Mehmet Ocaktan

Mehmet Ocaktan
Mehmet Ocaktan
Karar Tüm Yazıları
Ortodoks solu ve merdiven altı İslamcılığı aşamazsak…
1.12.2025
58

Türkiye, uzun yıllardır demokrasi kültürünü içselleştiremediği için çağın değişim hızına bir türlü ayak uyduramıyor. Demokratik değerlerin bir anlam ifade etmediği bir ülkede, doğal olarak çatışmacı ve kutuplaştırıcı zihniyetin hakim hale gelmesi kaçınılmaz oluyor.

Bu yüzden de her seferinde “Galiba bu kez makus talihimizi yenip herkes gibi biz de normal bir ülke olacağız” diye umuda kapıldığımız anlarda bütün hayallerimiz tuzla buz oluyor ve ideolojik ezberlerimize geri dönüyoruz.

Nasıl bir talihsizliktir ki zengin ve dinamik bir beşeri sermayeye sahip olan bu ülke, ideolojik mahallelerin ışıksız duvarlarından dışarı çıkamayan örümcekli zihniyet yüzünden ekonomide, hukukta, insani değerlerde kan kaybetmeye devam ediyor…

Galiba esas problemimiz sadece ‘ideolojik mahalleler’le sınırlı da değil. Zira 1970’li, 80’li ve 90’lı yıllarda da farklı ideolojik ve kültürel kesimler vardı ama o günün siyasetçileri, düşünce insanları, sanatçıları, edebiyatçıları her zaman ortak bir dil bulmayı başarabilmişlerdi.

Özellikle sanat-edebiyat dünyasında farklı inanç ve kültürel iklimlerden gelen şairler, hikayeciler birbirlerinin hangi kimliğe ve inanca sahip olduğunu sorgulamadan aynı dergilerde yazıyor, aynı mekanlarda edebiyatın sorunlarını tartışıyorlardı.

Siyaset dünyasında da bugünle kıyaslanması asla mümkün olmayan daha hoşgörülü bir siyasi üslup hakimdi. Evet siyasetin doğası gereği, o günün siyasetçileri de muarızlarına karşı zaman zaman keskin ifadelerle siyasi bir mücadele yürütüyorlardı.

Ama karşılıklı mücadelenin en sıcak günlerinde bile, birlikte aynı televizyon kanallarında tartışarak medeni bir cesaret örneği sergiliyorlardı. Eminim yaşı müsait olanlar, 1980’li, 90’lı yıllarda Süleyman DemirelBülent EcevitNecmettin Erbakan ve hatta Mesut Yılmaz’ın aynı televizyon kanalında kıran kırana tartışabildiklerini hatırlayacaklardır.

Oysa bugün gerek siyasi elitler gerekse kültür ve sanat insanları bırakın birlikte konuşup tartışmayı, uzaktan birbirlerine selam vermeye bile tahammül edemiyorlar. Her zaman toplumda öncülük yapması gereken siyasetçilerin, kanaat önderlerinin ve kültür insanlarının bu gayrı medeni tutumları, ne yazık ki toplumsal ilişkilerin sıhhatini zehirleyen bir duruma işaret ediyor.

Maalesef şu anda yaşadığımız pek çok sorunun temelinde, birbirini dinlemeye tahammülü olmayan, empati yapmayı beceremeyen bir siyaset anlayışı bulunmaktadır.

Daha da vahim olanı ‘bizden olmayanlar’ argümanı üzerinden yapay düşman kamplar oluşturulmasıdır. Eğer bir toplumda özellikle dini değerlerin siyaset aracı haline dönüştürülmesiyle bir kamplaşma oluşturulmuşsa, kampların birbirine ateş etmesi, bir süre sonra sanki doğal bir hakmış gibi algılanmaya başlanır ki bu durumun yıkıcı sonuçlar üretmesi kaçınılmaz olur.

İşte şimdi tam da böyle bir umutsuzluğun fotoğrafıyla karşı karşıyayız. Her gün hayat kalitemizi biraz daha düşüren bu trajik hali bütün gerçekliği ile tarif etmeye cesaret edemiyoruz. Kendimize itiraf etmesi zor gelse de esas itibariyle bu bir zihniyet yarılmasıdır.

Kuşkusuz bu ‘zihniyet yarılması’, sonuçları itibariyle zihinsel gettolaşmayı ve cemaatleşmeyi besleyen kültürel bir kilitlenmenin tezahürüdür. Ve ne yazık ki hayata bakışımızda sıkıntılar yaratan, travmatik hafızamızın gölgesinde yeni öfke bloklarının ve düşman gettoların oluşmasını bir türlü engelleyemiyoruz.

Bütün demokratikleşme denemelerine ve hukuk arayışlarına rağmen, ne gerçek anlamda bir demokratikleşmeyi sağlayabiliyoruz ne de evrensel hukuk normlarına dayalı bir hukuk sistemi inşa edebiliyoruz. Sanki, yıllarca etnik kimlikleri, tarikatları, dini ve sol cemaatleri besleyen kurgulanmış ideolojik bir merkez var, hepimiz gettolarımıza kapanarak birbirimize ateş etmeye devam ediyoruz.

Zaman zaman bu köşede, toplumun sıhhatini bozan iki zihniyet yapısına işaret etmeye çalışıyorum. Bunlardan birincisi, her türlü değişime ve demokratikleşmeye burun kıvıran Ortodoks ulusalcı sol. Bunlar, dindar-muhafazakar kesimlerden hiç hoşlanmazlar, esas itibariyle de dinin insan hayatına dokunmasından rahatsız olurlar.

İkincisi ise, merdivenaltı İslamcılar… Bunlar dinin temel değerleriyle asla ilgilenmeyen, harama, yalana, yolsuzluğa, hırsızlığa bir yolunu bulup fetva üretmekte çok maharetli oldukları gibi, Amerikan malı lüks ciplerinin arkasına “Kurtuluş İslam”da sloganları yazarak cennete gidiş bileti almayı umut ederler.

Eğer, düşmanlaştırmanın zihniyet temelini oluşturan Ortodoks sol ve merdiven altı İslamcılık anlayışını aşamazsak, makuliyete dayalı bir toplumsal barış ortamını tesis edemeyiz.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar