Gülay GÖKTÜRK
Doğacak güneşe "doğ" demek
27.02.2013
2929
Doğru olan, İmralı görüşmeleriyle yeni anayasa yapım sürecinin aynı döneme denk gelmemesi, anayasanın şimdiye kadar bitirilmiş olmasıydı.
Eğer öyle olsaydı, şimdi bazı BDP ya da PKK sözcülerinin çıkıp, AK Parti'nin zaten uzun süredir savunduğu ve artık gerçekleştirmek üzere olduğu kimi anayasal reformları"Öcalan'ın talepleri" gibi ortaya koyması; "Sayın Öcalan anayasadaki vatandaşlık tanımının şöyle olmasını, yerel yönetimlerin yetkilerinin böyle olmasını istiyor"diye konuşması da mümkün olmayacaktı. Öcalan'la görüşmeye giden BDP heyetinde Anayasa Komisyonu'ndan iki kişinin olmasına özel anlamlar atfedilmeyecek; sanki bu kişiler oraya Öcalan'la birlikte anayasa yazmaya gidiyorlarmış gibi bir hava yaratılamayacaktı.
Her neyse, doğacak güneşe "doğ" demek kendilerini iyi hissetmelerini sağlayacaksa, varsın desinler, biz bu üslubu da susarak geçiştirebiliriz.
Ama bizim bir şeyi aklımızdan çıkarmamamız lazım: Biz bu anayasayı kendimiz için; daha demokratik bir Türkiye için, Kürtler ve Türkler arasındaki gönüllü beraberliği pekiştirmek için yapıyoruz. Bu ülkede Anayasa'nın 66. Maddesi'nin değiştirilip hiçbir etnisiteye atıf yapmayan yeni bir vatandaşlık tanımının getirilmesi için yürütülen demokratik mücadelenin on yıllara dayanan bir geçmişi var.
"Genel yetkili ve görevli mahalli idareler"
Aynı şey, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için de öyle... Mahalli idareleri gerçek manada özerk ve demokratik kurumlara dönüştürmek için yapılan çalışmalar da uzun yıllara dayanıyor. Yeni anayasa meselesi ne zaman gündeme gelse, üzerinde hemfikir olunan temel meselelerden biri hep,1960 yılında, yani bundan yarım yüzyıl önce çizilen idari yapının bugünkü Türkiye'nin ihtiyaçlarına cevap vermediği, Türkiye'nin böylesine merkeziyetçi bir idari yapıyla artık yönetilemeyeceği oldu.
Ama sadece bu kadar değil... Yerel yönetim reformuyla bir yandan zaten bütün illerin ihtiyacı olarak dayatan yerinden yönetimin güçlendirilmesi hedeflenirken, Kürt nüfusun yaşadığı bölgede bu genel faydanın yanı sıra bir başka fayda daha amaçlandı hep: Tarihi olarak hep özerk bir yapıya sahip olmuş olan bu bölgede Kürtler'in kendi bölgelerinin yönetimine daha fazla katılmalarına olanak vererek, artık ayrılamaz hale gelen iki halkın üniter bir yapı içinde gönüllü bir biçimde birlikte yaşamaya devam etmesinin zeminini yaratmak...
Yıllarca şunu tartıştık: İdari teşkilatın yeniden yapılandırılmasında merkez yönetim mi yerinden yönetim mi"genel yetkili ve görevli" olacak? Yani merkezi yönetimin görevleri sınırlı olarak sayılıp, "sayılmayanlar yerel yönetimlerce yerine getirilir" yaklaşımı mı benimsenecek; yoksa yerel yönetimlerin görevleri sayılıp, kalanların merkezi yönetim tarafından yerine getirilmesi yaklaşımı mı?.. Eğer kamu hizmetlerinin sunumunda yerinden yönetim ilkesine ağırlık vereceksek, "genel yetkili ve görevli" olanın yerel yönetimler olması gerekir dedik... 2003'te AK Parti Hükümeti tarafından hazırlanan Yerel Yönetim Reformu tasarısı adalet, savunma, güvenlik, dış ilişkiler, maliye, Hazine, sosyal güvenlik dışındaki alanların yerel yönetimlere bırakılmasını öngörüyordu.
Ve bütün bunlar olurken Öcalan "Demokratik özerklik" lafını henüz icat etmemişti.
Demek istediğim, bütün bu reformlar PKK diye bir örgüt hiç kurulmasa da, Öcalan diye biri doğmuş olmasa da yapılması gereken reformlardı. Büyük ihtimalle onlar olmasa, daha erken bir tarihte yapılmış olacaktı...
Her neyse, doğacak güneşe "doğ" demek kendilerini iyi hissetmelerini sağlayacaksa, varsın desinler, biz bu üslubu da susarak geçiştirebiliriz.
Ama bizim bir şeyi aklımızdan çıkarmamamız lazım: Biz bu anayasayı kendimiz için; daha demokratik bir Türkiye için, Kürtler ve Türkler arasındaki gönüllü beraberliği pekiştirmek için yapıyoruz. Bu ülkede Anayasa'nın 66. Maddesi'nin değiştirilip hiçbir etnisiteye atıf yapmayan yeni bir vatandaşlık tanımının getirilmesi için yürütülen demokratik mücadelenin on yıllara dayanan bir geçmişi var.
"Genel yetkili ve görevli mahalli idareler"
Aynı şey, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için de öyle... Mahalli idareleri gerçek manada özerk ve demokratik kurumlara dönüştürmek için yapılan çalışmalar da uzun yıllara dayanıyor. Yeni anayasa meselesi ne zaman gündeme gelse, üzerinde hemfikir olunan temel meselelerden biri hep,1960 yılında, yani bundan yarım yüzyıl önce çizilen idari yapının bugünkü Türkiye'nin ihtiyaçlarına cevap vermediği, Türkiye'nin böylesine merkeziyetçi bir idari yapıyla artık yönetilemeyeceği oldu.
Ama sadece bu kadar değil... Yerel yönetim reformuyla bir yandan zaten bütün illerin ihtiyacı olarak dayatan yerinden yönetimin güçlendirilmesi hedeflenirken, Kürt nüfusun yaşadığı bölgede bu genel faydanın yanı sıra bir başka fayda daha amaçlandı hep: Tarihi olarak hep özerk bir yapıya sahip olmuş olan bu bölgede Kürtler'in kendi bölgelerinin yönetimine daha fazla katılmalarına olanak vererek, artık ayrılamaz hale gelen iki halkın üniter bir yapı içinde gönüllü bir biçimde birlikte yaşamaya devam etmesinin zeminini yaratmak...
Yıllarca şunu tartıştık: İdari teşkilatın yeniden yapılandırılmasında merkez yönetim mi yerinden yönetim mi"genel yetkili ve görevli" olacak? Yani merkezi yönetimin görevleri sınırlı olarak sayılıp, "sayılmayanlar yerel yönetimlerce yerine getirilir" yaklaşımı mı benimsenecek; yoksa yerel yönetimlerin görevleri sayılıp, kalanların merkezi yönetim tarafından yerine getirilmesi yaklaşımı mı?.. Eğer kamu hizmetlerinin sunumunda yerinden yönetim ilkesine ağırlık vereceksek, "genel yetkili ve görevli" olanın yerel yönetimler olması gerekir dedik... 2003'te AK Parti Hükümeti tarafından hazırlanan Yerel Yönetim Reformu tasarısı adalet, savunma, güvenlik, dış ilişkiler, maliye, Hazine, sosyal güvenlik dışındaki alanların yerel yönetimlere bırakılmasını öngörüyordu.
Ve bütün bunlar olurken Öcalan "Demokratik özerklik" lafını henüz icat etmemişti.
Demek istediğim, bütün bu reformlar PKK diye bir örgüt hiç kurulmasa da, Öcalan diye biri doğmuş olmasa da yapılması gereken reformlardı. Büyük ihtimalle onlar olmasa, daha erken bir tarihte yapılmış olacaktı...
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.01.2016
8.02.2016
3.02.2016
31.12.2015
29.12.2015
27.12.2015
25.12.2015
22.12.2015
21.12.2015
18.12.2015