Cihan AKTAŞ
Kültür endüstrisi etkili her imgeyi, her sembolü hızla tüketerek kendine mal ediyor. Reklam sektöründe odalarının duvarını Kandinsky desenleriyle süsleyen sanatçılar ve retorik ustaları, anlamlı günleri, değerli tecrübeleri, tüketim ideolojinin nemalanacağı şekilde genleriyle oynamak suretiyle yeniden üretiyorlar. Böylelikle giderek daha geniş kitleler tarafından öğrenilen gün, bir taraftan da anlamından boşaltılarak durumu oluşturan sorunlara köktenci bir şekilde ilişmeyen boş jestlerle donatılıyor.“Kaçırmayın! Kadınlara özel ekonomik özgürlük ve girişimcilik semineri” gibi ilanları başka nasıl anlamak gerekir?
Memur-Sen ve Eğitim Bir-Sen’in davetiyle 9 martta Bursa’da Dünya Kadınlar Günü bağlamında“Vasıfsız Kadınlar” konulu bir konuşma yaptım. 8 Mart önemi yadsınamayacak bir günü hatırlatıyor hepimize. 8 Mart 1857 tarihinde New York’ta 40 bin dokuma işçisinin çalıştıkları tekstil fabrikasında daha iyi işçilik şartları talebiyle sürdürdükleri grev sırasında çıkan yangında çoğu kadın 129 işçi can verdi.
Kimse anlamsız bir tarihe yaslandığını söyleyemez Dünya Kadınlar Günü’nün, ancak hâlihazırda sağlıksız şartlar altında üç kuruşa çalışan sayısız kadının bu günün sunduğu bir coşku ve umudu paylaştığı tartışmaya açık. Aklıma işçi bayramını ya da grev coşkusunu yaşama konusunda işçinin akla gelebilecek son kişi olduğunu yazan Ranciere geliyor. Niye? Yorgun işçinin ne vakti vardır şenliğe, kutlamaya katılmaya, ne de enerjisi.
“Kan sızdıran markalar” başlığını taşıyan bir yazımda, Singapur ve Vietnam gibi ülkelerde boğucu atölyelerde ölümcül şartlar altında marka üretmeye çalışan kadınlardan söz etmiştim.
Onlar izbe mekânlarda ışıltılı markaları üretirken tenlerinin rengi soluyor. Benzeri bir solgunluğu günlerini çamaşır suları ve kir leke ovucu asitli sıvılarla geçiren kadınlar da yaşıyor. Ev içi emeği evin kadını tarafından gerçekleştirildiğinde de çoğu zaman bir kıymeti harbiyesi yok. Ev içi işçisi ise, emeği hiçbir şekilde kayıtlara geçmeyen ve bir kazaya kurban gittiğinde de durumu tanımlanamayan“görünür görünmez”.
Temizlik işçisi aklayıp paklayan ürünleri çoğu zaman tedbirsizce ve alabildiğine bol kullanıyor. Bu tür bir temizlik de her zaman kimi yaralayıcı ve sorumluluk üstlenmeyi talep eden insani gerçekleri görmezden gelme pahasına rahatlatıyor içleri.
Steril toplum anlayışı bir taraftan da genelevlerde kadınların metalaştırılmasına aile kurumunun selameti adına göz yumuyor. Genelev kadınları, temiz toplum söylemlerinin alnındaki leke olmaya devam ediyor.
Kamuda başörtüsü yasağı sürerken, bu ülkede 8 Mart’ın yıllarca başörtüsü ve peçe yakma törenlerine indirgendiğini de hatırlamak gerekiyor elbette. Birkaç yıl önce İzmir’de tanıştığım bir genç kızın başörtülü olarak üniversite sınavlarına alınmaması ihtimali karşısında annesine, “Peki, ben hiçbir şeysiz biri mi olacağım” diye sorduğunu hatırlıyorum. Bir yanda her yerde dolaşımda olan başarı mitleri, diğer yanda liyakatli olsalar da CHP bakışıyla vasıfsız sayılan genç kızlar, kadınlar... Sahi, tersi de yaygın bir şekilde kabul görmüyor mu? Vasıfları olduğu açık, ama liyakatli sayılması için emeğine birileri geçerlilik mührü vurmalı.
Bursa’da “vasıfsız” kadınlar üzerine konuştuğum Dede Efendi Salonu’nda benden önce söz alan Memur-Sen Bursa Başkanı Numan Şeker, kamuda kılık-kıyafet serbestîsi için başlattıkları kampanyada 12 milyon 300 bin imzaya ulaşıldığını açıkladı.
Zayıfa baskı üzerinden süren zulümler karşısında en önemli problem, tahakküme dayalı ilişkileri olağanlaştıran zihnî konformizm. Bu tahakkümü oluşturan sinsi yapılar ise duruma göre uyarlanmakta olağanüstü bir beceriye sahip. 8 Mart mı? Kadınlar Günü’nü salt festival havası içinde kutlamaya hevesli bir tür medyanın aynı zamanda kadın bedenini metalaştırmaya hiç ara vermemesi yeteri kadar açıklayıcı değil mi...
Bu arada Fatma Nur Çelik kimdi, Melek Karaaslan’ı kim, kimler ölüme terk etmişti, kaç kişi hatırlıyor...
Gösteri toplumu olmaya hevesleniyoruz ya... Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın himayesinde bir proje için sekiz ünlü kadın şiddete uğramış sekiz kadını canlandırdı. Teatrellik işte böyle bir alanda acı gerçeğe dönük bakışın hayretini kıran bir etkiye sahip olmayabilir mi? Canlandırma bir tarafta dursun; kadına yönelik şiddeti yansıtan sahici fotoğrafların, yaydığı dehşet ve öfkeye karşılık şiddeti engelleyecek bir bilinçlenmeye katkı sunacağı tartışmaya açık. Emine Uçak Erdoğan, Zaman’da yayımlanan “O ben olabilirdim: Plastik suretlerin ardındaki gerçek” başlıklı yazısında şiddet sorunu konusunda çarpıcı bir gerçekliği hatırlatıyor: “Mış gibi yapana gösterdiğimiz ilgiyi nice kadının hem iyi hem de kötü gününde yanında olanlara gösterdiğimiz zaman belki şiddeti önlemek yolunda sahici bir adım atmış oluruz.”
twitter.com/chn_aktas
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.03.2021
9.08.2019
16.01.2019
4.02.2018
28.08.2018
15.08.2018
28.07.2018
19.07.2018
21.10.2017
21.09.2016