Cihan AKTAŞ
“İslamcılığın ölümü” dönem dönem benzeri yorumlarla gündeme geliyor medyada. Kanımca İslamcılığı bazen kerameti kendinden menkul “siyasal İslam” tanımı açısından, bazen de “Müslümanların siyaseti” olarak görmekle kısıtlı yorumlar bunlar. Çünkü –tabiatı gereği- İslamcılığın ölümünden değil, geri çekilmesinden söz edilebilir. İslamcılık –İslam’ın değil- Müslümanların siyaset ve kültür alanında dönemsel refleksleridir. İslam sabittir, İslamcılık dönemsel meselelere odaklanan bir birikim faaliyeti, bir sorumluluk üstlenme gayretidir. Çeşitli yorumları vardır. Demokrat olabilir, otoriter de olabilir. Gelimli gidimlidir. Gider, birikir, şimdiki zamanın soru ve cevaplarıyla geri gelir.
Türkiye’de 1970’lerden itibaren yükselen İslamcılık, Türkiye’ye, içine kapanmakla veya dışa bağımlı olmakla da üstesinden gelemediği kuruluş zaaflarını hatırlattı. Hatırlatmakta kalmadı, acilen çözümler bulma gereğini öne sürdü. Hiç olmazsa elli yıllık birikimiyle de bir sorumluluk üstlendi. Ulusalcılığın bastırmakla görünmez kılacağını var saydığı Kürt meselesinin çözümü için gerekli cevapları haizdi İslamcılık. Kelime-i Tevhid’in “La”sı, Allah’tan başka bir otoriteye tabi olmaya izin vermeyen bir ufuk açıyordu önümüze. Yeni bir vatandaşlık, katılım, güç merkezli değil hakikat merkezli bir kalkınma, gelişme, eğitim, aile, sanat, şehir, medeniyet görüşü… Türk ve Kürt’ün, kadın ve erkeğin, zenginle fakirin, eşitlik ve adalet ölçülerini gerçekleştirme sorumluluğuyla buluştukları secde, yok edilememiş bir kardeşliğin imkânlarını aramanın zeminiydi.
Bütün bunları, Kürt meselesinin hâlâ muhasebesi yapılmamış yönlerine bakışımı kişisel açıdan değerlendirmede bir giriş olsun diye belirtme gereği duydum. 1980’lerde içinde bulunduğum İslamcı kesimlerde köken, belirleyici bir nitelik olmaktan uzaktı. Türk-Kürt, hepimiz yoğun okumalarla İslam’ı öğrenmeye çalışıyorduk. Küçük odalarda, Kur’an ve ilmihal öğretilen mekânlarda, gecekondu mahallelerinde Müslümanların ve insanlığın dertleriyle dertlenmeyi birlikte öğrenmeye çalışıyorduk. Ulusalcı eğitim sistemi ve kamunun sağlamaktan uzak durduğu öğrenme ve buluşmalar için kendimize mekanlar kuruyor, ortamlar oluşturuyorduk. Ulusalcı kamunun yasakları ve kısıtlı dili, alternatif kamuların arayışına sevk ediyordu. Bu bağlamda sürdürdüğümüz çalışmalar, Refahlı belediyeler tecrübesinden itibaren bir devletleşme, devlet gibi görme eğiliminin sınavlarına tabi olmaya devam ediyor.
Bazen ulus devletin katı sınırlarının sebep olduğu daralmadan kaçarken ideallerini uzak beldelerin direnişleri üzerinden okumaya başlayan “romantik İslamcılık”tan söz ediyorum. Sezai Karakoç’u da bu tür bir İslamcılıkla eleştirenler oluyor. Oysa Karakoç, elli yıllık planlardan yoksun olduğumuzda yapıcı adımlar atamayacağımızı söyler hep. Elli yıllık planlardan yoksunluğumuz bir tarafa, bir öngörüden ve dayanışmadan da yoksunuz.
Ulusçuluğu ortaklaşa eleştirsek de Türk kökenlilerin farkına varmadan sahip olduğu ayrıcalıklar yok muydu? Ayrıcalık, mesela dili nedeniyle horlanmamış olmaktı. Mehmet Uzun’u, Mehmet Efe’yi anasının dilini unutmaya zorlayan öğretmen baskısını birçok açıdan tanısak bile bu yönüyle yaşamamıştık. Bunlar pek konuşulmazdı aramızda. Çünkü bizler İslam’ı yeniden öğrenirken bir Zeyd, bir Sümeyye, Yasir, Ammar, Selman, Hatice eşitliğinde buluştuğumuzu düşünüyorduk. Hep beraber okuma yazmayı yeni öğrenen çocuklar gibiydik, ama beraberdik. Zulme kapı açan sistem ise bütün korkunç uygulamalarına karşılık soyut bir varlık sergiliyordu. İslam gelince dertler bitmeyecek miydi? İslamcılar, devlete, düzene, iktidara ele geçirme ya da intikam veya ebedî bir iktidar arzusuyla yaklaşmayabilecek, vatandaşını birinci ikinci sınıf diye ayırmayabilecek bir bakış açısını Kürt ve Türk demeden birlikte geliştirmeye gayret ettiler. Elbet ana dalga dışında farklı eğilimlere sahip İslamcılıklar olduğunu da hatırlamak gerekiyor. Türklerde (ve Milli Görüş’te) etkili olan milliyetçi muhafazakâr damar, Kürt tarafında da eksik olabilir miydi? Ancak ana söylemi oluşturan kadınla erkeğin Allah karşısındaki eşitliğini benimseyen, adaleti önemseyen, demokrasiye güvenmese bile seçimlere inanan, Batıcı veya Doğucu olunması gerektiğini düşünmeyerek evrensel nitelikli okumalar yapmaya çalışan bir İslamcılıktı.
Ulus devletin dışına attığı İslam coğrafyasını konuşmaktan buralarda neler olup bittiğini konuşmaya gelmiyordu sıra. Darbe ertesiydi. Hep “darbe ertesi”nde yaşanmaz mı zaman bu topraklarda? Birey, Kürt veya Türk değildik. Kadın veya erkek olarak Asrı Saadet zemininde yaşıyor gibi olmayı başarmalıydık. İslam’ı yeniden öğreniyor ve adeta kendi kendimizi yeniden doğuruyorduk. Hocalarımızın, ağabeylerimizin çoğu Güneydoğu şehirlerinden Kürt kişiliklerdi. Evleneceğimiz kişiye kadar danıştığımız, fetva istediğimiz alimler ekseriyetle Kürttü. Senelerce aynı kitapları okuduk, panellerde konferanslarda konuştuk, dergiler çıkardık. İlk dergi cemaatı tecrübesini –Aylık Dergi ile eş zamanlı olarak- yaşadığım dergi olan Girişim’de yazar ağırlığı Kürt’tü. Yazı yazdığım bir diğer dergi olan Yeryüzü dergisi “Kürtçü” olarak suçlanırdı. Girişim’in gençlikten kaynaklanan bir heyecanla dile getirdiği başlıklar 1990’larda Yeni Zemin’de daha oylumlu olarak açılacaktı. Ben Yeni Zemin’de en fazla birkaç yazı yazdım. Edebiyata ağırlık verdiğim, yolculuklarla geçen bir dönemdi.
Şimdilerde kimi Kürt gençleri İslamcıları bir zulme seyirci kalmakla suçluyor. Elbette doğru, Diyarbakır Cezaevi’nden yükselen işkence seslerini zamanında duyamadık. Darbe yıllarıydı, sansür vardı, İslami arayışımızın önündeki engelleri aşmaya çalışıyorduk. Ancak Kürt yazarlarla birlikte, çeşitli çalışmaların içindeydik. Sesleri duyanlar duymayanlara anlatmalıydı. Diyarbakır hapishanesini, ölüm kuyularını, asit tarlalarını gecikerek öğrendik ne yazık ki. Tabii bu bir zulmün yaşandığının farkında olmadığımız anlamına gelmiyordu.
Fakat biz zaten genel olarak düşüncelerini birbirine anlatabilmeyi başaramayan bir toplumuz. Kamusal alanımız buna izin vermeyecek ayrımcı bir yapıyla malul olarak temellendirilmiş. Sadece duymak istediği cümlelerle idare etmeye çalışan bir siyaset, bir kültür de ister istemez kırılganlaşmaz mı? Yeni Devir’de yazarken bazen “Kürt” bir âlimin olumlu/olumsuz bir eleştirisini ulaştırırlardı bana. O dönemde veya takip eden yıllarda ayrıntılı olarak düşünme gereğini duymadığım köken farkı etrafında, kimi Kürt gençlerinin eleştirileri üzerine düşünmeye başladım. Hocalarımızın Kürt veya Türk kökenli olması üzerinde durmadığım bir ayrıntıydı. Fakat ne kadar çok Kürt hocamız varmış! Ve evet, çeşitli İslami ölçüler konusundaki tedirginliğimize karşılık nasıl da kardeşçe konuşabilmişiz!
1980’lerde her kesimden insan “La” diye söze başlayarak okuma yazmayı yeniden öğrenen kardeşler olmuşken, birbirimizle konuşamaz hale geldik. İşte, bedenlerimiz kan sızdırırken bölge bir kez daha parçalanmak isteniyor. Kürtler bu parçalanan yapı içinde kendilerine ait bir devlet arıyorlar. Ulus devlet ideolojisi zaviyesinden bakıldığında bu talebe söyleyecek bir söz bulunamaz. Cılızlaşan “Biz”, “daha fazla sayıda devlet” demek; hep böyle oldu. Emperyalizmin “böl ve parçala” taktiğini paranteze almaya yüreklendiren acı dosyaları fazlasıyla kabarık. “
ABD'yi kurtarıcı bilmeyi mazur gösteren sebeplerin baş edilmezliğiyle kapadık 20. yüzyılı, aynıminvalde ilerliyoruz.
Ulusçu Kemalizm’in tevhidi tedrisatı kelimelerimizi kısıtladı, inançlarımızı özel alanda yaşamaya zorlandık, tamam, ama daha sonra ne oldu? Hep Kemalizmi, ulusçuluğu, emperyalizmi suçlamak, uzak ülkeler düşleri/düşüncesi İslamcılığının avuntusu olabilir. Biz kendi aramızda ne okuduk, nasıl anladık? İslamcılar, elli yıl boyunca siyasal kutuplaşma dilinin dışında geliştirdikleri kardeşlik diliyle 2000’lerde bir umut kaynağı olmayı başarmışlardı. İslamcı aktörlerin muhafazakarlık kimliği altında devletle bütünleşmesinin bir sonucu, laik/ulusçu bir dilin mütedeyyin Kürt kesimlerde yankılanması oldu. Kendi varlıklarını ulusçu paradigma ile belirleyen ve bölge sorunlarına emperyalizmin desteğiyle çözüm arayan İslamcılar bu olup bitenleri hâlâ “haddini bildirme” diliyle tartışıyor. “İslamcı” olduğunu belirten okur-yazarların manşetler bağlamında hiç olmazsa otuz yıl boyunca eleştirilen ulusçu, feodal ve militer üslubu onayladığı izlenimi, toplumsal dil tashihi açısından büyük bir hayal kırıklığı. İslamcılar devleti dönüştürme sürecinde hazırlıksız yakalandıkları sorunlar tarafından manipüle edilirken, bu sorunların ait olduğu dili kullanmayı da önemli bir ayrıntı olarak görmediler. Roboski’de ağırlık kazanan ve adaleti paranteze alan devlet dili bir kırılma noktasına yol açtı. Şimdi kimi dindar Kürt gençleri İslamcıları Kürt meselesine geç uyanma konusunda suçluyorlar. Oysa kendileri de artık geri çekilmekte olan İslamcılığın bir parçası olarak “sınır”lı, “devlet”li düşünüyorlar. Yazımın girişinde belirttiğim gibi, zaten İslamcılığın artık açıklama gücü kalmadığı, bu nedenle de geriye çekildiği söylenebilir.
Beri taraftan İslamcılar sıklıkla ağırlıklı olarak “Kürt” kişiliklerden ders alan “öğrenciler” olmuşlardır. Kürt hocalarımız bize ulusçu siyasetlerle ve dille barışı sağlayamayacağımızı öğretmişti. İslamcılar olarak dünyaya köken perspektifinden bakmamayı sağlayan bir dünya görüşünün, bir dayanışmanın birikimlerinin kıymetini bilemedik. Ulusçu siyasetlerle emperyalizm, bizleri tabi kılan kurguyu birlikte yürütmüyorlar mıydı?
“Kötü insanlar kumpas kurarken iyi insanlar plan yapmalıdır” der, Martin Luther King. Elli yıllık planlarımız yok, ama sanki hafızalarımız da yok, birikimlerimizin kıymetini bilmiyoruz. Kardeşliğimiz istenmiyorsa da kardeşlikte direnmeye hakkımız yok mu peki? Türk ve Kürt hocalarımız asli kardeşlik sebebinin “din” olduğunu öğretmişlerdi bize. Hayal kırıklığı hepimizin, yeni ortak sorular üzerine düşünmek de hepimizin sorumluluğu.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Kastedilen candan çok cana kastedenin onurunu gözetmenin ironisi
23.03.2021 - Sadece Aliya
9.08.2019 - Mahcubiyet yılları
16.01.2019 - Göçmen kadın konuşamaz
4.02.2018 - Kambay Ailesi’nin Rize’ye geri göçü
28.08.2018 - Biri onu dinlesin, sözünü kesmeden…
15.08.2018 - Bir şehri koruyan kelimeler
28.07.2018 - Bize layık görülen kumaşlar ve modeller
19.07.2018 - İş beğenmeyen gençler
21.10.2017 - Yurdumuz, gayretimiz kadar
21.09.2016
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları


































































































sessiz
tebrik ederim. Karar vermeye bile gerek yok. Bir yanda ölüm diğer yanda şişirilmiş duygular ve kanla yürüyen düzen.