Nermin ALPAY

Nermin ALPAY
Nermin ALPAY
Tüm Yazıları
BİR KENTE AİT OLMAK (2)
7.10.2010
1279

 

“IHLAMUR MEYDANI”
Çocukluğumdan
iki imge kalmış aklımda
Akçakoca meydanından,
Yaşlı “Roma dondurmacısı”ndan satın aldığım
Kaymaklı dondurmanın tadı,
Bir de kokusu Ihlamurların…
Kentlerin meydanları, o kentte yaşayan insanların ruhunun aynasıdır.
Kent insanı, kendine o aynadan bakmadıkça, o kentte yaşadığının ve sosyal
sorumlulukları olduğunun farkına da varmaz.
Anadolu’da tarihi yerleri ( ören yerleri) gezerken nüfusun kalabalık olmadığı
bölgelerde bile agora meydanının olduğunu görürüz. Antik Yunan’da,
Roma’da,
Anadolu’da yerleşik olmanın en belirgin ölçüsü olan bu meydanlar; İnsanlığın
sosyal değişim tarihi hakkında bizleri bilgilendirirken aynı zamanda
dünya var oldukça yok olmamanın gizemli bilgisini de mütevazi bir şekilde
bizlere sunmaktadır.
Meydanlar; kentsel yerleşim yerlerini, kırsal olan yerleşim yerlerinden ayıran
en önemli mekanlardır. Meydanlar, maddi, manevi kültürel alışverişleri
kolaylaştıran ve ortak bir iletişim dilinin oluşturulmasına katkıda bulunurken,
o kentin insanlarına ortak olabilecekleri tarihsel bellek kazandırır, bugün ile
geçmiş zamanlar arasında köklü bir bağ kurulmasını sağlar. Kent meydanı
eskidikçe (yıllandıkça), kurulan bu duygusal bağın kökleri, aidiyet duygusunu
kent insanının“evinin bahçesi”nden kentin merkezine taşır.
Türkiye’nin bir çok şehrinde olduğu gibi Akçakoca’nın da bir meydanı
yoktur.
Yıllar önce, Atatürk Meydanı olarak bilinen, köşesinde eski postane binasının
olduğu küçük bir meydan vardı. Küçük ve gösterişsiz olmasına rağmen
resmi bayram törenlerine ev sahipliği yapardı. Lise çıkışı gençlerin çoğu
o meydanda buluşur, orada ayaküstü muhabbetlerine takılır, dağılırlardı.
Meydanı “özel” kılan ayırıcı bir özelliği olmamasına rağmen kentin “merkezi”
olarak görülür, halk tarafından “meydan” olarak kabul edilirdi.
Artık o meydan bile yok Akçakoca’da… Çınar caddesinin ışıklandırıldığı
dönemlerde
bile meydan yok sayılmış, insanların sokaklarda olduğu saatlerde orada
yaşayan esnaf karanlığa mahkum edilmiş… Oysa meydan küçük de olsa
trafiğe kapatılarak, ışıklandırılarak Akçakoca’nın “Nevizade”si olabilirdi.
Kent meydanı’nın revize edilmesi, eski binaların kamulaştırılması, alanın genişletilmesi,
görsel sanatların
yer aldığı mekanların yapılması Akçakoca’nın bütçesini kat kat aşacağından,
bugün için maalesef “gelecek rüyamız” olmaya mahkumdur. Ama
çok az bir rötuş ile meydanı bu haliyle yaşatmak mümkündür… Dev ıhlamur
ağaçları insana inanılmaz ilham vermektedir. Ağaçların etrafında yapılacak
bir düzenleme bile havuz ya da heykel dikmeden meydanı nadir meydanlar
arasına sokacaktır. Akçakoca’nın diğer kentlerden farklı bir “Ihlamur
Meydanı” neden olmasın?..
Orada sanat merkezi olmaması çok büyük eksiklik olsa da; Eski belediye
binası önüne küçük bir açık hava sahnesi kurularak, yaz akşamları amatör
müzik guruplarına, tiyatrolara imkan yaratılarak birkaç saat gösteri
sunulabilir. Yıllar önce Taksim meydanında, yaz aylarında her Cuma akşamı
saat 19:00’da kent orkestrası bir saat konser verirdi. İnsanlar o konseri
dinlemek için Cuma akşamlarını iple çekerlerdi. Bu örnekten yola çıkarak;
Akçakoca’da amatör müzik guruplarına ( Türk Sanat Müziği Korosu, Türk
Halk Müziği Korosu v.s.) çalışmalarını sergileyecek mekan yaratmak Akçakoca
halkına ve Akçakoca kentine çok şey kazandırabilir. Böylece,ışıklarla
donatılmış Çınar caddesinde devinimsiz dolaşan insanlara yepyeni bir pencere
açarak, o dolaşımı kültürle sanatla buluşturan bir meydan tasarlanabilir.
Festivali altı gün değil on gün de yapsanız, sadece Festival ile bütün
bir yazı dolduramazsınız. Festivalin maliyeti düşünüldüğünde üç günlük yoğun
programla yetinip, tüm yaz sürecek etkinlere kaynak ayırmak daha doğru
olacaktır.
Burada Akçakoca’ya bir meydan talebimi tekrarlarken, yazımı Oktay
Rifat’ın bir şiiriyle bitirmek istiyorum. Çünkü o şiirde dünyanın en güzel
meydanının;
Venedik’teki“San Marco Meydanının adı geçiyor:
“GÜVERCİN
San Marco meydanında dost olduğum güvercin
Bir alman misillemesinde
kurşuna dizilmediyse eğer
Venediğe gider
Ben kuşumu bulurum
Ben kuşumu bilirim
Milyon güvercin içinde.”
Kaktüs
Blog: akcakocadasorf.blogspot.com
Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)
  • ali uzun

    ali uzun

    30.09.2011 20:03

    sayın tuncay arkadaşım gerçekten kürt sorununun barışçıl yollardan mevcut sistem için de çözülebileceğine inanıyormusun.eğer bunun olabileceğine inanıyorsan kürt hareketi dediğin her neyse önemli değil ,bir önerileriniz var mı?

Yazarlar