Geçtiğimiz hafta Resmi Gazete’de yayımlanan son karara göre, belediyelerin borç yapılandırma ve kamuya olan diğer borçları için genel bütçe gelirlerinden aldıkları payların kesinti oranları yükseltildi. Bu kapsamda, vergi gelirlerinde yüzde 40 kesinti yapılan belediyeler için ilave yüzde 10, yüzde 25 kesinti yapılan belediyeler için ilave yüzde 25 kesinti uygulanacak. 

Böyle bir kararı hakkaniyetle ve vicdanla izah etmek ne yazık ki mümkün değildir. Haklı olarak insanlar ister istemez bu kararda bir rövanşizm duygusu arayacaklardır. Zira biliyoruz ki Cumhur İttifakı yerel seçimlerde başta İstanbul ve Ankara olmak üzere büyükşehirlerin önemli bir bölümünü kaybetti.  

Dolayısıyla koalisyon ortakları bu hezimetin rövanşını almak istiyor olabilirler. Ama bütün siyasetçiler gibi iktidar da biliyor olmalı ki, kaybetmenin bedelini halka ödetmek siyaset için bulunabilecek en kötü yoldur. Çünkü bunun anlamı; madem bize oy vermediniz o zaman sonuçlarına katlanırsınız demektir ki, herhalde hiçbir iktidar böyle bir tercih yapmayacaktır. 

Ama öyle anlaşılıyor ki, iktidar tam da böyle bir yolu tercih etmiş bulunuyor. Bütün dünya gibi biz de ülke olarak bir yıldır salgınla mücadele ediyoruz. Pandeminin başladığı ilk günden bugüne kadar geçen süreci dikkatle izlediğimizde, maalesef hafızalarımızda hiç de güzel hatıralarla karşılaşmıyoruz. 

Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere özellikle muhalefete ait belediyelerin salgın mağdurlarına yardım etmeleri engellendi, yıllardır ihtiyaç sahiplerine hizmet veren aşevleri kapatıldı, parasız ekmek dağıtmalarına bile izin verilmedi. Hatta mağdurlar için yardım toplayan belediyeler, iktidar tarafından “paralel devlet” kurmak gibi hepimizi utandıran bir ithama bile maruz kaldılar. 

Daha geçtiğimiz günlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, insanlara ucuz ekmek satışı yapan Halk Ekmek büfelerinin sayılarının arttırılması kararı belediye meclisinde çoğunluğu elinde bulunduran AK Parti ve MHP’li üyeler tarafından reddedildi. Neyse ki İstanbul halkının tepkisi karşısında daha fazla direnemeyen AK Parti-MHP koalisyonu geri adım attı ve mesele çözüldü. 

Ne yalan söyleyeyim İstanbul’da yaşayan birisi olarak, her sabah kalkıp haberlere göz atarken “Acaba bugün iktidar belediyenin hangi hizmet imkanlarını elinde aldı” şeklinde bir duyguyla güne başlamak çok can sıkıcı bir durum. 

Ve en dramatik olanı da bütün bunların AK Parti’nin iktidar olduğu bir Türkiye’de yapılıyor olması... Çünkü AK Parti 2002’de yola çıkarken demişti ki: “Ulusal öncelikler ile yerel farklılıklar barıştırılarak kamu hizmetlerinin yerinden karşılanması temel ilke olacak, devlet tarafından yürütülmesi zorunlu olmayan hizmetler, kaynaklarıyla birlikte yerel yönetimlere devredilecektir. Yerel düzeyde demokratikleşmeye önem verilecek, seçimlerle oluşan yerel organlar üzerindeki merkezi idarenin denetimi hukuka uygunluk denetimi ile sınırlanacaktır.”  

Dün böylesine demokratik bir Türkiye vadeden AK Parti, bugün yerel yönetimleri artık “paralel devlet” olarak ilan ediyor. Hiç temenni etmeyiz ama, eğer bu iktidar yarın yolun bir yerinde tıpkı tek parti CHP’sinde olduğu gibi AK Parti il başkanlarına valilik görevi de verirse doğrusu şaşırmamak gerekiyor. 

Akıl karı değil ama, kim AK Parti’yi kendi ilkeleriyle ve milletle kavgalı bir noktaya getirdiyse ülkeye de, AK Parti’ye de kötülük ediyor demektir. 

Yerel seçimlerden bu yana geçen sürede İstanbul halkı da yaşayarak gördü ki AK Parti, Ekrem İmamoğlu’nun büyükşehir belediye başkanı olmasının yarattığı travmayı henüz atlatabilmiş değil. Bu yüzden de yıllarca savunduğu kendi değerlerini bile yok sayarak her gün yeni yanlışlar yapmaya devam ediyor. Oysa 23 Haziran öncesinde de benzer bir politik yanlışlıkta ısrar etmiş ve kaybetmişti. AK Parti gibi tecrübeli bir partinin, şimdi aynı politikaları sürdürmesinin halk nezdinde bir karşılığının olmadığını görememesi doğrusu büyük bir talihsizlik...