Hasan Bülent KAHRAMAN
Kılıçdaroğlu’nun şimdi ‘butlan’ tehlikesiyle karşı karşıya olan ve katıldığı son kurultay hakkında, bazı çağrılara rağmen ne diyeceğini, 15 Haziran’da 100. yaşına giren Attila İlhan’dan bir deyişle söyleyeyim, ‘ben bilmem, siz hiç bilmezsiniz’ ama bir gerçek çeki taşı gibi ortada duruyor, öyle veya böyle CHP de CHP’nin bir önceki Genel Başkanı da çok ciddi sorunlarla karşı karşıyadır.
Kılıçdaroğlu’nun ne yapması gerektiğini artık sağı sultan dahi duydu. Eğer kurultay iptal edilirse ve görev eski tabiriyle Kılıçdaroğlu’na terettüp ederse, ortaya çıkıp, o konumunu vekaleten mevcut başkan Özel’e devretmeli, en kısa yasal süre içinde de bir daha aday olmayacağını belirterek kurultayın yapılmasını sağlamalıdır. İnsanlar her zaman doğrudan kazanmazlar, bazen de çekilerek, kaybederek kazanırlar. Herhalde o koşullarda Kılıçdaroğlu’nun CHP tarihine bugünkünden bambaşka bir şekilde geçeceği malumdur hatta muhakkaktır.
İşin o kısmı da beni ilgilendiriyor herkes gibi ama asıl başka bir noktaya gelmek istiyorum: siyaset ve nesil meselesi. Kılıçdaroğlu’nun yapacağı veya yapmayacağı hamle CHP içindeki kuşak dönüşümüyle doğrudan ilgilidir.
* * *
Bu sitede kısa süre önce başka bir mecrada yayınladığım, 27 Mayıs hakkındaki yazımda, bugüne değin üstünde pek fazla durulmayan bir konuya değindim. 27 Mayıs’ı ‘hiyerarşi dışı’ bir darbe olarak fiile geçiren hamlenin çok önemli nedenlerinden biri, nesil çatışması ve bir kuşak hareketiydi. Türkiye’de zaman zaman maalesef çok yanlış bir şekilde gündeme getirilen ‘genç subaylar’ meselesi özünde doğrudur, o gün de doğruydu. Esasen 1908’den beri doğrudur. Darbeye hâkim olan ve generallerin kendilerine selam durmasını isteyen binbaşılar, yarbaylar, albaylar başka, arkadan gelen, yeni ve genç bir nesle mensuptu. O sırada orduyu yöneten komutanlarla aralarında en az 30-40 yıl yaş farkı vardı. Bir kuşak ötekini dinlemiyordu, dinlese de anlamıyordu. 27 Mayıs darbecileri birkaç ay içinde onları, evvelki nesli ordu pahasına olsa bile tasfiye etti, açılan yerleri kendisi doldurdu.
Berlin Duvarı’nın yıkılmasını, SSCB’nin çökmesini, Doğu Bloku’nun dağılmasını da yine kuşak farkı yaratmıştır. SSCB’de ve diğer Demir Perde ülkelerindeki yönetimler siyaset biliminin ‘gerontokrasi’ (‘yaşlılar yönetimi’) diye nitelendirdiği, daha o zamanlar yazdığım yazılarda çok eleştirdiğim, eski bir kuşağa mensuptular. Hele 35 yıl öncesi düşünülürse, o eski ‘devrim’ kuşağı yeni dünyayı anlamaktan acizdi, belli ki, sadece kendi bireysel meseleleriyle uğraşıyordu. O sırada dünya tepeden tırnağa değişmişti.
Buradaki problem şudur. Devrimleri gerçekleştiren kuşaklar daima gençtir. Devrimin ‘ateşi’ başka bir niteliği kaldırmaz. İnsanlığın gençlik tanımı zamanla değişir. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldığında 19 yaşındaydı. Fransız Devrimi’ni icra eden Konvansiyonun yaş ortalaması 30’du, hatta 1908’de kendi devrimlerinin içinde ve başında yer alırken Enver Bey (Paşa) de Mustafa Kemal Bey (Paşa) de henüz 30 yaşını bulmamıştı. (Mustafa Kemal Paşa’nın doğum yılı 1881 olarak belirlenmişse de son araştırmalar onun birkaç yaş daha büyük olduğunu kesin şekilde kanıtlamıştır.) O kadro Kurtuluş Savaşı’na 40 yaşına doğru girdi. Rus Devrimi’nin yönetim kadrosu biraz daha yaşlı olsa da aşağı yukarı o çağlarındaydı.
Vurguladığım üzere, İttihatçıların tamamı iş başına geldiklerinde 30’lu yaşlarındaydılar ve önemli maksatlarından biri devleti gençleştirmek, Tanzimat paşalarını görevden ayırmaktı. Demirel, 40 yaşında Başbakan olmuştu. Küba Devrimini yapan Fidel Castro 1959 yılında 33, Che Guavera 31 yaşındaydı. Türkiye’de Meclis’in, yönetim kadrolarının ‘prosopografik’ incelemeleri olmadığından el yordamıyla bulduğumuz sonuçlara göre izleyen yıllarda yaş ortalaması yükseldi. (Sadece Frederick W. Frey’in 1965 baskılı The Turkish Political Elite adlı kitabı bu konuda ciddi bir analiz sunar.)
* * *
Değişimin önemi şuradadır. Her dönem, devrim, atılım başlangıcındaki heyecanı yitirir ve bürokratik hale gelir. Devrimler yaşlanır, onu gerçekleştiren kuşaklar yaşlanır ve ortaya taşınamayacak ağırlıkta, esnekliğini yitirmiş, katılaşmış, kendisi bir dönüşümün sonucu olsa bile dönüşümleri anlayamayan yaşılar ve insanlar çıkar. Yaşın getirdiği tutuculuk ister istemez yönetimlerin bilincini ve davranış kalıplarını tayin eder. Ancak kendisini yenileyebilen yönetim modelleri, ancak yerleşik isimlerin koltuklarını kendisinden sonra gelen ve yetiştirdikleri kuşaklara devredebilen yapılar ayakta kalabilir.
* * *
Konu toplumbilim açısından hiç de yeni değildir. Gelmiş geçmiş toplumbilimcilerin bana göre en önemlilerinden biri olan Karl Mannheim daha 1923 yılında yazdığı artık klasikleşmiş makalesinde sorunu ele almıştı. Ama ben son zamanlardaki gelişmeleri irdeleyen William Strauss ve Neil Howe’nin önce 1991 tarihli Generations kitabıyla başlayan ve 1997b tarihli ve biraz 19. Yüzyıl kitaplarının adlarını çağrıştıran The Fourth Turning: An American Prophecy: What the Cycles of History Tell Us About America's Next Rendezvous with Destiny başlıklı kitaplarını son derecede önemli ve çığır açıcı buluyorum. Kısacası, yeni nesil, sonraki kuşak her zaman toplumların gündemindedir.
İki örnek vereyim. Birincisi, 1959 yılında CHP’nin yayınladığı İlk Hedefler Beyannamesi’dir. Aşılmış yanları elbette vardır ama o metin hem 1961 Anayasası’nın bire bir kaynağını oluşturmuştur hem de Türkiye’deki demokrasi dönüşümünün nadir yol açan metinlerinden biridir. Onu, Hürriyet Partisi'nden CHP’ye geçen ve CHP’deki arkadaşlarıyla bir araya gelen yeni kuşak hazırlamıştır. İnönü’nün büyük başarısı o kuşağın böylesi bir etkinliğine alan açıp olanak vermesidir. İkinci önemli hamle daha doğal bir yoldan gerçekleşmiştir. DP’nin kapatılmasından sonra kurulan AP’nin yönetim kadrosunu da gençler meydana getirir. Söz konusu kuşak değişimi AP’nin 1961 ve 1965 başarılarında ana etken değildir ama çok ciddi bir faktördür. Bir adım ötede de Bülent Ecevit’in 1972’de partiyi bir kuşak hareketiyle İnönü’den devralışı var. O yenileşmeye/gençleşmeye bağlı olarak CHP 1973 ve 1977’de tarihinin iki tek başarısını elde etmiştir.
Aynı yere dönersem, Türkiye’de partilerin ve Meclis’in yaş ortalamasının zamanla yükseldiğini belirtmek zorundayım. Onu da bir yana bırakıp meseleye Türkiye’yi yöneten kuşaklar açısından bakmayı sürdürelim. İtiraf etmek gerekir ki, İttihatçılar en uzun ömürlü kuşak olmuştur. Çok kaba ve aykırı bir hesap yapıyorum. Bütün itirazlarına, muhalefetlerine rağmen kesinkes birer İttihatçı olan İsmet İnönü 1973 yılında, Bayar ise 1986’da vefat etti. Son günlerine kadar politikanın içindeydiler. Yani, İttihatçılar 1906-1986 arasında siyasettedirler ve baştadırlar. Ayrıca o kuşak Maurice Halbwachs’ın geliştirdiği bir kavramla söylersem ‘kolektif hafıza’nın temsilcileriydi.
* * *
Ardından gelen kuşak 1925 kuşağıdır. Demirel’in (nüfus cüzdanında 1924 yazmasına rağmen birkaç yaş daha büyük olduğunu biliyoruz), Ecevit’in, Erbakan’ın, Özal’ın, Erdal İnönü’nün ve arkadaşlarının kuşağı hep 1920’lerde doğmuştur. Bu kuşak da yakın zamana kadar siyaseti belirlemiştir. İçlerinde en kısa ömürlüsü, insan inanamıyor ama, 65 yaşında vefat eden Özal’dır. Kabul edelim ki, bu kuşak, ama öyle ama böyle, siyasette epey başarı sağlamıştır.
1925 sonrasında 1930-40 arasında siyasette bir önceki kuşak kadar etkili olan siyasetçi bulmak zordur. Tek istisna Deniz Baykal’dır, onun doğumu da 1930’ların sonuna doğrudur (1938). İzleyen siyasetçiler Amerika’da ‘baby boomer’ denen kuşağa mensup olan ve savaş sonrasında dünyaya gelen Mesut Yılmaz’ın, Karayalçın’ın ve Tansu Çiller’in neslidir ki, kesinlikle yetersiz, başarısız, siyaseti kısa sürede terk etmiş insanlardan söz ediyoruz.
Ve ne yazık ki, bu kuşağı kronolojik şekilde izleyen bir kuşak hareketi bulunmuyor. Mesela 1940’lılar veya 1950’lerin siyasette oynadığı o kertede önemli bir rolden söz etmek hayli güç. Nedeni çok açık. 1940’lılar 1968, 1950’liler 1978 kuşağını meydana getirdi ve devlet onların siyasette başını kaldırmasına izin vermedi. Tersine her iki kuşak da siyasetin çarkları arasında, derin devlet marifetiyle çıkarılan iç savaşta ezilip yok edildi. Devletin kaynaklarını ve kendi kendisini tahrip etmesine dünya yüzünde herhalde daha iyi bir örnek gösterilemez.
Tek istisna, Erdoğan’dır ve 1954 doğumludur. Kemal Kılıçdaroğlu, 1940’ların sonunda doğmuş, 1948 yılında. (11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de 1950 doğumludur.) Herhalde yakın çevresindeki birkaç kişi de öyledir.
* * *
İşin asıl dikkat ve ilgi çekici yanına gelirsek, CHP’de bir dönem Kılıçdaroğlu’nun etrafında bulunan, ardından onu aşarak parti içi iktidarı ele geçiren insanların çok daha sonra dünyaya gelen isimlerden oluşmasıdır. Örneğin Özgür Özel 1974, Ekrem İmamoğlu 1971 doğumlu. Adı o kadrolar içinde geçen ve bugün CHP’de üst düzeyde siyaset yapan hemen herkes 1970’lere kayıtlı isimlerdir.
Beğenelim beğenmeyelim, isterse bin türlü sorunumuz ve çelişkimiz olsun CHP içinde ortaya çıkan bu gelişme çoktan da çok önemlidir. Bir kuşak hiç beklenmedik şekilde gelmiş ve CHP’de siyaset yapmaya başlamıştır. İstediği kadar Türkiye’de seçilme yaşı 18’e indirilsin, siyaset daima ‘yaşını başını almış insanların’ işi sayılmıştır. Bu koşullarda yaşı 50 dolaylarında olan insanların siyasal ağırlık kazanması ülke bakımından büyük bir fırsattır ve bu demografik değişimin üstünde durmak gerekir. Söz konusu kuşağı hazırlayan koşullar, onları siyasete taşıyan yollar, siyasallaşmalarını sağlayan olanaklar teker teker ele alınmalıdır.
Mevcut ve 1970 doğumlu insanlardan meydana gelen grubun siyasal bilincinin Türkiye’de ve dünyada büyük dönüşümlerin yaşandığı 1980’lerden başlayarak oluştuğunu bilmek gerekir. Yine bu insanlar büsbütün kendilerini bulduklarında (1990’lı yıllar) başlayan siyasal dönüşüm ve iktidar (Refah-Fazilet-Ak Parti yılları ve süreci) herhalde onların siyasal bilinçlerini özel bir şekilde etkilemiştir. O dönemin, son otuz yılın, çok karmaşık ama bir o kadar da kutuplu yapısı muhtemelen bu kuşağın görüşlerinin oluşmasında başka her şeyden daha fazla müessirdir. Onların tepkilerine, siyasetlerine bu açıdan bakmak gerekir.
Mevcut durum ve bu insanlar ne kadar ‘doğru’ veya ‘yanlış’ siyaset üretse de (siyasette mutlak doğru ve yanlış yoktur, o ancak doktriner bir yaklaşımdır) CHP için bir şanstır. Türkiye genel siyaseti için de bir şanstır. Şansı sadece gençlerin (?) bu mertebelerde siyaset yapması değil, ürettikleri siyasetin Türkiye’nin son otuz yılında biçimlenmesi oluşturuyor. Yakın dönemin karmaşık siyaset koşulları, fazlasıyla polarizasyona dayanan eğilimleri, bütün bunlara rağmen çok değişik bir dünyada siyaset yapma zorunluluğu bu neslin istese de doktriner bir siyaset anlayışı içinde olamayacağının işaretidir. Belki tarihsel perspektif zaafları vardır, belki siyasetin daha derinlikli konularına yeterince hâkim değillerdir, belki dış politikada biraz daha yetişmeleri gerekir ama bu insanların çok daha güncel, çağdaş, çok daha toplum ve insan odaklı ve yönelimli bir siyaset anlayışı içinde bulunacakları kesindir. Tüm bu nitelikleri Türkiye adına bir kazançtır.
* * *
Şimdi 1948 doğumlu Kılıçdaroğlu, her şeyden önce ve daha fazla, bu kuşakla çatışma içindedir ve hiçbir şansı bulunmuyor. Daha doğrusu, tersinden söylersem, Kılıçdaroğlu’na düşen, Türkiye’nin hiç ihtiyacı olmayan bir gerontokrasi örneği daha yaratmadan, yine ülkenin asla ihtiyaç duymadığı bir başka ‘değişmez genel başkan’ görüntüsü kazanmadan (2023’te görevden ayrıldığında Kılıçdaroğlu13 yıl CHP Genel başkanlığı yapmıştı, Atatürk’ün o görevde geçirdiği süre 15, Ecevit’in, 7 yıldır, Baykal ise gitmeleri-gelmeleriyle 1992’den 2010’a kadar yani 18 yıl CHP’nin başında bulunmuştur) görevi ardından gelen ve çok zor yetişmiş, yetiştirilmiş kuşağa devretmesidir.
Neden böyle düşündüğümü bir daha belirteyim. Siyasette yeni kuşakların oluşması gerçekten çok zordur. Ben 45 yıldır üniversitedeyim. Bu sürenin son otuz yılı aynı zamanda yöneticilik yıllarımdır. Geçen zaman içinde Türkiye’nin en iyi üniversitelerinde görev yaptım ve bu okullardan maalesef siyasete hemen hemen hiç kimseyi taşıyamadık. Bu olumsuzluğun çok önemli bir nedeni var. 1980 askeri darbesi Türkiye’de siyaseti ‘anayasal olarak’ öğrencilere, memurlara, öğretim üyelerine ve hatta işçilere yasakladı, kapattı. Kuşaklar çok büyük ölçüde apolitik bir anlayışla yetişti. (Her ne kadar bu görüşe yönelik eleştirilerim varsa da burada öyle ifade edeyim.) Gençler siyasetten uzak durdu. Hele sol siyaset söz konusu bile edilmedi. Devletle 1990’lardan başlayarak muhafazakârlar çatıştı ve her devlet çatışmasının getirdiği gibi, o kesim siyasete yöneldi. 1990’ların ve 2000’lerin hâkim tablosu buydu.
Bugün eğer yeni bir kuşak CHP’de benim tüm eleştirilerime, itirazlarıma, uzlaşmazlıklarıma rağmen o partinin içinde siyaset yapıyorsa ve CHP’de ortaya çıkan yönetim tam anlamıyla bir kadro hareketiyse bir önceki kuşağa düşen, tıpkı zamanında İnönü’nün ve Ecevit’in yaptığı gibi, o gençlerin önünü açmaktır. Muhafazakârların dışında bir çevrenin siyasete girmesi ayrıca büyük bir demokratik kazançtır. Baykal’ı bulup getirenler Mülkiye Cuntası diye bilinen çevreydi ve başlarını Turan Güneş çekiyordu. Ecevit ise ona büyük olanaklar sağlamıştı. Fakat Baykal kendisinden sonra tek bir kişiyi yetiştirmedi. Sonucun ne olduğu malum. Benzer şekilde, DP ve Ecevit hareketi de CHP içindeki yeni kuşak hamleleriydi. Onların elde ettiği sonuç da bellidir.
Kılıçdaroğlu şimdi biraz tarihe bakmalı. Tarihin kendisine yüklediği sorumluluğu objektif bir şekilde değerlendirmelidir. Ben siyasal bir pozisyonu değil sosyolojik bir gerçeği vurguluyorum. Aynı şekilde devlet de devlet dediğimiz zaman aklımıza gelen bütün o karmaşık mekanizma da bu yeni kuşağın önünü kesmekten ziyade açmaktan yana olmalıdır.
Türkiye, Türkiye’nin; CHP, CHP’nin düşmanı olmamalıdır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.05.2025
5.05.2025
6.03.2025
26.02.2025
13.02.2025
6.01.2025
18.11.2024
31.10.2024
23.10.2024
8.10.2024