Alper GÖRMÜŞ
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Bu ülkenin bir Kürt sorunu vardır” dediği günlerden bugünlere kadar “Kürt sorunu”nun sorun olmaktan çıkartılması doğrultusunda hiçbir şey yapılmadığını söylemek haksızlık olur.
Peki bunlar, Türkiye’nin artık bir “Kürt sorunu”nun kalmadığını söyleyebilecek kadar radikal adımlar mıydı? Bu sorunun cevabı da kocaman bir “hayır”dır!
Bu durumda, Başbakan Erdoğan’ın, hem de birkaç kez tekrarladığı “Artık bu ülkenin bir Kürt sorunu yoktur, fakat benim Kürt kardeşlerimin sorunları vardır” çıkışını nasıl yorumlamalıyız?
Başbakan, bunca tecrübeden sonra “benim Kürt kardeşlerim”in asıl sorununun “Bu ülkede Kürt sorunu yoktur” anlayışı olduğunu nasıl anlayamaz?
Herkes gibi ben de şaşkınım açıkçası...
Hiç şüphem yok ki Başbakan, “Bu ülkenin Kürt sorunu yoktur” cümlesinin Kürtler arasında “Bu ülkede Kürt yoktur” çağrışımı uyandırdığının farkında değil. Farkında olsaydı, mümkün değil sarf etmezdi bu cümleyi. Bu çıkış, Erdoğan’ın Kürtlerin gerçek hissiyatlarıyla empati kurabilecek bir noktaya henüz (ve hâlâ) gelemediğini gösteriyor.
Peki, Başbakan “Bu ülkenin Kürt sorunu yoktur” cümlesinin, eski CHP’nin “Kürt meselesi bir aş ve iş meselesidir” siyasetinin başka kelimelerle tekrarından başka bir şey olmadığının farkında mı? (Ne hazindir ki bu sözler, “devlet partisi” CHP’nin, küflü Kürt siyasetini değiştirmeye başladığı sırada patladı Kürtlerin suratlarında.)
Bence Başbakan, “Kürt sorunu yoktur”un “Kürtlerin sorunu iş ve aştan ibarettir” anlamına geldiğinin farkında... Ve bu sözler, tıpkı 2009 yerel seçimlerinde olduğu gibi, AK Parti’nin bu seçim kampanyasını da Kürtlerin kimliksel hakları üzerinden değil, “kalkınma ve hizmet” üzerinden götüreceğinin göstergesi...
2007 seçimlerinde “Kürt sorunu vardır ve bu benim de sorunumdur” diyen Başbakan’ın partisini Kürtler ödüllendirdi ve AK Parti’yi bölgede birinci parti yaptı... İki yıl sonra, 2009’da ise bölgeyi “yatırıma boğmasına” rağmen tam tersine cezalandırdı...
Soru şu: Bu iki tecrübe orta yerde durduğu halde, şimdi neden 2007 değil de 2009 örnek alınıyor? AK Parti neden kendisini Kürtler nezdinde değil de devlet ve devlet politikaları nezdinde “sempatik” kılacak hamlelere yöneliyor?
Benim görebildiğim kadarıyla AK Parti siyasetlerini devlete yaklaştırıp zehirleyen başlıca iki etkenden söz edebiliriz...
Birincisi: Erdoğan ve AK Parti, Türk toplumunda çok güçlü milliyetçi eğilimler olduğuna dair, bir türlü üzerinden atamadığı, sık sık depreşen derin bir korku taşıyor.
İkincisi: Erdoğan ve AK Parti, Kürtlerin Abdullah Öcalan ve PKK’yı sevmelerinin / düşman görmemelerinin altında yatan “psikoloji”yi bir türlü kavrayamıyor ya da kavrasa bile kabul edemiyor (gerçekçi davranamıyor).
Hiç kuşkusuz her iki etken de, AK Parti’nin genlerine gömülü olarak duran ve zaman zaman uç veren devletçi-milliyetçi zeminin üzerinden “işliyor...”
AK Parti’yi Kürt meselesini nihai olarak çözecek adımları atmaktan alıkoyan her iki etken de bugünlerde ağır kokular yayarak arz-ı endam eylemiş durumda...
Geleneksel milliyetçilik korkusu, seçimler öncesinde temel bir hedef haline getirilen “Ne yapıp ne edip MHP’yi baraj altında tutmak” hedefiyle birleşti ve çok daha ağır kokular salmaya başladı.
Keza, Kürtlerin en PKK’ya karşı kesimlerinin dahi “PKK’ya karşı operasyonlar”a onay vermemesinin altında hangi “psikoloji”nin yattığını ısrarla anlamak istememekten kaynaklanan öfke, seçim öncesinde “bölgede BDP’ye yenilme” ihtimaliyle birleşti ve çok daha ağır kokular salmaya başladı.
Yazının bundan sonrasında bu iki “zehirleyici” etkeni biraz daha açmaya çalışacağım.
MHP’yi baraj altına itme hedefi her şeyi zehirliyor
Seçim öncesinde AK Parti’yi, “iyi niyet taşları” üzerinde cehenneme doğru yürüyen bir adama benzetiyorum.
Biliyoruz, AK Parti seçimlerden yeni anayasayı tek başına yapabilecek, olmazsa referanduma götürebilmeyi mümkün kılacak sayıda sandalye elde ederek çıkmayı hedefliyor. Niyeti iyi: Özgürlükçü, insan merkezli yeni bir anayasa yapmak istiyor. Fakat bu amaç doğrultusunda kullandığı araçlar ve siyasetler öyle kötü sonuçlara yol açabilir ki, ortada ne insan kalır, ne de özgürlükçülük...
Artık bir sır değil: “Milliyetçiliğe abanmak ve böylece MHP’ye gidecek oyları çalmak”, bu amaç doğrultusunda devreye sokulmuş temel bir AK Parti siyasetidir.
Şu kadarını kabul ediyorum: Bu siyaset, MHP tabanındaki en katı milliyetçi çevreler üzerinde “akıl çelici” bir etki yaratabilir ve buradan AK Parti’ye bir miktar oy kayabilir. Fakat oy miktarının AK Parti’nin umduğu oranlara varmayacağı açık. Hiçbir oy, asıl sahibi dururken taklidine yönelmez. Hele ki söz konusu siyasetin seçime dönük “konjonktürel” hüviyeti bu kadar barizken...
Öte yandan, AK Parti’nin “milliyetçilik” siyasetiyle kendi tabanındaki “milliyetçiler”in MHP’ye kaymasını engelleme amacı taşıdığını da biliyoruz.
İşte bu nokta bizi, AK Parti’nin Türk toplumunda “güçlü bir milliyetçi eğilim” olduğuna dair karşılığı olmayan algıya taşıyor.
12 Eylül 2010 referandumundan önce de böyle düşünüyordum, fakat referandumun yüzde 58’le onaylanmasından sonra buna kesinlikle kani oldum.
Hatırlayalım: Referanduma birkaç hafta kala, Başbakan Erdoğan birkaç kez açık açık devletin PKK’yla ve Öcalan’la görüştüğünü, bundan sonra da görüşmeye devam edeceğini açıkladı. Ben, referandumdan önce yazdığım bir yazıda, Erdoğan’ın böylece çok büyük bir risk aldığını, fakat bunu bilerek böyle yaptığını, bu yolla “görüşmeler”i de referanduma sunmuş olduğunu yazmış, referandum sonuçlarını o nedenle “yüreğim ağzımda” bekleyeceğimi belirtmiştim.
Fakat sonuçta ne olduğunu hep birlikte gördük: Yüzde 58...
Bu hikâyenin devamı geçen ay geldi: Başbakan Erdoğan, Avrupa Konseyi’ndeki ünlü “Türkiye’ye Fransızsınız” konuşmasında, referandum öncesindeki “İmralı’yla hükümet değil ama devlet görüşüyor” çıkışını “hükümetin kontrolü altında devlet görüşüyor” aşamasına sıçrattı...
Peki, bu çıkışa karşı hangi “güçlü milliyetçi eğilimler” sergilendi? Sözcü, Yeniçağ gibi gazetelerden başka bir yerde herhangi bir öfkeli eleştiriyle karşılaştınız mı?
Fakat bunların hiçbiri yetmiyor AK Parti’ye... O, “güçlü milliyetçi eğilimler”e takmış kafayı, “milliyetçi oylar”a oynama kararlılığından bir türlü vazgeçmiyor.
Kendine de yazık ediyor, Türkiye’ye de yazık ediyor.
“Kürt realitesi”nden daha çetin bir realite: PKK
2009 seçim sonuçları, AK Parti ve hükümete, Kürtlerin Öcalan ve PKK’ya bakışlarının altında yatan temel psikolojiyi kavrayabilmesi için esaslı bir fikir verebilirdi; fakat bu imkân ne yazık ki kullanılamadı.
2009 seçimlerini AK Parti “hizmet siyaseti” üzerinden yürüttü. Zannetti ki, Kürtler bu hizmetlere teşekkür edecek, oylarını AK Parti’ye yöneltecekti.
AK Parti bu seçimi nispeten daha hafif bir yenilgiyle atlatabilirdi, fakat öyle olmadı, çünkü verdiklerinin karşısında, Kürtlerin onurlarından fedakârlık etmelerini istedi.
AK Parti, Başbakan’ın ağzından ısrarla “Kürtler PKK’ya terörist desin” dedikçe, Kürtler bunu, “Bakın size neler verdim, siz de bunun karşılığında PKK’yı ve Öcalan’ı ‘satın’, size başka şeyler de vereyim” biçiminde algıladı.
Kürtler bu “trampa” teklifine “hayır” dediler. Çünkü PKK zoru araya girip de oyunu bozmasaydı kimliksel taleplerinin karşılanmayacağına inanıyorlardı. İşte bu nedenle Kürtlerin PKK’ya uzak duranları dahi bu teklifi haklı olarak çok incitici buldu ve pek çoğu gidip oylarını Demokratik Toplum Partisi’ne verdi.
Başbakan, “Benim Kürt kardeşlerim”in sorunlarını çözmek için “ora”yı isterse âbad etsin, Kürtlerin psikolojisini kavrayamadığı sürece Kürt sorununun çözümünde hiçbir ilerleme kaydedemeyecektir.
Kürt meselesi ancak müzakereyle çözülür ve müzakere de Kürtlerin gerçek temsilcileriyle yapılır.
Bunun ötesindeki her şey top çevirme olarak kalacaktır.
Bu arada tabii topun patlaması tehlikesi de vardır.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025