Gülay GÖKTÜRK
Doğacak güneşe "doğ" demek
27.02.2013
2927
Doğru olan, İmralı görüşmeleriyle yeni anayasa yapım sürecinin aynı döneme denk gelmemesi, anayasanın şimdiye kadar bitirilmiş olmasıydı.
Eğer öyle olsaydı, şimdi bazı BDP ya da PKK sözcülerinin çıkıp, AK Parti'nin zaten uzun süredir savunduğu ve artık gerçekleştirmek üzere olduğu kimi anayasal reformları"Öcalan'ın talepleri" gibi ortaya koyması; "Sayın Öcalan anayasadaki vatandaşlık tanımının şöyle olmasını, yerel yönetimlerin yetkilerinin böyle olmasını istiyor"diye konuşması da mümkün olmayacaktı. Öcalan'la görüşmeye giden BDP heyetinde Anayasa Komisyonu'ndan iki kişinin olmasına özel anlamlar atfedilmeyecek; sanki bu kişiler oraya Öcalan'la birlikte anayasa yazmaya gidiyorlarmış gibi bir hava yaratılamayacaktı.
Her neyse, doğacak güneşe "doğ" demek kendilerini iyi hissetmelerini sağlayacaksa, varsın desinler, biz bu üslubu da susarak geçiştirebiliriz.
Ama bizim bir şeyi aklımızdan çıkarmamamız lazım: Biz bu anayasayı kendimiz için; daha demokratik bir Türkiye için, Kürtler ve Türkler arasındaki gönüllü beraberliği pekiştirmek için yapıyoruz. Bu ülkede Anayasa'nın 66. Maddesi'nin değiştirilip hiçbir etnisiteye atıf yapmayan yeni bir vatandaşlık tanımının getirilmesi için yürütülen demokratik mücadelenin on yıllara dayanan bir geçmişi var.
"Genel yetkili ve görevli mahalli idareler"
Aynı şey, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için de öyle... Mahalli idareleri gerçek manada özerk ve demokratik kurumlara dönüştürmek için yapılan çalışmalar da uzun yıllara dayanıyor. Yeni anayasa meselesi ne zaman gündeme gelse, üzerinde hemfikir olunan temel meselelerden biri hep,1960 yılında, yani bundan yarım yüzyıl önce çizilen idari yapının bugünkü Türkiye'nin ihtiyaçlarına cevap vermediği, Türkiye'nin böylesine merkeziyetçi bir idari yapıyla artık yönetilemeyeceği oldu.
Ama sadece bu kadar değil... Yerel yönetim reformuyla bir yandan zaten bütün illerin ihtiyacı olarak dayatan yerinden yönetimin güçlendirilmesi hedeflenirken, Kürt nüfusun yaşadığı bölgede bu genel faydanın yanı sıra bir başka fayda daha amaçlandı hep: Tarihi olarak hep özerk bir yapıya sahip olmuş olan bu bölgede Kürtler'in kendi bölgelerinin yönetimine daha fazla katılmalarına olanak vererek, artık ayrılamaz hale gelen iki halkın üniter bir yapı içinde gönüllü bir biçimde birlikte yaşamaya devam etmesinin zeminini yaratmak...
Yıllarca şunu tartıştık: İdari teşkilatın yeniden yapılandırılmasında merkez yönetim mi yerinden yönetim mi"genel yetkili ve görevli" olacak? Yani merkezi yönetimin görevleri sınırlı olarak sayılıp, "sayılmayanlar yerel yönetimlerce yerine getirilir" yaklaşımı mı benimsenecek; yoksa yerel yönetimlerin görevleri sayılıp, kalanların merkezi yönetim tarafından yerine getirilmesi yaklaşımı mı?.. Eğer kamu hizmetlerinin sunumunda yerinden yönetim ilkesine ağırlık vereceksek, "genel yetkili ve görevli" olanın yerel yönetimler olması gerekir dedik... 2003'te AK Parti Hükümeti tarafından hazırlanan Yerel Yönetim Reformu tasarısı adalet, savunma, güvenlik, dış ilişkiler, maliye, Hazine, sosyal güvenlik dışındaki alanların yerel yönetimlere bırakılmasını öngörüyordu.
Ve bütün bunlar olurken Öcalan "Demokratik özerklik" lafını henüz icat etmemişti.
Demek istediğim, bütün bu reformlar PKK diye bir örgüt hiç kurulmasa da, Öcalan diye biri doğmuş olmasa da yapılması gereken reformlardı. Büyük ihtimalle onlar olmasa, daha erken bir tarihte yapılmış olacaktı...
Her neyse, doğacak güneşe "doğ" demek kendilerini iyi hissetmelerini sağlayacaksa, varsın desinler, biz bu üslubu da susarak geçiştirebiliriz.
Ama bizim bir şeyi aklımızdan çıkarmamamız lazım: Biz bu anayasayı kendimiz için; daha demokratik bir Türkiye için, Kürtler ve Türkler arasındaki gönüllü beraberliği pekiştirmek için yapıyoruz. Bu ülkede Anayasa'nın 66. Maddesi'nin değiştirilip hiçbir etnisiteye atıf yapmayan yeni bir vatandaşlık tanımının getirilmesi için yürütülen demokratik mücadelenin on yıllara dayanan bir geçmişi var.
"Genel yetkili ve görevli mahalli idareler"
Aynı şey, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi için de öyle... Mahalli idareleri gerçek manada özerk ve demokratik kurumlara dönüştürmek için yapılan çalışmalar da uzun yıllara dayanıyor. Yeni anayasa meselesi ne zaman gündeme gelse, üzerinde hemfikir olunan temel meselelerden biri hep,1960 yılında, yani bundan yarım yüzyıl önce çizilen idari yapının bugünkü Türkiye'nin ihtiyaçlarına cevap vermediği, Türkiye'nin böylesine merkeziyetçi bir idari yapıyla artık yönetilemeyeceği oldu.
Ama sadece bu kadar değil... Yerel yönetim reformuyla bir yandan zaten bütün illerin ihtiyacı olarak dayatan yerinden yönetimin güçlendirilmesi hedeflenirken, Kürt nüfusun yaşadığı bölgede bu genel faydanın yanı sıra bir başka fayda daha amaçlandı hep: Tarihi olarak hep özerk bir yapıya sahip olmuş olan bu bölgede Kürtler'in kendi bölgelerinin yönetimine daha fazla katılmalarına olanak vererek, artık ayrılamaz hale gelen iki halkın üniter bir yapı içinde gönüllü bir biçimde birlikte yaşamaya devam etmesinin zeminini yaratmak...
Yıllarca şunu tartıştık: İdari teşkilatın yeniden yapılandırılmasında merkez yönetim mi yerinden yönetim mi"genel yetkili ve görevli" olacak? Yani merkezi yönetimin görevleri sınırlı olarak sayılıp, "sayılmayanlar yerel yönetimlerce yerine getirilir" yaklaşımı mı benimsenecek; yoksa yerel yönetimlerin görevleri sayılıp, kalanların merkezi yönetim tarafından yerine getirilmesi yaklaşımı mı?.. Eğer kamu hizmetlerinin sunumunda yerinden yönetim ilkesine ağırlık vereceksek, "genel yetkili ve görevli" olanın yerel yönetimler olması gerekir dedik... 2003'te AK Parti Hükümeti tarafından hazırlanan Yerel Yönetim Reformu tasarısı adalet, savunma, güvenlik, dış ilişkiler, maliye, Hazine, sosyal güvenlik dışındaki alanların yerel yönetimlere bırakılmasını öngörüyordu.
Ve bütün bunlar olurken Öcalan "Demokratik özerklik" lafını henüz icat etmemişti.
Demek istediğim, bütün bu reformlar PKK diye bir örgüt hiç kurulmasa da, Öcalan diye biri doğmuş olmasa da yapılması gereken reformlardı. Büyük ihtimalle onlar olmasa, daha erken bir tarihte yapılmış olacaktı...
Yazarlar
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.01.2016
8.02.2016
3.02.2016
31.12.2015
29.12.2015
27.12.2015
25.12.2015
22.12.2015
21.12.2015
18.12.2015