Mehmet Ocaktan
Almanya Başbakanı Merz’in ziyareti vesilesiyle, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme hikayesinin yeniden gündeme gelmesi, öylesine tatsız ki ne zaman bir Türk yetkilinin, “AB’ye girmekte kararlıyız” benzeri sözlerini duysam, fena halde canım sıkılıyor.
Belirtmek gerekiyor ki şu an itibariyle toplumun önemli bir kesimi, Türkiye’nin Avrupa Birliği macerasına kesinlikle ilgi duymuyor. Ayrıca AK Parti iktidarının da AB’nin hukuk, demokrasi, şeffaflık ve hesap verilebilirlik şeklinde özetlenebilecek olan temel kriterlerine uymak gibi bir niyeti yok.
Dolasıyla şu anda iktidarın AB ile ilgili dillendirdiği söylemlerin toplum nezdinde bir karşılığı olmadığı gibi, iktidar da kendi söylemlerine kendisi inanmıyor zaten…
Ama ne zaman Avrupa Birliği ve Türk yetkililer bir araya gelseler, iki taraf da artık ezberlediğimiz o hiç bitmeyen “AB masalı”nı anlatıp küçük bir tiyatro oyununu sergileyip dağılıyorlar.
Aslında Avrupalılar, Türkiye’nin AB’ye girmek gibi bir niyetinin olmadığın çok iyi biliyorlar. Ama nezaket gereği her ikili görüşmede “Türkiye’yi AB’de görmek istiyoruz” diyerek durumu idare ediyorlar.
Açıkçası ben, Avrupa’nın bu suskun cümlelerinin arkasında, “Avrupa Birliği’nde ne işiniz var, bak sizinle aynı paralelde hareket eden İran var, Pakistan var, Birleşik Arap Emirlikleri var, Bangladeş var. Ayrıca hukukta, özgürlüklerde aynı kültürel kaynaklardan beslenen değerleriniz ve uygulamalarınız var” benzeri örtük bir anlamın olduğu kanaatindeyim.
Nitekim Alman Başbakanı Merz ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ortak basın toplantısı sonrasında, gazetecilerin sorularını cevaplandırırken bu konuda çok net ifadeler kullandı: “Türkiye’nin Avrupa’ya giden yolunu ele aldık. Bu, Kopenhag kriterlerine uyulmasından geçiyor. Türkiye’de verilen kararlar bu koşulları yerine getirmiyor. Yargının bağımsızlığıyla ilgili endişelerimi de dile getirdim. Bazı uygulamalar, Avrupa’daki hukuk ve demokrasi anlayışımızla bağdaşmıyor.”
Daha ne desin ki Türkiye’nin bu haliyle AB’de asla yerinin olamayacağını açıkça ilan etti Merz…
Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir bakıma bu görüşe destek vererek, Türkiye’nin demokratik değerler skalasında farklı bir yerde durduğuna işaret etti ve şöyle bir değerlendirmelerde bulundu: "Kopenhag kriterleri bizim için olumsuz bir yaklaşım süreci değil, eğer bu kriterler noktasında Türkiye'ye yaklaşılıyorsa bizim de Ankara kriterlerimiz vardır.”
Gördüğünüz gibi Garp cephesinde değişen bir şey yok. Herkes kendi tiyatrosunu oynamaya devam ediyor. Hafızalarımızı tazelediğimizde eminim birileri hatırlayacaktır, ‘70’li yıllarda dindar muhitlerde şöyle bir slogan vardı: “İran, Pakistan, sıra sen de Müslüman…” İşte şimdi sıra bizde, artık yeni hedefimiz AB değil, bu ülkeler!..
Şunu açıkça ifade edelim, AB ülkelerinin hiçbiri Türkiye’nin demokratik kriterlere uygun bir ülke olup olmamasıyla asla ilgilenmiyor. Eğer böyle bir niyetleri olsaydı, Türkiye’de son yıllarda yaşanan hukuksuzluklarla ilgili ciddi itirazları olurdu. Ama biz şu ana kadar, Avrupa’dan yükselen böyle bir itiraz sesini duymadık. Muhtemelen kısa vadede, Türkiye’de yaşanan hukuksuzluklar konusunda AB’den ciddi bir itiraz sesi de yükselmeyecek. Arada sırada muhabbet olsun diye bizim de demokratik bir ülke olmamız gerektiğini söylerler o kadar…
Öyle anlaşılıyor ki Avrupa artık Türkiye’yi demokrasi liginde değil, Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Pakistan ve İran’ın yer aldığı ülkeler liginde görüyor.
Ama hemen belirtelim, Türkiye ile özellikle ticari ilişkileri geliştirme konusunda son derece kararlılar. Çünkü Türkiye ticari potansiyel anlamında büyük bir ülke, ayrıca dış ticaretinin önemli bir bölümünü de Avrupa Birliği ülkeleri oluşturuyor.
Evet Türkiye, AB için asla ihmal edilmesi mümkün olmayan bir ülke ama bu, demokratik bağlamda bir değer verdikleri anlamına gelmiyor. En azından şimdilik böyle…
Açık olma gerekirse, Türkiye kesinlikle Avrupa Birliği içinde yer almayı hak etmiyor. Her ne kadar Avrupa ülkelerinde bir demokrasi krizi yaşanıyor olsa da sonuçta, bu ülkelerde hala demokratik kriterler ve kurumsal yapılar işlemeye devam ediyor.
Oysa biz, yaklaşık on yıl öncesine kadar yarım yamalak da olsa işleyen ‘hukuk devleti’ anlayışını bile büyük ölçüde kaybetmiş durumdayız.
Her ne kadar Adalet Bakanımız, her gün Türkiye’de yargının bağımsız olduğunu söylemeye devam etse de yargının üzerindeki siyaset gölgesinin her geçen gün daha da koyulaştığını ve toplumun adalet hasreti çektiğini herkes biliyor.
Kimse kusura bakmasın ama ‘hukukun üstünlüğü’nün işlemediği, hukukun da, yargının da, yasamanın da tek merkezden yönetildiği bir ülkeyi Avrupa Birliği’ne almazlar…
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTYASAK… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargıda HSK sorunu 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyar dolarlık bataklık! 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciNe çocuğu… 9 doğuruyoruz ya! 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHeidegger’in Kulübesi’nin Heidegger’in Felsefesi ile ilgisi var mı? 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGülümsemeyi unuttuk; siyasiler unutturdular… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESüreci kim, neden istemiyor? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİAtatürk için mevlit okutulmasından niye rahatsızlar? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBu evlerde kaç çocuk yaşar? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKokan tuzdan memlekete bir hayır gelmez 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Sosyal medya olsaydı Hayırlı Cumalar olmazdı” 10.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyasetteki durgun-durağan tablo ile anlamı 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuk siyasetçinin kucağında uyuyor... 7.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREnflasyonla mücadelede Milei ve Şimşek 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.11.2025
7.11.2025
5.11.2025
3.11.2025
27.10.2025
20.10.2025
13.10.2025
8.10.2025
6.10.2025
1.10.2025