Kerem ALTAN

Yol yakınken...
1.11.2012
2802

 “Kasrı Kanco’da kuzu kebap yiyorsun, hapistekilere ‘açlık grevinde öl’ diyorsun.”

Yukarıdaki sözü Başbakan, eğer bir çözüm bulunmazsa yüzlerce insanın hayatını kaybedeceği ya da sakat kalacağı açlık grevlerine karşı BDP’li vekillerin tutumuyla ilgili söylüyor.

O zaman şöyle bir cümle de akla gelebilir: “Üsküdar’da Boğaz’a karşı yemekleri yerken, Afyon’dakilere, Çukurca’dakilere, Şemdinli’dekilere öl diyorsun. 10 yıldır iktidarda olduğun hâlde çoktan halletmiş olman gereken bir sorun yüzünden hâlâ her gün insanlar ölüyor.”

Bu tarz bir yaklaşım meseleyi çözebilir mi?

Diyelim ki hükümetin ve Başbakan’ın BDP’li vekillere yönelttiği tüm eleştiriler ve suçlamalar doğru.

Bu neyi değiştirecek?

BDP’li vekilleri ikiyüzlü olmakla suçlamak, hayatlarını acılar içinde bitirmeyi göze almış yüzlerce insanı kurtaracak mı?

Uludere gibi Kürt meselesinde bir kırılma noktası olmaya doğru ilerleyen açlık grevleri yine birbirine laf atarak, dayılanarak mı çözülecek?

Daha önce her konuda defalarca denenen bu yöntemin hiçbir işe yaramadığı hâlâ görülmedi mi?

Hükümetin açlık grevlerinin 51. gününde insanların hayatını kurtarmak için BDP’li vekillerin “kebap yediklerini” ortaya çıkarmaktan başka bir planı var mı?

Ben henüz böyle bir şey duymadım. Tersine, hükümet bekleyip görmeyi tercih etmiş gibi duruyor.“Şov yapıyorlar” diyor Başbakan. “Grevdekiler vazgeçerlerse vazgeçerler, yoksa ne yapalım artık” diye düşünüyorlar herhalde.

Üstüne çıkıp bir iki tane “analar ağlamasın” derler olur biter. Çok mecbur kalırlarsa da tazminat öderler, işin içinden çıkarlar.


“Çocuklar ölsün, analar ağlamasın, babalar sızlanmasın, sen içki içme, sen öyle yazılar yazma, sen kupayı ona ver, sen sus, sen bayramını git köşede kutla...”

Bir devletin bütün meselelerinin çözümünü tek bir adamın aklına bağlarsan ülkenin geleceği hâl de bu olur. Üstelik de o adam kendi aklından başka hiçbir akla saygı ya da ihtiyaç duymuyorsa.

Her tarafta baskı, adaletsizlik ve ölüm.

Bir zamanlar etrafa ışıklar saçan Başbakan Erdoğan’ın bugün ülkeyi getirdiği hâl bu.

Bu ülke bu çıkmazdan nasıl kurtulur henüz bilinmiyor. Başbakan herkes için bir ümit olmuştu ama artık çok açık görülüyor ki bu işi beceremeyecek.

Sadece Kürt meselesinden bahsetmiyorum. “Demokrasi ama o da bir yere kadar” diyen bir aklın bu ülkeye adaleti veya eşitliği getiremeyeceği ya da zaten getirmek istemediği ortada.

Eskiden CHP zihniyeti insanlara hayatı zehir ediyordu, şimdi AKP zihniyeti.

Bir yanda Kemalistler diğer yanda Tayyipistler.

İki seçenek de birbirinden beter.

Peki, geri kalanlara ne olacak? Hayatlarını böyle bir ülkede doğdukları için her gün pişman olmakla geçirenlere ne olacak?

Bir hayale ulaşmak için çırpınıp durmaya ve dua etmeye devam edecekler.

Niye çekiyoruz bu bitmek bilmeyen dertleri? Çözümler apaçık ortadayken yıllardır aynı sorunları tartışmak ve çözmeye çalışmak çok da zekice değil kabul edin ki.

Yıllardır bu ülkenin bölüneceği korkusuyla Türk’ün de, Kürt’ün de, Alevi’nin de, Sünni’nin de, Ermeni’nin de, Rum’un da ellerinden alınan haklar bu ülkeyi şimdi gerçekten bölünmeye doğru götürüyor. Üstelik öyle ikiye de değil. Üçe, beşe, ona doğru bölünmeye götürüyor.

Belki en iyi fikir de budur. Çünkü her kesimdeki bencil siyasetçilere bir türlü alternatif çıkaramayan bir toplumun daha fazla beraber yaşamaya çalışması hepimizi tahmin edemeyeceğimiz, daha büyük bir tehlikeye doğru hızla sürüklüyor.

Bana kalırsa hâlâ geç değilken dağılalım. Belki daha sonra tekrar oturup konuşuruz.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar