Cihan AKTAŞ
Bertholt Brecht Kafkas Tebeşir Dairesi isimli eserinde, pek çok yazılı ve sözlü kaynakta farklı yorumlarına rastladığımız, mesela Hasan Aycın'nın yeniden yazdığı Sahipkıran nam-ı diğer Hamzaname isimli geleneksel anlatıda da okuduğumuz kıssanın bir uyarlamasına yer verir. Hükümdar, her ikisi de aynı çocuğun annesi olduğunu iddia etmekte olan iki kadını, hakiki annenin tespiti için sınava sokar. Her iki kadın birer elinden tutup iki tarafından çeksinler çocuğu, hangisi kendi tarafına çekmeyi başarırsa, çocuk herhalde onun olmalıdır. Sahici anne bu sınava girmeyi kabul etmez ve çocuğun selameti uğruna hakkından feragat edişiyle kendini tanıtmış olur. Bir annenin çocuğundan ayrılmamak için her şeyi göze alacağını kabul ederiz, peşinen. Fakat annelik duygusu, bazen çocuğunun iyiliği için onu yanında tutmayışla da kendini belli eder.
25 yaşındayken vefat eden Abdullah'ın dul karısı Âmine, babasız yetiminin, biricik evladının kendisinden uzaklaşmasına göz yumdu. Oğluna bir sütannesi gerekiyordu, bu nedenle de ondan ayrı kalmanın acısını içine gömdü. Evladının çölde-kırda ana sütü gibi ak bir dille konuşmayı öğrenecek olması da bu özlemi katlanılır kılıyor olmalıydı genç anneye. Anne olmasak dahi, bir annenin bebeğinin kucağından koparılmasını, kendinden uzaklaşmasını izlerken neler hissettiğini tahmin edebiliriz. Kısa süreli evliliğinin ardından ticari bir kervanla Şam'a gidip de geri dönemeyen Abdullah'ın yadigârının onun için taşıdığı büyük anlamı da... Muhammed süt bebeğiyken koptu annesinden ve kırlık araziye götürüldü. Dönemin toplumsallaşmaya ilişkin talepleri bunu gerektiriyordu.
Âmine ile Abdullah'ın evliliğinin gayesi sanki biricik oğullarının dünyaya gelecek oluşudur, öylesine kısa sürer evlilik hayatları. Abdullah, Mekke'de efendiliği ve sağlam karakteriyle tanınan, kimilerince de alnında görülen bir ışıkla, bir nurla tanınan delikanlı, Abdülmuttalib'in hayatını kurtarmak için Kâbe'de yüz deve kurban ettiği sevgili oğlu, gittiği kervanla geri dönememiş, bir rivayete göre Medine'de vefat etmiştir. (İbni İshak'ın kaydettiği bir rivayete göre ise, babası vefat ettiğinde Peygamberimiz yirmi sekiz aylıktır.)
Âmine yasını çoğaltmasını engelleyen, teselli bulmasına yardımcı olan yoğun algılarla geçiriyordu hamilelik dönemini. Karnının derinliklerinde büyümeye devam eden bebeğinin seçilmiş ve korunan bir insan olacağını düşündürten düşlerle ya da düş gibi sahnelerle kuşatılmıştı. Zeynel Abidin Rahnuma'nın ifadesiyle, "başı secdede, elleri gökyüzüne doğru olarak doğan bebeğinin, süzülüp de gelen kuzu yünü gibi kıvrılmış bir bulut parçasıyla sarılıp sarmalandığını" görür, ağır sancılarını yumuşak kanatlarının sıvazlamalarıyla dindirmiş olan güvercinlerin kanat çırpışlarını işitir ki doğum sırasında da mübarek bildiği kadınların ilgisiyle kuşatıldığını bilmiştir. (1)
Gelininin ve yeni doğan torunun velisi olan Abdülmuttalip, bebeğin ismi konusunda geleneklere uygun hareket etmedi. Torununa atalarından birinin ismi yerine, onun eşsiz benzersiz ve övgülere nail olacak güzel huylu bir insan olması temennisine karşılık veren Muhammed ismini seçti. Ebrehe'nin Mekke'ye saldırdığı, Fil Suresi'nde konu edilen mucizevi çatışmanın yaşandığı yıldı. Âmine üç gün emzirebildi bebeğini ve sonraki günlerde Ebuleheb'in cariyesi bebeği emzirmeye devam etti.
Kureyşliler çocukların yiğitlik ve cömertlik gibi nitelikleri kır ortamında kazandıklarına, aynı zamanda onların Mekke'deki kötü havanın etkilerinden uzak kalmasının gereğine inandıkları için, çocuklarını kırsal kesimde yaşayan sütannelere teslim ederlerdi.
Katkısız süt, katkısız kelimeler... Kır, veya çöl; dilin ve bilginin en saf haliyle kazanıldığı, karakterin cömertlik ve yiğitle güçlendirildiği mektep.
Yetim bir çocuğun annesi neler vaad edebilirdi ki bir sütanne adayına... Kırlık yerde yeni yaşanmış bir kıtlığın mağduriyeti içindeki sütanne adayı topluluğu, muhatap olarak iyi bir geliri olan bir babayı bulmak istiyorlardı karşılarında. Beni Sâd Kabilesi'nden Halime dışında herkes emzirecek bir bebek bulmuştu işte! Bu kabilenin kadınları, sütlerinin bolluğuyla tanınıyorlardı. Halime ise göğüslerindeki sütün azaldığını bilinci içinde, emzirebileceği bir bebek bulmaya çalışıyordu. Bir süt çocuğu almadan geri dönen bir kimse olmak istemediğini söyledi kocasına ve onun onayıyla Muhammed'i teslim aldı.
Yetim bebek yanında bereket götürdü, beş yıl konuğu olacağı evin ocağına. İki yıllık olağan bakım süresinin ardından Halime, Mekke'deki veba salgınını öne sürerek Muhammed'i evinde alıkoymaya devam etti.
Bu beş yıl içinde kırlık yerde tabiatın sesleri ve sahneleriyle, ümmi insanların söylenceleri ve bilgece davranışlarıyla sağlam bir alt yapı kazandı Muhammed. Sahih sünnet kitaplarında "Şakku's-Sadr", yani "göğsün yarılması" diye geçen hadise bu dönemde yaşandı.
Göğsün temizlenmesi ya da seçilmiş bir insanın yüreğinin veya gönlünün küçük vesveselerin yerleşmesine izin vermeyecek şekilde arındırılması... Kirli isli akıntılara açık olmayan, en şiddetli depremler karşısında bile metanetini koruyan bir yüreğin hazırlıklarından belki sadece biri; Şakku's-Sadr.
Abdullah'ın alnında görülen nur veya ışık Muhammed (a.s.)'ın varlığında, ana sütü gibi ak kelimelerle yeni bir ifade kazanıyor.
1) Zeynel Abidin Rahnuma, Fahrıâlem-Hz. Muhammed`in Hayatı, Elest; 2004.
SON PEYGAMBER
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.03.2021
9.08.2019
16.01.2019
4.02.2018
28.08.2018
15.08.2018
28.07.2018
19.07.2018
21.10.2017
21.09.2016