Hakan AKSAY
Selahattin Demirtaş tam bir kâbus.
İnsanı binlerce kilometre uzaktan bile huzursuz edebiliyor.
Bakın, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ta Çin’e gitti; kâbus onu orada bile rahat bırakmadı.
Erdoğan, HDP Eş Genel Başkanı’nın “Suruç'u Saray'a bağlı gladyo yaptı” iddiasına çok sinirlendi.
Önce sakin olmaya çalışarak şöyle dedi:
“Bu, aslı astarı olmayan, kusura bakmayın, biraz ağır olacak, terbiyesizce bir ifadedir.” (Ne nezaket! Ağır konuşarak“terbiyesizce” diyecek olan kaç tane devlet adamı bunun için önceden özür diliyor, Allah aşkına!)
Devamla sözlerinin özür dilemeden de söylenebilecek “daha hafif” bölümlerine geçti:
“Bir defa cumhurbaşkanlığı makamının bu tür densizliklere, alçaklıklara düşmeyecek kadar yüksek bir makam olduğunu özellikle ifade etmek isterim.
E zaten abisi malum, dağda yetişmiş, dağda bugüne kadar gelmiş olan bir kişi. Kendisi de fırsatı bulduğunda herhalde oraya koşar. Zaten zaman zaman talimatları oradan alan tipler bunlar.”
Bu sözlerin, tam da bazı gazetelerde çıkan Selahattin Demirtaş’ın abisinin operasyonlar sırasında yaralandığı yolundaki iddialarla aynı zamana denk düşmesini bir kenara bırakalım.
Bir lideri eleştirirken yakın akrabasını aşağılayarak yol alma çabasının, “kusura bakmayın, biraz ağır olacak” ama çok nezaketli bir yöntem olmadığı üzerinde de durmayalım.
Nurettin Demirtaş’ın yıllarca “ova”da siyaset yapmış olmasını, DTP’nin başkanlığına seçilmesini ve yine herhalde “dağ” sayılmaması gereken devlet hapishanesi koşullarında 11 yıl yaşadığını da şimdilik sorgulamayalım.
Başka bir şeyi mercek altına alalım.

Selo fırsat bulup dağa koşsa...
Erdoğan’ın sinirli cevabında bir cümle özellikle önemli bence:
“Kendisi de fırsatı bulduğunda herhalde oraya koşar.”
Yani?
Erdoğan, kendisini “başkan yaptırmayan” Demirtaş’ın “dağa çıkabileceği” tahminini dile getiriyor.
Tahmin mi?..
Yoksa arzu mu?..
Önce Cumhurbaşkanı, HDP yöneticilerinin dokunulmazlık zırhından arındırılıp “bedel ödetilmesini” talep ediyor.
Sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı “Anayasa’nın siyasi partilerle ilgili maddelerine aykırılık” gerekçesiyle HDP hakkında inceleme başlatıyor.
Ardından Demirtaş’la ilgili olarak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “halkın bir kısmını diğer bir kısmına karşı silahlandırarak tahrik etmek” iddiasıyla soruşturmaya giriştiği ve dava açılırsa 24 yıla kadar hapis cezası istenebileceği haberleri çıkıyor.
Ve Cumhurbaşkanı böyle bir cümle kurabiliyor:
“(Demirtaş) fırsatı bulduğunda herhalde oraya (dağa) koşar.”
Demirtaş neden dağa çıksın?
“Seni başkan yaptırmayacağız” dediği ve dediğini yaptığı için mi?
Bu gerçekten de büyük bir “suç” olsa gerek!..
Sanki bu korkunç suçu asla affedemeyecek olan Sultanımız, onu ülkeden kovup askerî uçakların hedefi altındaki Kandil’e göndermek ister gibi.
“Defol köyümden!”
Apo sussa, hiç konuşmasa...
Yukarıdaki son cümle elbette Erdoğan’a ait değil.
Şener Şen’e ait; daha doğrusu Maho Ağa’ya...
Kibar Feyzo (bu isimle 1978’de çekilen ünlü filmi hatırlıyor musunuz, hani başrolde Kemal Sunal oynuyordu?), Ağa’yı çok kızdıracak bir iş yapmıştır.
“Suç” affedilecek türden değildir.
Ağa’ya sormadan köy meydanında ücretli tuvalet açmıştır.
Zaten başka “suç”ları da vardır Kibar Feyzo’nun.
Askerden döndükten sonra Ağa’nın adamı Bilo’nun da almak istediği Gülo’ya talip olmuş, ama başlık parası engeline takılmıştır. Şehirde çalışıp döndükten sonra köylülere artık şehirlerde ağalık düzeninin olmadığını, başlık parasının kalktığını falan anlatarak ağaya karşı halkı bilinçlendirmiştir. (Filmin bir yerinde Maho Ağa, köylüleri azarlarken, dönemin TCK’sının antikomünist yasalarına atıfta bulunur gibi "Ula şurada 141-142 başsınız!" ifadesini kullanır.)
Dahası bir ara Kibar Feyzo “marabaların asla yapamayacağı” bir şeyi yapmış, Maho Ağa’nın kafasındakinin aynısı bir fötr şapka takmayı denemiştir.
Ve şimdi de bu tuvalet meselesi bardağı taşıracak cinstendir.
Maho Ağa da affetmez ve hemen Başb..., pardon, ayak işlerini yapan Bilo’ya tuvaleti yıkmasını emreder.
O arada Kibar Feyzo’ya şöyle bağırır:
“Defol köyümden! Hemen terk et torpağımı!”
Şimdi siz dilerseniz bu ve benzeri “tip”leri uyarlayın günümüze ve ülkemize.
Mesela, Maho Ağa, Selo diye bir delikanlıyı kovsun köyden, o da tutup dağlara çıksın...
Yanlarına Gülo’yu, Sakine Kadın’ı, Hacı Hüso’yu ve Zülfo’yu da koyun.
İsterseniz yeni kahramanlar da ekleyin filmimize.
Söz gelimi, biri Maho Ağa’nın hapiste tutup kimseyle görüştürmediği Apo olsun...
Bu Apo hakkında hep Maho Ağa’nın dediklerini savunduğu, Selo’ya ve “dağdakiler”e göre çok daha “mantıklı” fikirleri olduğu haberleri yayılsın; hatta Selo’yla arkadaşlarını “yakalasa sopayla döveceği” söylentisi çıkarılsın.
Ama Apo hep sussun, hiç konuş(turul)masın...

‘Aga pohunun üzerine poh olur mu!’
Biliyor musunuz, Türkiye tüm istikrarsızlıklarının içinde aslında pek bir istikrarlı bir ülke...
Mesela, Aziz Nesin tutar 54 yıl önce Zübük diye bir roman yazar (o da 1980’de yine Kemal Sunal’lı unutulmaz bir film olmuştu).
Zübük, yalancı, hırsız, rüşvetçi bir siyasetçi modelidir; kaç yıl geçerse geçsin, Türkiye’nin aynasını o “tip”te bulabilirsiniz.
Kibar Feyzo da, Maho Ağa da, Bilo da, hepsi neredeyse dokunabileceğimiz kadar canlıdırlar, geçen onca yıla karşın.
Türkiye bu açıdan pek “mert”tir, değişmez!..
Ha, bu arada, az önce size Kibar Feyzo’nun affedilmez hatasını tam olarak doğru söylemedim; ayıp olur mu acaba diyerek biraz çekindim.
Ama aramızda yabancı yok, söyleyeceğim:
Kibar Feyzo’nun “asıl suçu” köyde ücretli tuvalet yapmak değildir (kendisi bunun Ağa’nın tepkisini çekebileceğini öngörerek tuvaletin üzerindeki “Büyük: 50, Küçük: 25” yazan tabelanın altına son anda tebeşirle ek yapar: “Agaya beleş”. Ama mesele o değildir ki!).
Tuvaleti gören Maho Ağa’nın yüzünde beliren şaşkınlık ve hiddetin anlamını, az sonra yine onun sözlerinin yardımıyla anlayabiliriz:
“Hiç aklınız da yok sizin! Yahu, şimdi ben girip s...cağım. Sonra siz gelip benim pohumun üzerine s...caksınız, öyle mi? Ula, aga pohunun üzerine poh olur mu la!”
Velhasıl, bence Türkiye’de birçok gerçek hiç değişmiyor, sizce de öyle değil mi?..
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları







































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
17.07.2025
26.06.2025
22.06.2025
11.05.2025
10.05.2025
13.04.2025
29.03.2025
20.03.2025
6.03.2025