Gülay GÖKTÜRK
Yeni yıl bilançosu
1.01.2013
4015
Adettir, her yılın son günü TV kameraları, toplumun önde gelen isimlerine ve "sokaktaki vatandaşa" yeni yıl için beklentilerini sorar.Onlar da alırlar sazı ellerine saymaya başlarlar: Şiddetin son bulması, bütün dünyada barışın kurulması, işsizliğin ortadan kalkması, ekonominin düze çıkarılması, yapısal değişikliklerin yapılması, çevrenin korunması...
İnsanların yöneticilerinden istedikleri her biri birbirinden kocaman ve birbirinden radikal yeni yıl beklentilerini dinledikçe aklıma şu soru gelir: Devletten bu kadar köklü değişiklikler bekleyen bu insanlar, kendi hayatlarında böyle bir radikalizmin yanına yanaşabiliyor mu?
Başkalarından radikal değişiklik istemek insanı radikal yapmaz. Aksine rahatlatıp gevşetir. İnsanlar, zaten değiştiremeyecekleri şeyleri bir kenara bırakıp kendi değiştirebileceklerine baksalardı dünya çok daha hızlı değişirdi.
Mesela, her Allah'ın günü elinde toz bezi ertesi gün yine oraya konacak olan tozlarla savaşa çıkan ev kadını, hayatından çok mu hoşnuttur da, evdeki koltukların yerini bile değiştirmeye cesaret edemeden yaşar gider? Yatağının başucundaki koca komodin yüzünden gardırobunun kapağının rahat açılmamasına ifrit olduğu halde yatak odasındaki eşyaların yerini bile kıpırdatamadan yıllar geçer.
Yılda 365 gün için için söylendiği halde, artık kazık kadar olan oğluna, "bundan sonra pantolonunu kendin ütüleyeceksin" deyivermez...
Son 10 yıldır hiç tatil yapmadan çalışan işkolik baba... Her yılbaşı verdiği, "artık daha çok tatil yapacağım" kararını neden uygulamadığı üzerinde daha çok düşünse... Yaptığı işi çok sevdiği için mi bu kadar çok çalışmaktadır, yoksa bir şeyden kaçmak için mi? "Daha çok kazanmak zorundayım" gerekçesi bir kaçamak mıdır sadece?
Yoksa asıl sebep çalışmak dışında başka hiçbir şey bilmemek, başarısızlık korkusuyla yeni şeyler denemekten korkmak, "acaba hayatta başka neler var" diye bakmaya cesaret edememek midir?
Bir zamanlar aşık olduğu erkek için işini-mesleğini, hobilerini, alışkanlıklarını bir kenara itip o erkeğin gölgesi gibi yaşamayı seçen kadın...
İçindeki boşluğun her gün biraz daha fazla büyüdüğünü; her geçen yıl kocasının daha fazla huyunun ona battığını; artık ağız şapırtısına, maç merakına, espri anlayışına, hatta bir zamanlar sevimli gelen maço tavırlarına dayanamaz olduğunu; içinde biriken öfkenin, onun her söylediğinin tersini söylemek şeklinde ortaya çıktığını fark ettiği halde, neden hiçbir çare düşünmeden dişini sıkıp yaşamaya devam eder?
Nefret ettiği bölümde okuyan üniversite öğrencisi! Daha 25'inde bile olmadığı halde kendini ömür boyu sevmeden çalışacağı bir mesleğe mahkum eden genç, bu korkaklığın anlamının bundan sonraki hayatını bir "katlanma" olarak yaşamak olduğunu bile bile neden şöyle bir silkinip sıfırdan başlamayı göze alamaz?
Sevdiği genç burnunun ucunda yaşarken, "toplum ne der" kaygısıyla ona ulaşmak için kılını bile kıpırdatamayan ve belki de mutlu olma şansını ilelebet kaçırmak üzere olan genç kız! Neden bir cesaret, "av ve avcı" rollerine meydan okumaz?
x x x
Devleti öyle kolay değiştiremezsiniz, iktidarı da, toplumu da...
Ama kendinizi değiştirebilirsiniz. Bu değişikliklerin çoğu para pul istemez. Sadece biraz cesur olmak ve "Ben gerçekte nasıl bir hayat istiyorum" diye sormak yeter...
Bugün yeni bir yılın ilk günü... Elinize bir kalem kağıt alın, ortadan ikiye bölün. Bir tarafa istemeden yaptıklarınızı, öbür tarafa da isteyip de yapamadıklarınızı yazın.
Sonra da şöyle alıcı gözle bakın bakalım, kimin hayatını yaşıyorsunuz?..
İnsanların yöneticilerinden istedikleri her biri birbirinden kocaman ve birbirinden radikal yeni yıl beklentilerini dinledikçe aklıma şu soru gelir: Devletten bu kadar köklü değişiklikler bekleyen bu insanlar, kendi hayatlarında böyle bir radikalizmin yanına yanaşabiliyor mu?
Başkalarından radikal değişiklik istemek insanı radikal yapmaz. Aksine rahatlatıp gevşetir. İnsanlar, zaten değiştiremeyecekleri şeyleri bir kenara bırakıp kendi değiştirebileceklerine baksalardı dünya çok daha hızlı değişirdi.
Mesela, her Allah'ın günü elinde toz bezi ertesi gün yine oraya konacak olan tozlarla savaşa çıkan ev kadını, hayatından çok mu hoşnuttur da, evdeki koltukların yerini bile değiştirmeye cesaret edemeden yaşar gider? Yatağının başucundaki koca komodin yüzünden gardırobunun kapağının rahat açılmamasına ifrit olduğu halde yatak odasındaki eşyaların yerini bile kıpırdatamadan yıllar geçer.
Yılda 365 gün için için söylendiği halde, artık kazık kadar olan oğluna, "bundan sonra pantolonunu kendin ütüleyeceksin" deyivermez...
Son 10 yıldır hiç tatil yapmadan çalışan işkolik baba... Her yılbaşı verdiği, "artık daha çok tatil yapacağım" kararını neden uygulamadığı üzerinde daha çok düşünse... Yaptığı işi çok sevdiği için mi bu kadar çok çalışmaktadır, yoksa bir şeyden kaçmak için mi? "Daha çok kazanmak zorundayım" gerekçesi bir kaçamak mıdır sadece?
Yoksa asıl sebep çalışmak dışında başka hiçbir şey bilmemek, başarısızlık korkusuyla yeni şeyler denemekten korkmak, "acaba hayatta başka neler var" diye bakmaya cesaret edememek midir?
Bir zamanlar aşık olduğu erkek için işini-mesleğini, hobilerini, alışkanlıklarını bir kenara itip o erkeğin gölgesi gibi yaşamayı seçen kadın...
İçindeki boşluğun her gün biraz daha fazla büyüdüğünü; her geçen yıl kocasının daha fazla huyunun ona battığını; artık ağız şapırtısına, maç merakına, espri anlayışına, hatta bir zamanlar sevimli gelen maço tavırlarına dayanamaz olduğunu; içinde biriken öfkenin, onun her söylediğinin tersini söylemek şeklinde ortaya çıktığını fark ettiği halde, neden hiçbir çare düşünmeden dişini sıkıp yaşamaya devam eder?
Nefret ettiği bölümde okuyan üniversite öğrencisi! Daha 25'inde bile olmadığı halde kendini ömür boyu sevmeden çalışacağı bir mesleğe mahkum eden genç, bu korkaklığın anlamının bundan sonraki hayatını bir "katlanma" olarak yaşamak olduğunu bile bile neden şöyle bir silkinip sıfırdan başlamayı göze alamaz?
Sevdiği genç burnunun ucunda yaşarken, "toplum ne der" kaygısıyla ona ulaşmak için kılını bile kıpırdatamayan ve belki de mutlu olma şansını ilelebet kaçırmak üzere olan genç kız! Neden bir cesaret, "av ve avcı" rollerine meydan okumaz?
x x x
Devleti öyle kolay değiştiremezsiniz, iktidarı da, toplumu da...
Ama kendinizi değiştirebilirsiniz. Bu değişikliklerin çoğu para pul istemez. Sadece biraz cesur olmak ve "Ben gerçekte nasıl bir hayat istiyorum" diye sormak yeter...
Bugün yeni bir yılın ilk günü... Elinize bir kalem kağıt alın, ortadan ikiye bölün. Bir tarafa istemeden yaptıklarınızı, öbür tarafa da isteyip de yapamadıklarınızı yazın.
Sonra da şöyle alıcı gözle bakın bakalım, kimin hayatını yaşıyorsunuz?..
Yorum Yap
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yorumlar (1)
- Başkanlık bu pespayeliği de ‘düzeltir’ mi?
10.01.2016 - Dokunulsun mu, dokunulmasın mı?
8.02.2016 - Yine aynı komisyon
3.02.2016 - 'Nişantaşı tepinirken ağlar Güneydoğu'
31.12.2015 - HDP kendisini kapattırmaya çalışıyor
29.12.2015 - Sadede gelelim
27.12.2015 - DTK çözüm hamlesi yapacakmış!
25.12.2015 - Washington-Moskova arasında
22.12.2015 - Kürt Paketi
21.12.2015 - Çözüm Masası’na dönülsün, diyenlere
18.12.2015
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
Adem Oğlu
Süper bir yazı ve yaklaşım olmuş Sayın Berat Özipek. Gerçekten tebrik ve teşekkür ediyorum. Kayıp nesil kervanına bir de ben ilave edeyim: Hasan Celal Güzel abimiz... Barış süreci mevzuunda maalesef o da "rahmetli" oldu. Tıpkı İsmet Özel, Sezai Karakoç ağabeylerimiz gibi. Ama biz onları da sadece söz olarak dinleriz ve geçmişlerini anarak rahmet okuruz, dua ederiz. vesselam.