete Tunçay mı yanılmıştı? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRİddia: Ziraat’te ‘Gizem B. skandalı’! “Günooo kızlar… Paralar sizin için yükleniyor” 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKGerçekten emperyalist güçler bölgede Kürdistan istiyor mu? Irak ve Suriye’de olanlar bu tezi yalanlı 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Alevi Hakları… 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMutlak kötülüğün mutlak zaferine doğru mu? 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİller Bankası Genel Müdürü Recep Türk: Listemizde sadece Aydın yok 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYargı, Mafya ve Beyaz Toros… 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın gerekleri, Cumartesi Anneleri ve Ablam… 22.08.2025 Tüm Yazıları
Kaptan Derya
Bu sorunun cevabı yok tabii Dediğiniz yerden devam edeyim bu sorunun cevabı var...Hemde sizin bir önceki parağrafınızın içine serpiştirdiğiniz cümleler içinde cevap...Siz ne kadar önemsizleştirmeye çalışssanızda dev (Günümüz şartlarında) heyula gibi bir somutluk ve gerçeklikte...Bi defa hem şu kadar geliştik , bu kadar değiştk diyeceksiniz hemde bu gelişmişliği işaret ettiğiniz noktada Eski tip diktatörlüklere , Hitler tipi Faşizme gönderme yaparak Bakın işte öyle şeyler yok diyeceksiniz...Olmaz.Altmışlarda yetmişlerde iktidarlar bu günkü iktidardan dahamı fazla aydın dahamı fazla muhalif Yok etti sizce???Gezide olan sadece başbakanın hoyrat ve sert demeçlerimiydi???Orada ölen gençler denizlerden dahamı değersizler yoksa sayı olarak bu ölümler makulmü yani???Binlerce yaralı bu zalimliği ifade etmekte az bir şeymi???Altmışlarda kaç siyasetci tutukluydu???KCKlılar yoksa 1940lardaki kürt siyasetçiler kadar yüreğinizde veya kendi Tarih yazımınızda önemli bir yer işgal edemiyorlarmı???Cadı avı bir kereliğine yapıldığında Tarihe geçiyorda bizde süreklileştiğinden mi önemsiz görünüyor size yoksa???Ateş daha önceki onyıllarda düştüğü yeri yakıyorda ROBOSKİ de buzmu tutuyor yoksa...Avrupalı olmuş , demokrasisi gelişmiş bir ülkede bütün bunlara Diktatörsüzlük deniliyor anlaşılan...Siz demeyin , bizde demeyelim ama bence hiç bir zulüm görmemiş sizin çocuklarınızın yaşadığı günümüz şartlarında onlar bal gibi olan biteni böyle algılayacak böyle yorumlayacaklardır...Hitler Faşizmini anlatarak bu günki uygulananların FAŞİZM olmadığını onlara anlatamazsınız...
Hrac Madooglu
Oncelikle, prensiplerinizden taviz vermeden, olaylara tarafsiz yaklasimlariniz takdire deger Sayin Berktay. Umarim bizi degerli gorus ve yorumlarinizdan mahrum birakmazsiniz...Elbette Erdogani diktator olarak tanimlamak mumkun degil. Bu ulkeyi Kemalizmin kiskacindan kurtardigi icin, gelecek nesillerin onunu acan bir lider oldugu ve bunun icin de milyonlarca insanin nefretini kazandigina da kusku yok. Turkiye gibi sancili, calkantili bir ulkede iyi niyetli bir liderin bile hep dogru adimlar atmasina, duz bir cizgide yuruyebilmesine imkan yok. Keske Erdogan, Mandela gibi olabilseydi ama her kilic kinina gore. Ustelik 80 senelik bir burokrasiyi tumuyle degistirmek icin en azindan 10 sene daha lazim. Uzun ve engebeli bir yoldur bu. Duse kalka gidilecek.