Kadri GÜRSEL
Kısa adı ‘SETA‘ olan ‘Siyasi, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı’, iktidarın mutlak kontrolü altında, onunla iç içe geçmiş bir organik teşekküldür. Sözde ‘düşünce kuruluşu’dur, özünde ise propaganda organıdır. İktidar, SETA’nın yayımladığı her tür vesikadan, siyaseten ve ahlaken sorumludur; bu kuruluş iktidardan bağımsız iş yapmaz.
SETA’nın son olarak yayımladığı ‘Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları’ başlıklı metne de bu gözle bakmak gerekir.
SETA, aralarında Almanya’nın Sesi, BBC ve Amerika’nın Sesi’nin de bulunduğu yedi uluslararası medya kuruluşunun Türkçe servislerinde çalışan 130 kadar gazeteci ve yorumcuyu fişliyor; bu gazetecilerin büyük çoğunluğunu, iktidarın hoşuna gitmeyen bir habercilik yaptıkları için ‘uzantı‘ diye nitelendirerek kriminalize etmeye yelteniyor, ihbar ediyor.
SETA, doğruluğunu reddedemediği haberlerin olumsuz bulduğu etkilerini, gazetecileri suçlama çabasının dayanağı olarak gösterirken aslında kendisini teşhir ediyor. Misal, BBC Türkçe servisinin ekonomik krizle ilgili ‘kamuoyunu olumsuz yönde etkileyecek haberler paylaştığını’ öne sürerek zımnen sansürcülüğü savunuyor.
SETA’nın mantık çizgisinde ilerlersek, Türkiye’deki ekonomik krizin toplum üzerindeki işsizlik ve hayat pahalılığı gibi olumsuz sonuçlarının zaten artarak hissedildiği bir sırada kamuoyunu olumsuz yönde etkilememenin, ancak krizle ilgili haber vermemekle mümkün olacağı görülür.
SETA’nın bağlı olduğu iktidarın medyası, işte tam da bunu yapıyor zaten: Haber vermiyor.
SETA’ya göre haberin doğru olmasından ziyade etkisi önemli.
Yorum ve perspektifler hakkında da aynı bakış açısı söz konusu. SETA vesikasında BBC Türkçe’nin 16 Ağustos 2018’de, ‘doların yükselişini uzun soluklu bir ekonomik krizin habercisi olarak sunduğu’ndan söz ediliyor.
Bu perspektif, aradan geçen zaman içinde doğrulanmadı mı?
İktidar, kapsamlı bir çözüm sunamadığı için uzun soluklu bir ekonomik krizin içinden geçmiyor muyuz?
Vesikada bunun gibi, gazeteciliğe saldırı niteliğinde çok sayıda örnek var.
SETA’nın vesikasından yansıyan totaliterlik, haberciliği ve olgusal yorumculuğu reddediyor. Vesika, gazeteciliği ortadan kaldırmayı ve dolayısıyla halkı ülkenin ve dünyanın gerçeklerinden habersiz bırakmayı hedefleyen bir totaliter zihniyetin gayrimeşru imalatı.
Haberciliğin bir suç, gazetecilerin de bir suçun ‘uzantısı‘ olarak gösterilmesi dolayısıyla SETA metni meşruiyetten yoksundur.
Totaliter siyasi kültüre göre herkes bir üst otoritenin uzantısıdır. Totaliter kafa, bağımsız aktör olma hakkı tanımaz; insanların vicdan ve akıllarını bir üst makama teslim ettiklerini varsayar. Bu kafa, gazeteciliğe de aynı çarpık zaviyeden bakar.
İsmail Çağlar, Kevser Hülya Akdemir ve Seca Toker adlı SETA mensuplarının imzalarını taşıyan vesikanın, bir de itirafname niteliğinde olan alt metni var.
Bu metinde, ilelebet baki kalmanın bir yolunu da mutlak egemenliği altındaki bir medya düzenini kurmakta gören iktidarın, 2008’den başlayarak 10 yıl içinde ülkedeki basın özgürlüğünü tedricen ortadan kaldırıp, medya endüstrisini tamamen ele geçirerek vardığı noktadaki çaresizliği anlatılıyor.
Vesikanın bu bakımdan kilit cümlesi giriş bölümünde:
“Doğan Medya Holding’in Demirören Holding’e satılmasından sonra ise uluslararası medya organlarının Türkiye uzantılı haber mecralarında fark edilir bir haber artışı gerçekleşmiştir.”
Peki, bu ‘haber artışı’ neden gerçekleşmiş, buna ne yol açmış? SETA’cı müelliflerin metninde bu soru ve cevabı yok.
Cevabı biz verelim: İktidar ana akım medyanın üzerine çöktü ve medyayı çökertti; habercilik iktidarın tasallutu altında boğulmak istendi. Bunun sonucunda ülkedeki gazetecilik açığı olağanüstü boyutlara vardı, insanların habere talebi katlanarak büyüdü… Talep arzı yarattı, uluslararası medya kuruluşları da talebi karşılamak için Türkçe servislerini eski ana akım medyadan kovulmuş, ayrılmış nitelikli genç gazetecilerle tahkim ettiler. Zaten vesikada, uluslararası medyanın Türkçe servislerinde çalışanların çoğunun, geçmişte eski ana akımın üç mecrası, CNNTürk, Habertürk ve Radikal tarafından istihdam edildikleri belirtiliyor.
Bunlara sormak gerekmez mi: Madem uluslararası medyanın Türkiye’ye ilgisinden bu kadar rahatsızsınız, ana akım medyayı yok ederek bu ilgiye neden kendi elinizle alan açtınız? Neden medya mecralarını, üstelik kamunun parasıyla ele geçirip, gazetecileri mesleklerini bihakkın icra edemez hale getirdiniz, ayrılmaya zorladınız veya kovdunuz?
Gücünüz bağımsız medyanın üzerine çullanmaya yetti ama Türkiye’yi dünyadan yalıtmaya yetmedi; uluslararası medya ve Türkiye’nin birbirine erişimini engelleyemediniz. Sonuç da bu oldu işte: ‘Rapor‘ görünümlü sakil vesikayı üreterek uluslararası medyada çalışmak zorunda bıraktığınız gazetecileri kurumlarına şikayet ediyor ve hedef gösteriyorsunuz.
Bu vesika, ne iyi ki eksik kalmış, ne güzel ki kendisini toplamda gerçekleştirme gücünü erişememiş bir totaliterliğin, neden olduğu durum karşısındaki hazımsızlığı sonucu imal edilmiştir.
‘Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları’ başlıklı SETA vesikası, iktidarın totaliter medya stratejisinin günün sonunda nasıl çuvalladığını anlatan çok önemli bir ibret vesikasıdır, bir iflasın belgesidir.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.03.2020
5.03.2020
26.02.2020
20.02.2020
17.02.2020
4.02.2020
19.01.2020
9.01.2020
6.01.2020
3.01.2020