Namık ÇINAR
Ne zaman eğlence içeren bir yıldönümü gelse, mahzunlaşırım ben. Vuruk tutuk olur, koşullanılmış bir neşelenmeye bir türlü ayak uyduramam. Bayramlar seyranlar, yeni yıl ritüelleri hep böyledir benim için.
Çocukluğumun yılbaşları, uzun seneler ana-baba bildiğim babaannem ve büyükbabamla birlikte, yalın ve hüzünlü bir havada geçerdi.
Böreği kıyısından sevip de, bayramdan bayrama yenen baklavaya gelince ortasından istemek şımarıklıklarını yaşayamayacağımız bir kültüründen geliyorduk.
Tekirdağ’da, iki katlı ahşap sefil bir viraneliğin peçka kurulu küçücük odasına sığışıp da, geceyi,“hepsini al”ların daha ziyade bana geldiği fırdöndülerle, ya da çinkolarını önce benim yaptığım düzmece tombalalarla bezemeye çalışmak; zorlama bir eğlence biçimine, hattâ yaşamım boyunca“zorlama” denen şeyin doğrudan doğruya kendisine duyacağım bir tepkinin belki de ilk mayasıydı.
Ama ne olursa olsun, çocukluk daima güzeldir. Gün gelip onu kederli kılacak olan, bizim daha sonraki erişkinlik algılarımızdır.
Sadece benim değil, sanki kendisinin bile olur olmaz erişemeyeceği bir yüksekliğe koymuş olduğu kocaman radyoya, ancak sandalye tepesine çıkarsa yetişebilen büyükbabam, Celâl Şahin’in akordeonuna rast geldi mi aradığı istasyona kavuşmuş gibi sevinirdi.
Yurttan sesler... Halide Pişkin... İsmail Dümbüllü... hepsinden asri Orhan Boran...
Ama ben çoğu zaman dayanamayıp Zeki Müren’e yetişemeden, sobaya yakın bir şilteye kıvrılarak kedimle sarmaş dolaş çoktan uykuya dalıp gitmiş olurdum.
Mizansenle de olsa kazanıp tespih taneleri gibi ipe dizdiğim delikli paraları, sıkı sıkıya kavradığım avucumdan bırakmaz; muhallebici Arnavut Faik’in kışları da sektirmediği kaymak ve limondan ibaret iki çeşit dondurması, babaannemden gizli düşlerimi süslerdi.
Gündüz olur; dünyanın dışındaymış gibi içine kapanarak yaşayan kentlere özgü bir telâşsızlığa, âdetâ ivme katmak ister gibi her yana koşuşturarak kaçınırdım.
Giydiklerim hem ısınmama yetmediği hem de galeta kadar cılız olduğum için iliklerime kadar büzüşüp titreyerek, lâpa lâpa kar altında çarşı fırınındaki ekmek kuyruğuna girerdim.
Cadde boyunca karşıdan karşıya gerilmiş kablolara dizili çıplak ampullerin en hafif esintide bile oynaşıveren gölgeli ışıkları, akşam ezanıyla inen karanlığı delerdi.
Sıranın bir an önce bana gelmesini istemek, ekmek için değil de, ucu dışarıya taşan fırıncı küreğinin ileri geri hareketlerinin bana değememesini, kuyruğuyla oynaşan bir kedi yavrusu gibi eğlenceye çevirmek içindi.
Sütten kesilir kesilmez gittiğim Selimiye’deki askeri ortaokulun taş duvarları ve soğuk avluları ise, yeni gelen yıllara geçit vermeyecek kadar kalın görünürdü. Zamanın akışı o denli bir buzulunki gibiydi ki, içindeyken nasıl büyüdüğümüzü dahi anlayamazdık.
Erzincan Askerî Lisesi’ndeyken, Keşişler’i Munzurlar’ı ve taa Kemah Geçidi’ne kadar tüm ovayı bembeyaz bir tül kaplar; ancak gökyüzü pırıl pırılken güneş açtığında görebileceğin buzdan kristaller, ağır çekim bir film hissi veren zerrecikler hâlinde, senfonik bir şiir gibi ince ince uçuşarak, gelir senin ruhuna yağardı.
Yoksul ve yoksun çocuk kalplerinin, gurbet türküleriyle erkenden dağlandığı ve yemekhanelerden aşırılmış tayınların “Şakir Zümre” sobalarda kızartılarak, ancak üç-beş kişinin varını yoğunu biraraya getirerek alabildikleri bir paket Sana yağı ile tatlandırılan yılbaşlarıydı o günler.
Daha sonrasının Kuleli’si ve diğer askerî okulları ve hatta subaylığın ilk yıllarındaki kışla hayatları bile, bayramlar ve yılbaşları bakımından pek farklı geçmeyen yavanlıktaydı, bizim nesiller için.
Ne ki sonra ne olacaksa olacak, genel olarak konformist yaş ve olanaklara kavuştuklarında ama asıl aralarından kurmaylar ve giderek generaller çıktığında, bu mazlum halk çocukları, kopup geldikleri o yerleri ve o günleri unutarak, hiç değilse bazıları bakımından gerçekleşen bir zalimleşmeyle, sözüm ona soyut bir devlet sevgisi adı altında, toplumun ensesinde boza pişireceklerdir.
Belki de bütün bu süreçleri yaşayıp görmüş olmaktır beni hüzünlendiren. Başıma gelen, aslında sevgiyle okşamaya gayret ettiğim anılarımın, yaşamımın ileriki noktalarında debisi bozuk kahırlı bir nehrin girdaplarına kapılarak kara bir mağaraya dökülmesine tahammül edememektir belki de.
Allah iyiliğinizi versin, beni dertlendirdiniz.
Hadi iyi seneler hepinize...
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2022
24.03.2022
6.02.2016
30.05.2016
24.05.2016
13.05.2016
10.05.2016
8.02.2016
3.02.2016
29.04.2016