Gökhan BACIK
Türkiye dahil bazı ülkelerde iktidarı elinde tutan dindar siyasi aktörlerin insanları bunaltan uygulamaları dinden bıkkınlık biçiminde sosyal bir tepki oluşturuyor.
Deizm artıyor, insanlar İslam hakkında reformcu yaklaşımlara ilgi duyuyor.
Dindarların insanları bıktıran hallerine yönelik sosyal tepki “acaba bütün bunlar İslami gelenekte bir yenilenmeyi tetikleyebilir mi?” şeklinde ümit dolu bir soruyu gündeme getiriyor.
Peki, İslami geleneği yenilemek düşüncesi gerçekçi mi?
Öncelikle şunun altını özenle çizmek gerekiyor: Türkiye örneğinde yahut başka bir İslam ülkesinde görüldüğü gibi İslami aktörlerin yolsuzluk, otoriterleşme gibi sorunları belirli ölçüde aynı zamanda bu aktörlerin ellerindeki İslami reçeteye uymalarının doğal sonucudur.
Yolsuzluk ve otoriterleşme sorunları için bu aktörler elbette eleştirilmelidir ancak büyük resimde bu aktörlerin geldiği nokta ellerindeki “İslami yazılımı” uygulamanın sonucudur.
Doğal olarak kim olursa olsun bir entelektüel yenilenme olmaksızın aynı İslami reçete ile benzer sonuçlara ulaşacaktır.
İster bir camiinin kütüphanesindeki ilmihale isterse popüler İslami bir cemaatin yahut tarikatın liderinin sohbetlerine bakalım karşılacağımız İslam, kökeni 12. Yüzyılda ortaya çıkan siyasal, ekonomik ve sosyal dinamiklerin oluşturduğu bir yorumdan ibarettir.
Felsefenin ve otonom aklın kovulduğu, dinin artık devletle işbirliği içinde olduğu hiyerarşik bir düzenin ürettiği bir İslami yorum ile karşı karşıyayız. Bu, bugün hayatımızı etkileyen İslamiyet’in ortodoks yorumudur. Bazı düşüncelerinden dolayı rasyonel filozofları “kafir” ilan etmekten kaçınmayan Gazali, bir kitabında “din ve devlet ikiz kardeştir” diye yazmaktan çekinmeyecektir.
Devletin ve dinin ikiz kardeş olduğunu Siyasetname’sinde aynen tekrar eden Nizamülmülk ile artık din adamı devletin de memurudur. Nitekim, bugün de bir camideki imam hem İslam hem devlet adına çalışan bir aktördür ve dünyaya bakışını İslam ve devlet arasındaki ittifak belirler.
Bu ittifakın üstüne temelleri atılmış camiinin bireyin, ezilenin, tecavüze uğrayanın, çocuk yaşta evlenmek zorunda kalanın lehine konuşmasını beklemek bir hayaldir. Cami pratik olarak devletin dini söylemle konuştuğu bir mekandır. Oradaki diyalog hem Tanrı hem devlet iledir.
Bir hiyerarşik modelin içinde yorumlanan İslami ortodoksinin en sevmediği şey artık otonom alandır. O nedenle bilim adamı, tüccar, gazeteci sanatçı gibi varlığını otonom alanlara dayandıran kişiler için İslam dünyası hızla yaşanması zor alana dönüşecektir.
Öte yandan din adamının hem Tanrı, hem devlet adına hareket eder hale gelmesi İslam’ı bir ahlak dini olmaktan bir fıkıh dini olmaya dönüştürür: Tanrı gibi devlete de rapor veren İslam uleması “güvenli alanlarda” ciltler üstüne ciltler yazar. Devletin ahlaksızlıklarını konuşmak imkanı olmayanlar bu ciltlerde hiç bıkmadan örneğin kadın bedeninin, saçının yol açtığı “ahlaksızlıkları” yazıp dururlar.
Ancak burada bir noktayı gözden kaçırmamak gerekiyor: İslami ortodoksi bir entelektüel tercih değildir aksine İslam dünyasını şekillendiren siyasi, ekonomik ve sosyolojik yapının doğal yansımasıdır. Dolayısıyla bu yapılar – örneğin din adamlarının aynı zamanda devlet memuru olması – devam ettiği sürece İslami söylemin entelektüel müdahalelerle değişme ihtimali yoktur.
O nedenle dindarların türlü icraatlarının doğurduğu tepki ile “acaba bir İslami yenilenme mi kapıyı çalıyor?” şeklinde düşünmek yanılgıdır.
Nitekim, yüzyıllardır böyle durumlarda ortaya çıkan pek çok yenilikçi atak, bir saman alevi gibi ilgi uyandırmış ama İslami ortodoksiyi değiştiremeden unutulmuştur.
Örneğin, sadece 18. Yüzyılda Mısır’da yaşayan Hasan al-Attar’ın düşüncelerine bile bakarsak neredeyse bugün bizi heyecanlandıran reformist İslami düşünürlerin bütün fikirlerini çok önceden söylediğini görürüz.
Ancak el-Attar bütün diğer reformcular gibi unutulup gitti, bugünkü Mısır’da İslami ortodoksinin en sert yorumu neredeyse alternatif düşünceye nefes aldırmıyor.
O nedenle bugünkü İslami yorumun işçi hakları, çevre hakları, kadın hakları, entelektüel haklar, yolsuzluk gibi konularda dönüştürülmesini salt entelektüel müdahale ile yapmak saf bir beklentidir.
Mevcut modelde bir kere din devletin boyunduruğu altındadır. Bu model sarsılmadığı sürece İslami ortodoksinin kadın hakları, işçi hakları, çevre sorunları gibi konularda lafı dolaştırıp duracağı ve bütün enerjisini kadın bedeni gibi “güvenli alanlara” sarf edeceğini görmek gerekiyor.
Harvard Üniversitesi’nde 1970li yılların sonunda Hristiyanlıkta Reform üzerine verdiği derslerde Steven Ozment, entelektüel yollarla dinsel ortodoksiyi dönüştürmenin ancak kısıtlı sonuçlar üreteceğinin altını çizmiştir. Batı’da da böyle olmuştu: Luther gibi reformcuların fikirleri belirli bir kitleyi etkilemiştir. Asıl dönüştürücü olan kitlenin dinden bıkıp sekülerleşmesi ve buna bağlı olarak dini yorumu üreten siyasal yapının dönüşmesiydi.
Peki İslam dünyasında ne oluyor?
İslami “mahallede” yetişen düşünürler genel olarak kırklı yaşlara gelince yaşadıkları tecrübelerin sonucu İslami geleneği eleştirir ve bir dönem reformcu bir mesai yaparlar. Ancak bir zaman sonra bunun bir değişiklik üretmediğini görüp yeni hayat tarzı tercihlerine göre yollarına devam ederler.
Türkiye’de de artık kırklı yaşlarını aşmış bir nesil, elindeki İslami ortodoksinin açmazlarını görüp reformcu bir tepki veriyor. Ancak daha önceki yenilikçiler gibi onlar da unutulup gidecek.
Türkiye dahil Müslüman toplumlar, otonom alanlara fırsat vermeyen hiyerarşik siyaset ve toplum modelleri ile yollarına devam ettikleri sürece İslamiyet’in yorumu da bunun yansıması olmaya devam edecektir.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.11.2025
26.10.2025
19.10.2025
14.10.2025
4.10.2025
14.09.2025
7.09.2025
1.09.2025
24.08.2025
17.08.2025