Mehmet Ocaktan
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte Türkiye’de siyasetin her geçen gün itibarsızlaştığını, insanların siyasetten beklentilerinin zayıfladığını açık yüreklilikle söylemek gerekiyor. Çünkü demokratik siyasal sistemlerde halk iradesinin yansımasında en önemli temsil araçlarından birisi, siyasal partilerdir, parlamentodur. Adı ister ‘başkanlık’, isterse ‘parlamenter’ olsun partilerin ve özellikle de parlamentonun etkisizleştirilip, itibarsızlaştırıldığı bir sistemin meşruiyeti tartışmalıdır.
Parlamentonun devre dışı kalması, yürütmenin tek elde toplanması yeni sistemi henüz üzerinden iki yıl bile geçmeden tartışılır hale getirmiştir. Eski Türkiye’de parlamenter sistemin arızaları yok muydu, elbette vardı. Her şeyden önce hukuka güvensizlik, yargı ve asker eliyle oluşturulan vesayet düzeni sistemin karakteristik özelliği haline gelmişti. Kemalist paradigmanın ideolojik bir dayatmaya dönüşmesi yasakları adeta bir norm haline dönüştürmüş ve sisteme olan güvensizliği derinleştirmişti.
Nitekim bu güvensizlik 2002 3 Kasım seçimlerinde bütün partileri devre dışı bırakarak siyasette yeni bir sayfa açmayı zorunlu hale getirmişti. Ve işte o gün AK Parti bu sayfayı açmış ve hepimizin önüne yeni bir Türkiye hayali koymuştu: “Partimiz hukuku, korkutmanın ve cezalandırmanın değil, adaleti sağlamanın aracı olarak görmektedir. Mevzuatımızdaki yasakçı hükümler nedeniyle, ülkemiz hukuk devletinden çok kanun devleti görüntüsü vermektedir. Türkiye, kanunlarını hukuka, hukukunu evrensel adalet ve insan hakları esaslarına dayandırarak ve temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını sınırlayan yasakçı hukuk sistemini değiştirerek gerçek anlamda hukuk devleti olacak ve uluslararası camiada saygın bir yer kazanacaktır.”
Evet AK Parti o gün bu ilkelerle yola çıkmış ve bunları büyük ölçüde de hayata geçirmişti. Ancak şimdi 17 yıllık AK Parti iktidarının sonunda, tıpkı eski Türkiye’de olduğu gibi yine hukuka güvensizliği, yargının bağımsız ve tarafsız olmadığını, ifade özgürlüğü konusunda sorunların yaşandığını, basın özgürlüğünün zaafa uğradığını tartışıyoruz.
Geçmişte yaşanan baskıları, adaletteki zaafları eleştirerek iktidara gelen AK Parti’nin de dönüp dolaşıp “eski Türkiye” iklimine geri dönmesi, maalesef dindar-muhafazakar siyaset anlayışına karşı toplumda derin bir güvensizlik oluşturmuş bulunuyor.
Özellikle 2010 yılına kadar “hukukun üstünlüğü”nü savunan, en keskin ifadelerle demokratik değerlere vurgu yapan AK Parti’nin ulusalcı ve yasakçı bir iklime savrulması maalesef toplumsal hafızada dindarların yürüttüğü siyasete karşı negatif bir algı oluşmasına yol açmıştır. Oysa dindarlar yüz yıl sonra yönetimsel anlamda ilk kez bir fırsat yakalamışlardı. Eğer ilk gün yola çıkarken belirledikleri hukukun üstünlüğü, özgürlükçü, şeffaf ve hesap verilebilir bir yönetim anlayışını tesis etmeyi başarabilselerdi bu hem Türkiye, hem de Müslüman dünya açısından muhteşem bir örnek olacaktı. En önemlisi de Müslümanların demokrasi ile bir araya gelebilecekleri kanıtlanmış olacaktı.
Ama ne yazık ki bu deneme başarısızlıkla sonuçlandı ve kaybettik, artık şu saatten sonra dindarlık ekseninde yapılacak bir siyasetin toplum nezdinde itibarlı bir yer edinmesi oldukça zor görünüyor. Nitekim 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dün KARAR’da yayınlanan röportajında yüz yıl sonra yakalanan bu fırsatın ne kadar önemli olduğunun altını çiziyor: “İslami kimlikli siyasi hareketler demokrat ve özgürlükçü olduklarında, temel insan haklarını evrensel anlamda benimsedikleri ve uyguladıkları takdirde, iktidar geldiklerinde de iyi yönetişimi gerçekleştirmiş olurlar. Bunun örneğini ilk dönemimizde verdik ve dindar insanların devlet yönetimini nasıl rasyonel esaslara göre yönetebildiklerini sergiledik. Bu başarı tüm İslam dünyasına ve hatta İslami hareketlere bir dönem ilham kaynağı oldu. Şimdi Siyasi İslam’ın çöküşü diye çok tartışmalar var.”
Evet bugün itibariyle ortaya çıkan tablo dindarlar açısından çok da umut verici değil. Ancak daha rasyonel bir pencereden baktığımızda, bu başarısızlık belki de daha hayırlı sonuçlara vesile olabilir. Zira İslam tarihinin belli dönemlerinde yaşanan tecrübeler de göstermiştir ki, din ne zaman siyasette ve iktidar mücadelelerinde araçsallaştırılmışsa sonuçları hep acılı olmuştur.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.05.2025
14.04.2025
9.04.2025
4.04.2025
31.03.2025
24.03.2025
10.03.2025
11.02.2025
5.02.2025
23.01.2025