Cihan AKTAŞ
Geçen hafta içinde İstanbul “Günümüz Türk Öyküsü’nde Kadının Sesi” konulu bir öykü sempozyumuna sahne oldu. Öykünün, özellikle romana göre şanssız bir tür olduğu söylenir. Hiç olmazsa iki gün boyunca öykü cazibe kazanan bir tür olarak konuşuldu, kadın öykü yazarları hem tecrübelerini anlattılar, hem de tebliğlere konu edildiler.
Sempozyum düzenleme kurulundan Fatih Andı, Zeynep Kevser Şerefoğlu ve Şerif Eskin’in çabalarıyla bin bir engeli aşarak katıldığım açılış programı Küçükçekmece’de, Cennet Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Programın kapsamının “2000’den sonraki kadın öykücüler”le sınırlandırılmış olması bile alanın ne denli geniş olduğunun göstergesi.
Yazar- kadın yazar ayrımına işaret etti açılış oturumuna başkanlık eden Doğan Hızlan, tecrübeli kadın öykücüleri anarken ve ayrıca kolayca görmek ile okumaya çaba göstermek arasındaki fark üzerinde durdu.
Açılış programı konuşmacılarından Nalan Barbarosoğlu, “Kadın sesi özne mi, nesne mi?”başlığı altında kadın öykükişilerinin dışarıdan bakılan bir nesne olarak değil, iç gerçekliğindeki kıpırtıların izini süren bir özne olmaları gereğinin altını çizdi. Aksi takdirde “klişelerin bold harfleriyle yazılmış birbirine benzer hayatların sesi” gerçekliği edebiyat adına da istismara devam etmeyecek mi...
Bir de öyküyü tanımlamanın güçlüğü var; bu güçlüğü hem Füruzan hem de Ursula K. LeGuin dile getirirler. Fazlasıyla zaman ayırdığınız, zihninizi meşgul eden şey ruh hâlinize ve durduğunuz yere göre bir öyle görünür bir böyle. Türlü tanımlar geliştirebilir, mesela öykülemenin insanın kendini evrenle birlikte yeniden inşa denemesi olduğunu söyleyebiliriz. Unutma ya da kaybolma korkusuyla, kendiyle dertleşmek ya da hasbıhal etmek üzere işaretlerle kayıt altına almanın ontolojik olduğunu düşünüyorum.
Zeynep Kevser Şerefoğlu, işte bu ontolojik yanı açan bir konuşma yaptı ve modern hayat tarzlarıyla bir özdeşliği olduğunu düşündüğü öykünün günümüzde kadın yazarlar açısından dipnot olmaktan metne ulaşma açısından bir hayli elverişli bir tür olduğunu anlattı. Yazarları cinsiyetine göre ayırmanın anlatıcının öznelliğine ve metne dönük bir yanlış bakış oluşturduğu düşüncesini de ele aldı Şerefoğlu.
Neyi nasıl yazacağını bilmek bir tecrübe istiyor, dolayısıyla hiç olmazsa şahsi bir köşe. Kendine ait bir odadan önce gerekli olan, kendine özgü bir dünya, bir uzay. O uzay elbet her şeye rağmen yazılması gerekenler adına sürdürülen bir ısrarla gelişmeye devam etmeli.
Öykülerim dergilerde yayımlanmaya başladığında bazen içlerinde kadınların da bulunduğu mütedeyyin yazarlar tarafından sorgulamaya maruz kaldığım oldu: “Öykü yazarken mahremiyetini açığa vurmuş olmuyor musun?” Yol gösteren öykülerin sevgili yazarları:Emine Işınsu, Füruzan, Mustafa Kutlu, Çehov, Sevinç Çokum, Doris Lessing, Katherine Mansfield...
Oraya buraya dökülen saçkıran eseri saç telleri kâğıda aktarıldığında mahremiyeti ihlal ediyordur sanki! Hakikatte sözkonusu olan yetkin anlatıcı olarak kadına dönük kuşkular... Hz. Muhammed’in (sav)“Anlat ya Ayşe!” şeklindeki çağrısı ne zaman, hangi şartlarda “Sus ya Fatma!” şeklinde bir tavra dönüştü...
Açılış oturumunun dar zamanına uydurmaya çalıştığım konuşmamın başlığı “Öykü ve Alerji”olmalıydı, içerik açısından bakılacak olursa. “Alerji”yi orada hem mustarip olduğum bir hastalık olarak hakiki anlamında, hem de metafor olarak kullandım. Arşivler, araştırmalar, bir elde kalem, diğerinde toz bezi... Rasim Özdenören, öykünün dişil yönüne dikkat çeker hep. Derbederlik, soyutlamacılık şairlik filozofluk erkeğe yakıştırılıyor. Kadının içine gömüldüğü ayrıntılar ne değersiz ne de mutlak oysa. Ömer Lekesiz’in konuşmasının başlığı “Hikâyenin kadim varisleri: Kadın öykücüler”di.
Erzincanlı ümmi bir kadın olan rahmetli halam bir yandan kilim desenli çoraplar örerek gelmişten geçmişten söz edip şifa buluyordu, bana şifa sunan ise görme ve okuma yollarını çoğaltan öykü uzayı. Öyleyse alerji neyin nesi diyeceksiniz... Beni öksürüğe boğan yazı değil, yıllarca el değmemiş kitapların tozları.
Yazamadığı için mutsuz, daktilolarını battaniye içinde karyolasının altında gizleyen kadınlar tanıdım.Platon inandırıcı görünmüyor Phaedrus’ta: Sesi tutuk, tutuklanmış, ancak anlatmaya can atan, hayal dünyası geniş insanlar için şifadır öykü.
Peki, yazmasam, ölür müydüm? Hayır, ölmezdim. Kilim dokurdum. O zaman da alerji sebebim kilim olurdu.
Benzeri düşüncelerimi öyküsever bir toplulukla paylaşmak, öykü üzerine konuşmalar dinlemek, birbirinden uzak birimlerde öykü konulu bir toplantıya gençlerin gösterdiği ilgiye tanıklık etmek güzeldi. Eksik olanlar üzerine de konuşuldu. Öyküden söz açıldığında o kadar çok sayıda usta öykücü adı geliyor ki akla, Doğan Hızlan’ın ifade ettiği gibi, bu öykü sempozyumu daha kapsamlılar için bir program eşiği olarak görülebilir.
twitter.com/chn_aktas
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.03.2021
9.08.2019
16.01.2019
4.02.2018
28.08.2018
15.08.2018
28.07.2018
19.07.2018
21.10.2017
21.09.2016