Berin UYAR
Bu sabah, üniversitedeki odama girince yerde bir dosya ile karşılaştım. Haftalarca önce teslim etmesi gereken ödevini ancak bu sabah getiren bir öğrencim, beni bulamayınca dosyasını kapının altındaki aralıktan itivermiş içeriye. Derse yetişeceğim için ne ve kim olduğuna bakmadan aldım, masaya koydum, derse gittim. Az önce baktım ödeve.
Ve dondum kaldım.
Ben, rastlantıların insan yaşamında önemli bir rol oynadığını düşünürüm her zaman. Bu kadar da olur mu diye düşündüren ve beni bu satırları yazmaya iten de bu rastlantı oldu işte.
Dosyanın kapağında:
“Edebiyat ve Medya Dersi: Deniz Gezmiş’in İdam Sahnesi. Dizi, Kitap ve Belgesel Karşılaştırması” yazıyor.
Bir kız öğrenci. Henüz 22 yaşında. Deniz Gezmiş’in idam edildiği yaşa ulaşması için daha 3 sene var. Almanya’da doğmuş büyümüş, çiçeği burnunda bir öğrenci. Geçen yaz döneminde dersime katıldıktan sonra, ödev olarak bu konuyu seçmek istediğini bana söylediğinde şaşırdım aslında. Can Dündar’ın “Delikanlım İyi Bak Yıldızlara” belgeselini televizyonda izlemiş. Ayrıca henüz "küçükken" yine televizyonda ailesiyle birlikte izlediği “Hatırla Sevgili” dizisinden de, amcası Deniz Gezmiş’i tanıdığı ve dizi boyunca da özel anılarını anlattığı için çok etkilenmiş. Konuyu kabul ettim. Sonra bir daha konuşmadığımız için unutmuştum. Bu sabah, tam da 5 Mayıs günü, idamların bir gün öncesinde çıktı karşıma.
Öğrenci, Nihat Behram’ın “Darağacında Üç Fidan”, Denizlerin avukatı Halit Çelenk’in “İdam Gecesi Anıları” kitaplarındaki idam anlatılarıyla, Can Dündar’ın belgeselindeki ve Hatırla Sevgili dizisindeki idam sahnelerini yazınbilimsel bakış açısıyla karşılaştırmış. Bir idam sahnesinin görsel ve yazınsal olarak nasıl anlatıldığını, teknik farklar ve benzerlikleri ortaya koyarak araştırmış. Nesnel olmaya çalışmış ama gözyaşlarıyla karışmış olduğu belli çalışmanın.
Ödev yaklaşık iki saattir elimde. Dalıp dalıp gidiyorum.
İdam haberini duyduğumda yaşadığım büyük şoku anımsadım birden. Nedense onları asacaklarına hiç inanmamıştım. Üniversiteydim. Sabah haberi duyunca evden nasıl fırladığımı, nasıl da acımı paylaşacak insan aradığımı çok iyi anımsıyorum. Vapurda hüngür hüngür ağladığımı da. Karaköy’den Akademi’ye kadar nasıl koşa koşa gittiğimi...
Okula vardığımda taş gibiydi bedenim ve ruhum. Ağlamayacaktım. Ağladığımı da, “oh olsun” diye düşünen kimseye göstermeyecektim. İçimden öyle bir şey kopup gitmişti ki, sanırım o kopan şeyin boşluğu bugüne kadar da hiç bir şeyle doldurulamadı. Hayatımda karşılaştığım ilk büyük acıydı benim için. Yakın arkadaşım olmasa da, konuştuğum, karşı karşıya oturduğum, eylemlerde THKO’lu diğer arkadaşlarımla peşinden seve seve yürüdüğüm...
Tam kapının önünde Levin’le karşılaştım. Yanında Teknik Üniversite’den bir arkadaş vardı. Onların da gözleri kan çanağı gibiydi ama ağlamıyorlardı. Sımsıkı sarıldık birbirimize. Üçlü bir yumak gibiydik. Hiç konuşmadık. Üniversite’nin ön kapısından çıktık. Kabataş tarafındaki parka yürüdük. Balıkçı barınağına geldik. İçerde kimse yoktu. Boğazın akıntısına karşı direnen sandallardan birini çözdük. Teknikli arkadaşımız küreğe oturdu. Levin ön tarafta ben arkada, ortada kürek. Açıldık Boğaz’ın ortasına doğru. Sağdan soldan geçen gemiler bizi acı sirenlerle uyarıyorlar ama biz aldırmıyoruz. Boğaz’ın tam orta yerinde bıraktı kürekleri arkadaşımız. Sandalımız Boğaz’ın akıntısına kapılmış Kız Kulesi tarafına doğru hızla sürüklenirken üçümüz aynı anda bağıra bağıra ağlamaya başladık. Kendimizi tutamıyorduk. Belki de saatlerce süren hıçkırıklarımız vapur düdükleri arasında kayboldu gitti. Acımıza sadece martı çığlıkları eşlik etti.
Ödevi okurken yaşadım tekrar o anları. Sırtım buz kesti. Tıpkı tekrar sahile döndüğümüz andaki gibi ellerim ayaklarım buz oldu.
O günü, sandaldaki o saatleri hiç unutmadım. Bir geminin bizi altına almasından, bir dalganın sandalımızı devirmesinden hiç mi hiç korkmuyordum. Korku duygusu, Denizlerin idamıyla uçup gitmişti içimden sanki. Hiç bir şey umurumda değildi. Onlar ölüme gözlerini kırpmadan, dimdik, gülerek gitmişlerdi.
Bu üç idam, bir çok genç insanda olduğu gibi benim yaşamımda da bir dönüm noktası oldu. Yaşamımız boyunca taşıyacağımız korkunç bir kırılmaydı. Ben o yıllarda Moda’da babaannem ile yaşıyordum. Gece eve döndüğümde kendimi çok büyümüş hissettim. İçimde anlatılamaz bir sorumluluk duygusu yeşermişti. Çok şey yapabileceğime inanıyordum. İçimdeki kırılma, geleceğe yönelik umudumu güçlendirmişti.
Babaannemin evi çok büyük ve eski bir binaydı. Tahta döşemenin altına yerleşmiş hertürlü haşarat, fareler, karafatmalar, böcekler gece boyu ses yapar, beni uyutmazlardı. Uyuyamayınca da çocukluğumda ananemden dinlediğim bütün korkunç hikayeler birer hayalet, hortlak olup yatağımın etrafında dönmeye başlardı. Kısacası geceleri korkar, çoğu zaman babaannemin yatağına giderdim. O gece ilk kez korkmadım. “Sen, hayaletlerden böceklerden korkuyorsun. Onlar ölümden korkmadılar. Utan Berin!” diye söylendiğimi ve kendime kızdığımı çok iyi hatırlıyorum. Şimdi bile ne zaman bir şeyden korksam aklıma Denizler, Hüseyin ve Yusuf gelir, utanırım.
Onlar idam edilmeselerdi eğer, benim yaşlarımda olacaklardı. Belki çocukları, torunları olacaktı. Kimbilir belki de politik yaşamımızın içinde, hep birlikte halkların kardeşliği, barış ve demokrasi için mücadele ediyor olacaktık...
Aslında bence onlar mücadeleye devam ediyorlar. Bu yıl 1 Mayıs’ta ellerinde Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in portreleriyle kameraya doğru coşkuyla, heyecanla koşan gençleri görünce düşündüm bunu. Yaşıyorlar... Unutulmadılar unutulmayacaklar. Onları asanlar utançlarıyla gömülüp, sefil varlıklar olarak, tarih içinde adları bile anılmadan yok olup gidecekler. Oysa Denizler gençlerin elinde, aklında, yüreğinde bir efsane gibi hep yaşayacak.
Onları saygıyla ve hala dinmeyen bir yürek sızısı ile anıyorum.
Öğrencimin ödevinin son satırında Deniz’in babasına yazdığı mektuptan yaptığı alıntıdaki gibi, “Önemli olan uzun yaşamak değil, yaşadığın süre içinde çok şey yapabilmektir.”
(Berin Uyar. 6 Mayıs 2015)
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.03.2022
6.09.2020
10.01.2017
4.01.2016
2.01.2016
18.09.2016
7.02.2016
14.02.2016
15.01.2016
25.12.2015