Osman CAN
Yargıtay Başkanlar Kurulu adli yıl açılış törenleriyle ilgili tartışmalı duruma ilişkin kararında “ifade özgürlüğünün önemi” ve “devlet nezaketi ve hukukçu nesnelliği” gerekçeleriyle Barolar Birliği temsilcisinin konuşma yapması yönündeki teamülün devam ettirilmesinden yana tutum belirledi.
Kimileri buradan bir kriz okuma çabası içinde.
Oysa aslında bir normalleşmenin işaretlerini görüyoruz.
1943 yılından beri devam eden bir teamülün icrası mahiyetindeki bu törende yargının en üst mercii olan Yargıtay’ın Başkanı ile yine savunmanın en üst mercii olarak Barolar Birliği Başkanı konuşuyor.
Yargının ve avukatların hem sendikal mahiyetteki sorunlarının, hem de genel olarak yargıya ilişkin temenni, öneri ve taleplerinin dile getirilmesinin beklendiği bu törenler, son yıllara kadar siyasetçilerin yüz yıllık vesayet düzeni adına terbiye seansları olarak işlev gördü. Kimileri bu yolda “çağdaş uygarlık mürebbiyeliği” rolü kapma ile yetinirken, kimileri de bunu, aynı misyonerliğin siyasal alandaki aktörü olan CHP’ye, mümkünse liderliğine, olmasa da en azından mebusluğa sıçrama fırsatı olarak gördü.
Halihazırdaki Baro Başkanı’nın siyasal angajmanı, makamı kullanma biçimi ve açıklamalarıyla ikinci gruba tipik örnek oluşturduğu söylenebilir.
Burada mesele sadece teamül değil. Artık “normal”in değiştiğinin bazı figürler tarafından idrak edilememesidir. Teamül “yararlı uygulama”dır. “Yarar”ın ölçütü halkın bütünlüğü anlamında “kamu”dur. Kimileri anlamak istemese de “kurum” değildir artık. Vesayet mercileri veya vesayetçi zihniyet, “kamu yararı” içinde telakki edilemez, dolayısıyla da “yararlı uygulama”nın bileşeni olamazlar.
Kabul edelim ki, Danıştay ve şimdi de Yargıtay Başkanı’nın yaklaşımı, “Yargı”nın artık bu tür misyon heveslilerine mesafeli durmaya başladığını gösteriyor. Kendi alanına çekilen bir yargı kurumunun, kendi alanına ilişkin güzel bir teamülün devamında ısrarcı olması saygı uyandırır, toplumsal onay ile karşılanır. Çünkü ancak “yargısal” olan ile kendini sınırlayabilen bir yargı, meşru ve demokratik bir denge ve denetim rolü üstlenebilir.
Bu bir normalleşmedir. Tepkilerin ve politikaların yerli yerine oturmasının işaretidir.
Seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın, bu tür misyon gösterilerinin muhatabı olmayı reddetmesi de bir normalleşmenin işaretidir. Demokratik ve toplumsal siyaseti vesayetin cenderesinden kurtarmak suretiyle ona saygınlık kazandıran siyasi aktörlerin, topluma ait bu alanı korumada ısrarcı olması da demokratik ülkelerin “olağan” bir gerçeğidir. Normalleşme sancıları yaşanırken, normale direnç gösteren odaklar meşru bileşen olmadıkları için, “demokratik bir mücadele alanı”nında meşru bileşeni olarak görülemezler.
Yargıtay Başkanlar Kurulu kararı da, Cumhurbaşkanı’nın kararı da isabetlidir. Bu yargı ve siyasetin kendi olağan mekanlarını demokratik ilkeler çerçevesinde koruma refleksine işaret eder. Esasen demokratik bir denge ve denetim kültürünün yerleşmeye başladığının göstergesi olarak okunabilir.
Ancak iki noktaya değinmeden geçmemek gerekir. İlk olarak Yargıtay’ın önemsediği bir teamülün devam edebilmesi aynı zamanda bu teamülün “lütfeden” parçası haline getirilmiş savunma mercilerinin de sorumluluk duygusuyla hareket etmesini gerektirir. Zira normalleşmeye direnen alan burası.
Diğer bir nokta da Yargıtay Başkanlar Kurulu kararında ifade özgürlüğüne vurgu yapılmış olması. Bu tür törenlerdeki konuşmaların değerlendirileceği bağlam, ifade özgürlüğünden çok, kamusal sorumluluk, iletişim, koordinasyon ve işbirliği bağlamıdır. “Saygı”, “terbiye” ve elbette “sorumluluk” bu alanı biçimlendirir. Bu alanın dışına taşan söylemler, ifade özgürlüğünden kuşkusuz yararlansa da, kamusal iletişime, koordinasyona ve işbirliğine zarar verir. İfade özgürlüğü belirli pozisyonda bulunanlara sorumsuzluk bahşetmez.
Karardaki ifadeyle, Barolar Birliği temsilcisinin sicili, kendisine verilen imkanı “devlet nezaketi ve hukukçu nesnelliği çerçevesinde” ve sorumluluk duygusuyla değerlendireceğine yönelik beklentileri boşa çıkarır niteliktedir.
Yazarlar
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2021
9.01.2021
20.07.2020
12.07.2020
23.06.2020
20.06.2020
20.06.2020
24.04.2019
18.01.2017
1.02.2015