Cihan AKTAŞ

Tasvir, nostalji, Cündioğlu
4.02.2013
3556

 Dücane Cündioğlu düşünce serüveniyle aklıma Füruzan’ın Mahmelbaf için kullandığı şu cümleyi getiriyor: “Nekrasov’un daima taşkın fikirleri var. Bu onun zaten var olma nedeni.”


Dostoyevski
 kahramanı Nekrasov yerinde bir an olsun durmuyor. Size bir düşüncesini dile getirirken, bir dakika, deyip gidiyor. Dönerse eğer ki anlatmayı sürdürmesi için dönmesi gerekir , bambaşka fikirlerle konuşmayı sürdürecektir.

Nekrasov karakteri bu anlamda sahibini heykele dönüştüren düşünsel konformizme tutkuyla karşı çıkışın da temsili.

Birkaç yıldır sanat ve estetik üzerine düşünüyor ve yazıyor Cündioğlu. Sanatsal yazı ve eleştirileriyle (mistik) sembol ve imgelerle bloke edilmiş, buna karşılık soyutlama alanında büyük imkânlara sahipken kendini tekrarlamaya zorlanan tasvir geleneğimizi yeni görme biçimlerine açma konusunu irdeliyor. Ayrıca dinî duyarlıkla estetik arasındaki ilişkiye dair meselelerin muhafazakârlık çuvalı içinde tanınmaz hâle gelmesi konusunda uyarılarda bulunuyor. Dinsel yaşantıyı çorak bir iklime mecbur gören telakkilere karşı da estetiğin ve sanatın açıklamalarına dikkat çekerek, temsilin (bize dayatılan ya da mecbur olduğumuz) yeni anlamlarını tartışmaya açıyor.


Sanatta sahiciliği yeniden bulma endişesi

Son yıllarda sanatla ilgili meseleler üzerine kaleme aldığı yazıları üç kitapta topladı Cündioğlu: Sanat ve FelsefeMimarlık ve FelsefeSinema ve Felsefe... (Kapı Yayınları) Kırsaldan kentlere göçü sürdürdük durduk, yerleşme sürecini tamamladığımız söylenemez. Sahicilik için “biraz düşünce, biraz eylem”in yetmeyeceğini yazıyor Cündioğlu Mimarlık ve Felsefe kitabında. (Bu kitaba bir başka yazımda dönmek istiyorum.)

Çamlıca Camii Projesi tartışmaları başladığında Cündioğlu çok haklı eleştirilerde ve önerilerde bulundu. Küçük mescitler neyimize yetmiyor, etrafımızda ana-ata mirası görkemli cami örnekleri fazlasıyla mevcutken... Estetik ve tasvir alanında, mimari alanında maziye öykünmekle kalırken, bizlere şaheserler bırakan ana-ataya lâyık evlatlar olmuş sayılmıyoruz. Bu nedenle de Cündioğlu’nun tasvire dayalı, hayatın sembolleştirmeler yoluyla yeniden ifadesi üzerinden sürdürdüğü eleştiri ve okumaları önemli buluyorum.

Zaman zaman kadınlar konusunda dile getirdiğim şu görüş sanata da uyarlanabilir: Müslümanlar, kadın olsun erkek olsun, modern çağda pek çok olgu ve kurum değişirken, teknikler ve üsluplar, evler ve şehirler değişmeye devam ederken, güven duygusunu korumak için kadınları bir değişmezlik içinde görmek istiyorlar. Mimari, resim, bütün olarak sanat da aynı şekilde takilt ve tekrar yoluyla bir değişmezlik içinde kalabilir mi...


Muhayyilenin sınırları, aklın imkânları

Cündioğlu bu konularda dürüstçe ifade edebiliyor gelişen düşüncelerini ve bu da bana saygıya değer geliyor. Aklıma yıllar önce (Müslüman) kadınlara yönelttiği ev raflarında eksilen ya da tamamen tükenen reçel kavanozları etrafındaki eleştiri geliyor. Cündioğlu düşünme çabasına has huzursuzlukları artık sadece erkeklere özgü meseleler etrafında görmüyordur eminim. Muhayyilenin imkân ve ayrıcalıkları üzerine tesbitleri, kadınları sahaya davet eden bir anlam içeriyor ne de olsa. Buna karşılık, muhayyileye tanınan ayrıcalıklı yerin aklın imkân ve sınırlarını daraltmayı talep eden bir anlamı da olmasa gerek. Ne de olsa sanatsal alanda akletmek, aynı zamanda zaten “gönül”le, yani akleden kalple de alakalı bir çaba.

Özgürleşen muhayyile, sanatsal dışavurumda geleneğin sınırlarının kaldırılmasına bağımlı değildir ille de... Elbette, alımlama kapasitesine bağlı olarak geleneğin sınırlamaları, bir birikim ve alışkanlığın baskısıyla kendi içsel sınırları olan sanatı kötürüm hâle getirebilir. Ancak aynı zamanda değerlere haiz geleneğin dışlanması da sanatta (kitsch’e de kapı açan) bir kişilik kaybı anlamına gelebilir. Sanatçının ihlâsına bağlı olarak sınırlar hem kötürüm olmanın, hem de özgürleşmenin imkânlarını sunuyor. Cündioğlu’nun eksikliğinin altını çizdiği “tutku” ve “ihlâs” varsa, sanatçı üzerindeki “muhafazakâr”ya da “devrimci” baskı bir yere kadar etkili olacaktır.

Bükülmüş perspektifi bir kez daha ne yapması gerekiyor Müslüman sanatçının öyleyse... Aklıma İran sineması geliyor. Bambaşka bir teknik alanında tasvir geleneğini yeniden üretiyor, gelgelelim paradigmatik bir kopma anlamına gelmiyor bu. Tersine, mahremiyet anlamında öne sürülen sınırlar, sanatçıları işte o sınırda ve sınırın ötesinde âtıl bir şekilde bekleyen binlerce yıllık birikimi kavramaya sevk ediyor. (Bu tesbitim bir kurul tarafından tayin edilmiş sınırları mutlak ilkeler olarak gördüğüm anlamına gelmiyor elbet.)

Çelişkilerini lütfa dönüştüren kişidir de sanatçı, Cündioğlu’nun deyişiyle. Nekrasov’un her zaman taşkın fikirleri var; kurullar çoğu zaman bu nedenle ister istemez sadece sözde kalıyor.



[email protected]

twitter.com/chn_aktas

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (2)
  • Hrac Madooglu

    Hrac Madooglu

    8.01.2014 20:48

    "Dindarlar bu dunyanin hep aldatilan saf koylu cocuklari" imis. Nasil oldu da bu saf, koylu insanlar iktidari ele gecirdiler bu ulkede o zaman? AK Partinin liderlerine bir bak. Saf koylu cocuklar mi bunlar, yoksa Alinin kulahini Veliye giydiren, hirsizlik yolsuzluk yapan, iktidarda kalmak icin hukuku ve ahlak kurallarini hice sayan insanlar mi? Gercek su ki, bu ulkede demokrasi ve insan haklarina saygili, namuslu bir devlet olabilmesi icin daha en azindan 50 sene lazim.

  • Adnan Celayir

    Adnan Celayir

    12.01.2014 11:56

    Ortada tipik bir kırk satırmı,kırk katırmı oyunu var.Bu oyunu bozmak gerek.Nasıl bozabiliriz? ilkeler üzerinden bakarak Bizim değerlendirmelerimiz:Başbakan ve hükümeti üzerınden ne yaparlarsa karşı olamıyacağımız gibi,toplumu kutuplaştıran,kötü bir öteki yaratıp tüm antidemokratik uygulamalarını onun arkasına gizleyp,bu uygulama sahiplerini kurtarıcı gibi göremeyiz.Anayasa referandumunda evet oyu kullanan,yüze elliyedi oy ve evet oyu vererek ötekikötüyüdesteklemek istemiyen kutuplaştırma mağdurları önlerine gelen bu baskı ve zorla oluşturulmuş siyasi yapıyı değiştirecek yolu bulmalıdırlar.Bugünkü durum referandumda evet oyu kullanan miyonlarca insanın siyasi temsilinin ortadan kalktığı bir durumdur.Soğuk savaş döneminin oluşturduğu bu siyasi yapının,son direnişleri.

Yazarlar