Merve Şebnem Oruç
oğu Guta’da Cumartesi günü gerçekleşen kimyasal saldırı sonrası, Rusya ve ABD arasında harareti giderek yükselen bir atışma süreci izlemeye başladık.
Bu yazıyı kaleme almaya başladığım sırada Trump Twitter üzerinden “Füzeyi atıyorum, atıyorum aaat-madım,” türü salvolarla, Kuzey Kore Lideri Kim Jong Un’la girdiği “Benim nükleer düğmem seninkinden büyük” polemiğinin benzeri şekilde, “Benim füzelerimin hepsi yeni ve akıllı” çıkışları yapmakla meşguldü. Rusya ise bu çıkışlara, “Onları bize değil, teröristlere at,” üslubuyla cevap vermekteydi.
O kadar çok “son dakika” duyduk, okuduk ki kısa sürede; BM Güvenlik Konseyi’nde yaşanan hararetli tartışmalardan medya önünde yapılan tehditlere, Akdeniz’e gelen savaş gemilerinden aktif hale getirilen savunma sistemlerine ve de tarafların savaş pozisyonu almalarına, Esad’ın ailesiyle birlikte Şam’ı terk ettiği iddialarından bunların yalanlanmasına… Açıkçası tüm bunlar bana, taraflar gerçekten ve her ihtimale karşı savaş pozisyonu almalarına rağmen bir aksiyon filminden hallice gelmedi değil.
Bu filmi daha önce görmüştük
Evet, bu filmi görmüştük, hem de çok kısa süre önce… Ağustos 2013’te yine Doğu Guta’da 1300 kişinin korkunç bir şekilde yaşamını yitirdiği bir kimyasal saldırı gerçekleşmişti ve dönemin ABD Başkanı’nın Obama olması dışında hemen her şey aynıydı. 2012 yılında Esad rejiminin kimyasal silah kullandığının kesinleşmesi sonrası Obama o meşhur ‘kırmızı çizgi’ lafını etmiş, Şam’ın banliyösü diyebileceğimiz Doğu Guta’da korkunç bir kimyasal katliam yaşanınca da “Tomahawk’ları yolladım yolluyorum,” tavrına bürünmüştü. ABD ordusunun başkomutanı sıfatıyla son kararı verecek olan Obama, bugün Trump’ın Twitter üzerinden yaptığını kendine has snob üslubuyla televizyon ekranlarından yapıyor, “Ha bugün ha yarın,” mesajı veriyordu. Televizyon ekranlarında savaş senaryoları çizilir, kronometreler çalıştırılırken, Akdeniz’de ve Orta Doğu çevresinde savaş gemileri ve askeri üslerde yine bugün olduğu gibi tam bir savaş hareketliliği hakimdi.
Tüm dünya da haliyle Esad’ın sonunun geldiğini düşünmeye başlamıştı. Oysa tüm bu gerilim filminin son sahnesinde beklenmedik bir son vardı. Çıktı çıkıyor denilen savaşın yerine, Obama yönetimi ve Kremlin Suriye’deki kimyasal silahların taşınması ve imha edilmesi için Şam rejimiyle anlaştı. “Esad gitmeli” cümlesini ilk kuran kişi olan Obama, Esad’ın daha çok uzun süre Şam’da kalmasını bu hamlesiyle garantilemiş oldu. Obama’nın bu hamlesine bağlı olarak Beyaz Saray’da bugün ABD yerleşik düzeni için bir ‘anormali’ olarak nitelenebilecek Trump oturuyor ve Esad Suriye’nin tamamına bir kez daha sahip olma hayalleri kuruyor.
Kamuoyu önündeki savaş tehditlerinin arkasındaki gizli müzakereler
Obama yönetimi ve Kremlin sadece Suriye’deki kimyasal silahların imhasında anlaşma sağlamamıştı o gün, aynı zamanda İran’la nükleer müzakerelere başlanacağı da o zaman duyurulmuştu dünyaya. ABD medya önünde “Büyük Şeytan” olarak nitelediği İran’la çoktan beri gizli gizli bu konuda görüşmeler yapıyordu ancak “ılımlı” Ruhani’nin de kısa süre önce Cumhurbaşkanı olmasının da katkısıyla, “Şam’a yapılacak bir saldırının İran’ı da vuracağı” tehdidine çevirmiş ve dayattığı şartlarla İran’ı P5+1 ülkeleriyle masaya oturtmayı başarmıştı.
Peki, Obama bile Esad’a saldırmamışken “hayvan” demesine rağmen Esad’ı kendisine bir tehdit olarak görmeyen Trump neden saldırsın? Suudi Arabistan ve İsrail gibi Trump dostları, Suriye’deki İran varlığı nedeniyle bunu istiyor ve teşvik ediyor olabilir ancak Trump, Putin gibi yakın arkadaş olmayı istediği biriyle savaşa girmeyi gerçekten düşünüyor mu? Daha geçen hafta “Suriye’den çekilmek, askerlerimizi eve getirmek istiyorum,” diyen birinden söz ediyoruz. Bugün “yaptıklarının bedelini ödetmek istediği” Beşar Esad geçen hafta da oradaydı ama “DAEŞ’le mücadele için oradaydık. Onların sonu geliyor, o zaman niye kalalım,” diyen Trump’ın hiç de umurunda değildi bu durum. Trump’ın ekibi giderek daha fazla İran karşıtı bir renge bürünüyor olduğu için Suriye’den çıkma açıklamasını buradaki varlığını Suudiler’e ödetme hamlesi gibi görenler olabilir ancak ben Trump’ın gerçekten de Suriye’de kalmak istediğini, oradaki ‘derin’ Amerikan projelerini önemsediğini düşünmüyorum. Hatta başında Rusya soruşturması gibi bir sorun olmasa ve Washington’da sözünü biraz daha dinletebilmiş olsaydı, muhtemelen Moskova’yla çoktan Suriye’nin geleceği ve ortak terörist avı için masaya oturmuş olurdu bile.
İngiltere’deki casus kriziyle başlayan Batı ülkeleriyle Rusya arasındaki yeni gerilim ve söz konusu Rusya soruşturması nedeniyle Trump’ın, kamuoyu önünde mevcut Suriye geriliminde Putin’e karşı sessiz kalması beklenemez. Ama Rusya’yla da Suriye’de karşı karşıya gelmeyi istediğini hiç zannetmiyorum. Casus krizi nedeniyle Batı’daki diplomat kovma sırasına ABD de girmişti ancak hemen ertesinde Putin ve Trump’ın yüz yüze görüşeceği, hatta bu görüşmenin Beyaz Saray’da olabileceği dile getirilmişti. Kim Jong Un’la o kadar laf dalaşına girip “Acaba Trump Kuzey Kore’yi vuracak mı?” derken Kuzey’in barış masasına yaklaştığı ve ufukta bir Kim-Trump görüşmesinin olduğu ortaya çıkmıştı.
Demem o ki, bu hır gürün ardından savaş yerine beklenmedik bir anlaşma çıkarsa şaşırmayalım. Eminim ki, medyada kopan fırtınanın gizlediği kapalı kapılar arkasında kurulu bir masa ve o masada da hararetli bir pazarlık muhakkak vardır. Suudi Arabistan, BAE, İsrail gibi bazı ülkeler Trump’ı elbette ki kendi menfaatlerine uygun şekilde Suriye’de tutmak ve İran’a saldırtmak için gereken her şeyi yapacaktır, hatta ‘sahte bayrak operasyonları’ bile beklemek mümkün, ama tüm bu yükselen gerilimin ardından beklenmedik bir anlaşma, şaşırtıcı bir Trump-Putin mutabakatı çıkarsa hiç şaşırmayacağım.
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları






























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
4.02.2020
5.01.2020
29.12.2019
8.02.2019
29.07.2018
22.07.2018
15.07.2018
12.07.2018
5.02.2018