Gülay GÖKTÜRK
Siyasetin kırmızı çizgilisi olmaz
4.02.2013
2939
Şu anda, PKK'nın tasfiye edilmesi ve mücadelenin tamamen siyaset platformuna aktarılması; icabında eski PKK'lıların da rahatça siyaset yapabilecekleri bir ortamın oluşturulması konusunda konsensüs sağlamış gibi görünüyoruz.
Ama ben bunun anlamını tam olarak idrak ettiğimizden kuşkuluyum.
Birçok insan ve çevre, Kürt meselesinin çözümünün siyaset platformuna aktarılması deyince, sadece bazı "masum" hak taleplerinin gündeme geleceğini; özerklik gibi, federasyon gibi, ayrı devlet kurma gibi "bölücü" fikirlerin ise siyaset platformu dışında kalacağını sanıyor -ki bu doğru değil.
Aslında yeni süreç, siyasetten ve demokrasiden ne anladığımızı ortaya çıkaracak çetin bir sınav getiriyor önümüze:
Şiddet ortadan kalktıktan sonra, Kürtlerin statüsüne ilişkin her türlü fikrin siyaset meydanında ortaya atılabileceği, tartışılabileceği ve eğer Kürt çoğunluğu tarafından destekleniyorsa uygulama alanına geçilebileceği konusunda anlaşıyor muyuz? Yoksa her politik çizgi kendine göre bir takım kırmızı çizgiler çizip bu alanlarda siyaset yapılmasını "gayrimeşru" ilan etme niyetinde mi?
Siyasi süreçlerin sonu belirsizdir
Demokrasiye inanıyorsak ve ortak yaşamanın ortaya çıkardığı çelişkilerin, farklılıklarımızdan kaynaklanan problemlerin ancak siyaset yoluyla çözülebileceğine güveniyorsak, demokratik siyasette kırmızı çizgi olamayacağını da anlamak zorundayız. Zira siyasi süreçler sonu baştan belli süreçler değil; tam tersine, sonu belirsiz süreçlerdir. Yani nereye kadar varacağı baştan söylenemez. Eğer sonu baştan belli süreçler olsalardı, demokratik siyaset dediğimiz şey bir aldatmacadan başka bir şey olmazdı. Zaten "demokraside risk almak" sözünün anlamı da budur. Hiçbir siyasi tartışmayı "Nasıl olsa benim dediğim olur" diye açamazsınız. Hiç bir siyasi adımı atarken, "Bu adımı atıyorum ama bundan sonraki adımlara izin vermem" diyemezsiniz. Hangi süreç nereye kadar gidecek, hangi yola girilecek ve bu yolda kaç adım atılacak, bütün bunlar ancak ve ancak demokratik siyasetin kuralları tarafından belirlenir. Siyasi liderler, kendi görüşleri doğrultusunda bu süreçleri yönlendirmeye çalışırlar elbette. Ama kırmızı çizgilerle önünü kesemezler.
Daha somut olarak konuşacak olursak;
Şiddetin son bulması ve Kürt meselesinin siyaset platformunda çözümü konusunda anlaşıyorsak; önümüzdeki dönemde, çeşitli özerklik formüllerinin, federatif yapı taleplerinin ve hatta ayrı devlet programlarının siyaset gündemine gelmesini de normal karşılamak gerekir. Bütün bu projeler siyaset meydanında rekabete girecek, kimisi güçlü kimisi son derece cılız toplumsal desteklere sahip olacak. Ve elbette, güçlü destek bulan projelerin hayata geçirilmesinin yolu yordamı tartışılacak.
Bu ihtimallerin, büyük çoğunluğun tüylerini diken diken ettiğinin farkındayım. Ama siyasi çözümün tereyağından kıl çeker gibi gerçekleşeceğini kim söyledi ki?
"Bölücübaşı" diye diye...
Aslında biz bu konudaki hatayı ta baştan yaptık. PKK'yı "bölücü terör örgütü", Öcalan'ı da "bölücübaşı" olarak nitelemek; vurguyu teröre değil, bölücülüğe yapmaktı asıl hata. Oysa bölünmeyi savunmak da diğer fikirler gibi fikirdir. Evet, bugünkü Anayasa'ya aykırı bir fikirdir, ama yine de fikirdir. Yeter ki, terör yoluyla gerçekleştirilmeye kalkışılmasın. Bugün dünyada geçerli olan düşünce özgürlüğü normlarına göre PKK'nın suçu, bölünmeyi savunması değil, bunu terör yoluyla gerçekleştirmeye çalışmasıdır.
Şimdi karşı karşıya geldiğimiz durumda zorlanmanın sebebi de bu: Bölünmeyi savunmak hep suçların en büyüğü olarak algılandığı için, bölücü terörün terör kısmı sona erse de bölücülüğün meşru bir siyasi çizgi olarak süreceğini havsalamız almıyor
.
Birçok insan ve çevre, Kürt meselesinin çözümünün siyaset platformuna aktarılması deyince, sadece bazı "masum" hak taleplerinin gündeme geleceğini; özerklik gibi, federasyon gibi, ayrı devlet kurma gibi "bölücü" fikirlerin ise siyaset platformu dışında kalacağını sanıyor -ki bu doğru değil.
Aslında yeni süreç, siyasetten ve demokrasiden ne anladığımızı ortaya çıkaracak çetin bir sınav getiriyor önümüze:
Şiddet ortadan kalktıktan sonra, Kürtlerin statüsüne ilişkin her türlü fikrin siyaset meydanında ortaya atılabileceği, tartışılabileceği ve eğer Kürt çoğunluğu tarafından destekleniyorsa uygulama alanına geçilebileceği konusunda anlaşıyor muyuz? Yoksa her politik çizgi kendine göre bir takım kırmızı çizgiler çizip bu alanlarda siyaset yapılmasını "gayrimeşru" ilan etme niyetinde mi?
Siyasi süreçlerin sonu belirsizdir
Demokrasiye inanıyorsak ve ortak yaşamanın ortaya çıkardığı çelişkilerin, farklılıklarımızdan kaynaklanan problemlerin ancak siyaset yoluyla çözülebileceğine güveniyorsak, demokratik siyasette kırmızı çizgi olamayacağını da anlamak zorundayız. Zira siyasi süreçler sonu baştan belli süreçler değil; tam tersine, sonu belirsiz süreçlerdir. Yani nereye kadar varacağı baştan söylenemez. Eğer sonu baştan belli süreçler olsalardı, demokratik siyaset dediğimiz şey bir aldatmacadan başka bir şey olmazdı. Zaten "demokraside risk almak" sözünün anlamı da budur. Hiçbir siyasi tartışmayı "Nasıl olsa benim dediğim olur" diye açamazsınız. Hiç bir siyasi adımı atarken, "Bu adımı atıyorum ama bundan sonraki adımlara izin vermem" diyemezsiniz. Hangi süreç nereye kadar gidecek, hangi yola girilecek ve bu yolda kaç adım atılacak, bütün bunlar ancak ve ancak demokratik siyasetin kuralları tarafından belirlenir. Siyasi liderler, kendi görüşleri doğrultusunda bu süreçleri yönlendirmeye çalışırlar elbette. Ama kırmızı çizgilerle önünü kesemezler.
Daha somut olarak konuşacak olursak;
Şiddetin son bulması ve Kürt meselesinin siyaset platformunda çözümü konusunda anlaşıyorsak; önümüzdeki dönemde, çeşitli özerklik formüllerinin, federatif yapı taleplerinin ve hatta ayrı devlet programlarının siyaset gündemine gelmesini de normal karşılamak gerekir. Bütün bu projeler siyaset meydanında rekabete girecek, kimisi güçlü kimisi son derece cılız toplumsal desteklere sahip olacak. Ve elbette, güçlü destek bulan projelerin hayata geçirilmesinin yolu yordamı tartışılacak.
Bu ihtimallerin, büyük çoğunluğun tüylerini diken diken ettiğinin farkındayım. Ama siyasi çözümün tereyağından kıl çeker gibi gerçekleşeceğini kim söyledi ki?
"Bölücübaşı" diye diye...
Aslında biz bu konudaki hatayı ta baştan yaptık. PKK'yı "bölücü terör örgütü", Öcalan'ı da "bölücübaşı" olarak nitelemek; vurguyu teröre değil, bölücülüğe yapmaktı asıl hata. Oysa bölünmeyi savunmak da diğer fikirler gibi fikirdir. Evet, bugünkü Anayasa'ya aykırı bir fikirdir, ama yine de fikirdir. Yeter ki, terör yoluyla gerçekleştirilmeye kalkışılmasın. Bugün dünyada geçerli olan düşünce özgürlüğü normlarına göre PKK'nın suçu, bölünmeyi savunması değil, bunu terör yoluyla gerçekleştirmeye çalışmasıdır.
Şimdi karşı karşıya geldiğimiz durumda zorlanmanın sebebi de bu: Bölünmeyi savunmak hep suçların en büyüğü olarak algılandığı için, bölücü terörün terör kısmı sona erse de bölücülüğün meşru bir siyasi çizgi olarak süreceğini havsalamız almıyor
.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları










































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.01.2016
8.02.2016
3.02.2016
31.12.2015
29.12.2015
27.12.2015
25.12.2015
22.12.2015
21.12.2015
18.12.2015