Cihan AKTAŞ

Garaudy ve kadınlar
28.06.2012
2683

 Hayatının bir döneminde kitapları ve cümleleriyle ufku açılan ya da kafasında soru işaretleri beliren herkes, vefatının ardından hakkında bir şeyler yazmak istedi. Kimisi eşi menendi bulunmaz bir dönek olarak tanımladı, kimisi de kafası karışık bir maceraperest. Kimisine göre hayatındaki kadınlara karşı vefasızlığından da belliydi, ideolojik ve dinî bağlamdaki vefasızlığı. Defalarca evlenmiş, bir taraftan da eski eşleriyle görüşmeyi sürdürmüştü. Böyle bir insanın din ve ideolojilere vefalı olması da beklenmemeliydi.

Dinler ve ideolojilerin tarihi gösteriyor ki davasına sıkı sıkı bağlı ya da bir misyon yüklenen erkekler öncelikle eşlerini ve evlatlarını ihmal etmeye zorunlu kalmışlardır. Yakın çarpıcı örnek, Yılmaz Güney’in kızı Elif Güney Pütün’ün, Bir Odadan Bir Odaya başlıklı kitabında dile geliyor.

Mütedeyyin kişilikler açısından da, peygamber de olsa evlat ve eşle, hatta aşkla sınanmanın örnekleri çok sıradışı ve sınırlı değil. NuhLutYusuf...

Türkiye ikliminde Garaudy’yi kuşağı yazarlar arasında en çok Nurettin Topçu’ya benzetiyorum. İki yazarın da edebiyatçı yönü, eylemi beslemeye dönük düşüncenin gölgesinde kalmış görünüyor. Felsefenin bastırılmasının bu topraklarda sebep olduğu düşünsel daralmaya dönük eleştirileri kadar, kadınların ezilmişliği konusunda da paylaştıkları bir tesbit, duyarlık ortaklığı var ayrıca. Kaç kişi Topçu’nun fikir yazılarının gölgesinde kalan hikâyelerini, özellikle taşralı kadınların gönülsüz evlilikleri konusunda çok önemli bir sosyolojik başvuru kaynağı olabilecek “Karayazı” isimli hikâyeyi okudu, bilmiyorum. (Topçu’nun hikâyelerini biraraya getiren TaşralıEzel Erverdi ve İsmail Kara’nın çabalarıyla 2005’te yayımlandı Dergâh Yayınları tarafından.)

Kadın meseleleri üzerine kafa yormayı hiç bırakmamış bir düşünür Garaudy. “Erkek hâkimiyetine dayalı altı bin yıllık ataerkil toplum yapısından bu yana, insanlık kadın boyutu tarafından kötürümdür. Güç ve savaş, çarpışma ve hâkimiyet konularında ‘erkekçe’ değerleri birinci plana koymuş olan toplumlarımızın temel problemi, toplumsal ilişkilerimizin ‘kadınlaştırılması’ problemidir” diye yazmıştı, İslam ve İnsanlığın Geleceği isimli kitabında. Rengin Soysal da, “Garaudy ve Selülitler” başlıklı yazısında değinmişti müteveffa düşünürün bu tesbitlerine.

Garaudy, kadınların ezilmişliği konusunda feminist hareketlerin haklı protestosunun sadece kadınların eşitliği isteği üzerinde düğümlenip kalmasının açmazlarına, “eşitlik” sorununun, erkek efendi modelinin benimsenmesi nedeniyle yaşadığı tersyüz olma durumuna işaret ediyor bu bağlamdaki yazılarında; eşitlik hakkından ayrı olarak farklılık hakkının devam ettirilmesinin önemini vurguluyor.

Sanat ve edebiyatın ve elbette gündelik hayatın dilinin de dönüşümü, kadınların özgürleştirici farklılık politikaları için niye bu denli önemli; Garaudy ile Luce İrigaray’ın bu alandaki çözümlemeleri büyük benzerlik gösteriyor.

Garaudy’nin gösterdiği ufukta kadın özgürlüğü, bizatihi özgürlükçü vizyon, eski sistemin hükmetme- edilme temeline dayalı değerleri ve hiyerarşileriyle bütünleşmekle elde edilebilir bir kazanım olmaktan uzak. “Yaşayanlara Çağrı”nın yazarı, kadın hakları hareketini köklü tarihî değişimin en güçlü ve manalı taşıyıcılarından biri olarak görüyor: “Ferdiyetçilik yüzünden çok küçük parçalara bölünmüş bir toplumdan yeni cemaatçi bir toplum dokusuna geçiş değişimi; istatistiğe dayanan ve gerçek çehresi belli olmayan bir toplumdan sahici, yani katılmacı ve ortaklaşmacı bir demokrasiye geçiş değişimi...” (sf. 47, Pınar; 1986)

İslami kesimde “ataerkil tarih” eleştirisi genellikle sessizlikle karşılanıyor. Bunun en sade sebebi, mevcut tarih algısını değiştirmeye dönük her türlü soru ya da tesbite kendini kapatan bir zihnî konformizm olmalı. Feminizm mutlaka aileyi dağıtan erkek düşmanı bir ideoloji olarak anlaşıldığından, her hâlükârda yanına eklendiği ismi çığırından çıkartan bir sıfata dönüşüyor. Oysa feminizm bir sürü soru ve cevabın yanında kadınların seçme hakkını gündeme yerleştiren, karmaşık, zorunlu ve sarsıcı adımların adı aynı zamanda.

 Garaudy bu adımların sesini dikkatle dinlerken iki yanlı bir eleştiri sürdürüyor. Anlatmaya çalıştığı, gerçeğin üzerindeki tozları silkeleyerek hakikati aramayı sürdürmenin kadın ve erkeğin birlikte yürüteceği sürekli bir söyleşi hâlinde mümkün olabileceği... Yapılması gereken sürekli bir okuma-yazma, tartışma faaliyeti olmalı, zulme seyirci kalmayı statüko adına koruma altına almaya çalışmak yerine.

Erkekegemen zihniyetin ekolojik açıdan ortaya koyduğu tahribatı irdelerken, “...hayat karşısında Tanrı rolü oynamaya kalkıştık ve sonuçta bugün yeryüzünün insan denen varlığı kusmasına neden olacak ekolojik ayaklanmaya neden olduk. Hayatı aşağılarken kadınları da aşağıladık, çünkü kıskançtık” diye bir özeleştiri getiren Dilaver Demirağ’ın yanında, bir tefsir yazma cesareti gösteren, Türkiye’nin ilk kadın müfessiri olan Semra Çekmegil gibi bilginlerin de çabasıyla zenginleşmeyi sürdüren bir dil, hayatımızın ağır aksak yürüyen sahnelerinin değişmesi açısından kayda değer örnekler...


[email protected]


twitter.com/chn_aktas

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar