Gülay GÖKTÜRK
Yeni yıl bilançosu
1.01.2013
4024
Adettir, her yılın son günü TV kameraları, toplumun önde gelen isimlerine ve "sokaktaki vatandaşa" yeni yıl için beklentilerini sorar.Onlar da alırlar sazı ellerine saymaya başlarlar: Şiddetin son bulması, bütün dünyada barışın kurulması, işsizliğin ortadan kalkması, ekonominin düze çıkarılması, yapısal değişikliklerin yapılması, çevrenin korunması...
İnsanların yöneticilerinden istedikleri her biri birbirinden kocaman ve birbirinden radikal yeni yıl beklentilerini dinledikçe aklıma şu soru gelir: Devletten bu kadar köklü değişiklikler bekleyen bu insanlar, kendi hayatlarında böyle bir radikalizmin yanına yanaşabiliyor mu?
Başkalarından radikal değişiklik istemek insanı radikal yapmaz. Aksine rahatlatıp gevşetir. İnsanlar, zaten değiştiremeyecekleri şeyleri bir kenara bırakıp kendi değiştirebileceklerine baksalardı dünya çok daha hızlı değişirdi.
Mesela, her Allah'ın günü elinde toz bezi ertesi gün yine oraya konacak olan tozlarla savaşa çıkan ev kadını, hayatından çok mu hoşnuttur da, evdeki koltukların yerini bile değiştirmeye cesaret edemeden yaşar gider? Yatağının başucundaki koca komodin yüzünden gardırobunun kapağının rahat açılmamasına ifrit olduğu halde yatak odasındaki eşyaların yerini bile kıpırdatamadan yıllar geçer.
Yılda 365 gün için için söylendiği halde, artık kazık kadar olan oğluna, "bundan sonra pantolonunu kendin ütüleyeceksin" deyivermez...
Son 10 yıldır hiç tatil yapmadan çalışan işkolik baba... Her yılbaşı verdiği, "artık daha çok tatil yapacağım" kararını neden uygulamadığı üzerinde daha çok düşünse... Yaptığı işi çok sevdiği için mi bu kadar çok çalışmaktadır, yoksa bir şeyden kaçmak için mi? "Daha çok kazanmak zorundayım" gerekçesi bir kaçamak mıdır sadece?
Yoksa asıl sebep çalışmak dışında başka hiçbir şey bilmemek, başarısızlık korkusuyla yeni şeyler denemekten korkmak, "acaba hayatta başka neler var" diye bakmaya cesaret edememek midir?
Bir zamanlar aşık olduğu erkek için işini-mesleğini, hobilerini, alışkanlıklarını bir kenara itip o erkeğin gölgesi gibi yaşamayı seçen kadın...
İçindeki boşluğun her gün biraz daha fazla büyüdüğünü; her geçen yıl kocasının daha fazla huyunun ona battığını; artık ağız şapırtısına, maç merakına, espri anlayışına, hatta bir zamanlar sevimli gelen maço tavırlarına dayanamaz olduğunu; içinde biriken öfkenin, onun her söylediğinin tersini söylemek şeklinde ortaya çıktığını fark ettiği halde, neden hiçbir çare düşünmeden dişini sıkıp yaşamaya devam eder?
Nefret ettiği bölümde okuyan üniversite öğrencisi! Daha 25'inde bile olmadığı halde kendini ömür boyu sevmeden çalışacağı bir mesleğe mahkum eden genç, bu korkaklığın anlamının bundan sonraki hayatını bir "katlanma" olarak yaşamak olduğunu bile bile neden şöyle bir silkinip sıfırdan başlamayı göze alamaz?
Sevdiği genç burnunun ucunda yaşarken, "toplum ne der" kaygısıyla ona ulaşmak için kılını bile kıpırdatamayan ve belki de mutlu olma şansını ilelebet kaçırmak üzere olan genç kız! Neden bir cesaret, "av ve avcı" rollerine meydan okumaz?
x x x
Devleti öyle kolay değiştiremezsiniz, iktidarı da, toplumu da...
Ama kendinizi değiştirebilirsiniz. Bu değişikliklerin çoğu para pul istemez. Sadece biraz cesur olmak ve "Ben gerçekte nasıl bir hayat istiyorum" diye sormak yeter...
Bugün yeni bir yılın ilk günü... Elinize bir kalem kağıt alın, ortadan ikiye bölün. Bir tarafa istemeden yaptıklarınızı, öbür tarafa da isteyip de yapamadıklarınızı yazın.
Sonra da şöyle alıcı gözle bakın bakalım, kimin hayatını yaşıyorsunuz?..
İnsanların yöneticilerinden istedikleri her biri birbirinden kocaman ve birbirinden radikal yeni yıl beklentilerini dinledikçe aklıma şu soru gelir: Devletten bu kadar köklü değişiklikler bekleyen bu insanlar, kendi hayatlarında böyle bir radikalizmin yanına yanaşabiliyor mu?
Başkalarından radikal değişiklik istemek insanı radikal yapmaz. Aksine rahatlatıp gevşetir. İnsanlar, zaten değiştiremeyecekleri şeyleri bir kenara bırakıp kendi değiştirebileceklerine baksalardı dünya çok daha hızlı değişirdi.
Mesela, her Allah'ın günü elinde toz bezi ertesi gün yine oraya konacak olan tozlarla savaşa çıkan ev kadını, hayatından çok mu hoşnuttur da, evdeki koltukların yerini bile değiştirmeye cesaret edemeden yaşar gider? Yatağının başucundaki koca komodin yüzünden gardırobunun kapağının rahat açılmamasına ifrit olduğu halde yatak odasındaki eşyaların yerini bile kıpırdatamadan yıllar geçer.
Yılda 365 gün için için söylendiği halde, artık kazık kadar olan oğluna, "bundan sonra pantolonunu kendin ütüleyeceksin" deyivermez...
Son 10 yıldır hiç tatil yapmadan çalışan işkolik baba... Her yılbaşı verdiği, "artık daha çok tatil yapacağım" kararını neden uygulamadığı üzerinde daha çok düşünse... Yaptığı işi çok sevdiği için mi bu kadar çok çalışmaktadır, yoksa bir şeyden kaçmak için mi? "Daha çok kazanmak zorundayım" gerekçesi bir kaçamak mıdır sadece?
Yoksa asıl sebep çalışmak dışında başka hiçbir şey bilmemek, başarısızlık korkusuyla yeni şeyler denemekten korkmak, "acaba hayatta başka neler var" diye bakmaya cesaret edememek midir?
Bir zamanlar aşık olduğu erkek için işini-mesleğini, hobilerini, alışkanlıklarını bir kenara itip o erkeğin gölgesi gibi yaşamayı seçen kadın...
İçindeki boşluğun her gün biraz daha fazla büyüdüğünü; her geçen yıl kocasının daha fazla huyunun ona battığını; artık ağız şapırtısına, maç merakına, espri anlayışına, hatta bir zamanlar sevimli gelen maço tavırlarına dayanamaz olduğunu; içinde biriken öfkenin, onun her söylediğinin tersini söylemek şeklinde ortaya çıktığını fark ettiği halde, neden hiçbir çare düşünmeden dişini sıkıp yaşamaya devam eder?
Nefret ettiği bölümde okuyan üniversite öğrencisi! Daha 25'inde bile olmadığı halde kendini ömür boyu sevmeden çalışacağı bir mesleğe mahkum eden genç, bu korkaklığın anlamının bundan sonraki hayatını bir "katlanma" olarak yaşamak olduğunu bile bile neden şöyle bir silkinip sıfırdan başlamayı göze alamaz?
Sevdiği genç burnunun ucunda yaşarken, "toplum ne der" kaygısıyla ona ulaşmak için kılını bile kıpırdatamayan ve belki de mutlu olma şansını ilelebet kaçırmak üzere olan genç kız! Neden bir cesaret, "av ve avcı" rollerine meydan okumaz?
x x x
Devleti öyle kolay değiştiremezsiniz, iktidarı da, toplumu da...
Ama kendinizi değiştirebilirsiniz. Bu değişikliklerin çoğu para pul istemez. Sadece biraz cesur olmak ve "Ben gerçekte nasıl bir hayat istiyorum" diye sormak yeter...
Bugün yeni bir yılın ilk günü... Elinize bir kalem kağıt alın, ortadan ikiye bölün. Bir tarafa istemeden yaptıklarınızı, öbür tarafa da isteyip de yapamadıklarınızı yazın.
Sonra da şöyle alıcı gözle bakın bakalım, kimin hayatını yaşıyorsunuz?..
Yorum Yap
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yorumlar (1)
- Başkanlık bu pespayeliği de ‘düzeltir’ mi?
10.01.2016 - Dokunulsun mu, dokunulmasın mı?
8.02.2016 - Yine aynı komisyon
3.02.2016 - 'Nişantaşı tepinirken ağlar Güneydoğu'
31.12.2015 - HDP kendisini kapattırmaya çalışıyor
29.12.2015 - Sadede gelelim
27.12.2015 - DTK çözüm hamlesi yapacakmış!
25.12.2015 - Washington-Moskova arasında
22.12.2015 - Kürt Paketi
21.12.2015 - Çözüm Masası’na dönülsün, diyenlere
18.12.2015
Yazarlar
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları










































































Adem Oğlu
Süper bir yazı ve yaklaşım olmuş Sayın Berat Özipek. Gerçekten tebrik ve teşekkür ediyorum. Kayıp nesil kervanına bir de ben ilave edeyim: Hasan Celal Güzel abimiz... Barış süreci mevzuunda maalesef o da "rahmetli" oldu. Tıpkı İsmet Özel, Sezai Karakoç ağabeylerimiz gibi. Ama biz onları da sadece söz olarak dinleriz ve geçmişlerini anarak rahmet okuruz, dua ederiz. vesselam.