Mehmet TIRAŞ

BAŞÖRTÜSÜ VE ALEVİ SORUNU…
19.10.2022
489

Başörtüsü ve Laiklik” Siyasal İslamcı’larla,Kışlacılar arasındaki bitmez tükenmez tarihsel iktidar kavgalarının demirbaş konusudur.

Her seçim arifesinde de bu konuda baş solistliğe soyunurlar.

Tartışmanın fitilini bu kez iyi niyetinden ve samimiyetinden zerre şüphe duymadığımız amacı, “Cumhuriyeti Demokrasi ile taçlandırmak” olan CHP Genel Başkanı Kemal  Kılıçdaroğlu ateşledi.

Kılıçdaroğlu’nun “Başörtüsünü” beklenmedik bir şekilde gündeme getirmesi İktidar çevrelerince ‘kör istedi bir göz Allah verdi iki göz misali’ karşılandı.

Ekonomiyi geçici de olsa gündemden düşürdüğü için hava da kaptılar.

Kılıçdaroğlu’nun başörtüsünü gündeme getirmesine gerek bile yoktu.

Çünkü:

“23 yıl sonra AKP’nin yönetiminde olan başta İstanbul ve Ankara gibi Büyük Şehir Belediyeler CHP’ye geçti ve 3,5 yıldır da yönetiyorlar...

Bugüne kadar muhalefetin kazandığı belediyelerden herhangi birinde,  bir tane başörtülü kadının işten atılması şöyle dursun, baskıya maruz kaldığını duydunuz mu?”

Yok…

Böyle bir durum olsa,konu olmaz mıydı?

Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Başörtülü bacımı işten attılar, baskı yapıyorlar” diye kıyameti koparır ortalığı birbirine katardı.

Başörtüsü siyasetin gündemi olunca, doğal olarak medyada bir futbol geyiğine dönüştü.

Kılıçdaoğlu:

“Kendi kalesine mi gol attı,

Yoksa AKP’ye röveşata ile gol mü attı gibi tartışmalar gırla gidiyor.”

Erdoğan, Kılıçdaroğlu bize “gollük pas verdi” biz de gole çevirmeliyiz dese de, muhafazakâr çevreden istediği desteği görmüş değil.

Tabii ki kimin kime gol attığını veya gollük pas verdiğini seçim sonuçları gösterecektir.

Temel hak ve özgürlükleri”  içselleştiremediğimiz ve hukuk toplumu olmadığımız sürece bu tartışmalar devam edecek..

Başörtüsü kimin konusu, başörtüsünü kim takıyor?

Kadınlar..

Halbuki  kadınlar, diğer konularda olduğu gibi başörtüsü tartışmasının da içinde pek yoklar, erkekler tartışıyor erkekler karar veriyorlar.

Erillerin yönettiği  İslam ülkelerinde “kadınlara ait olan çocuk doğurmanın dışında” muhatabı  maalesef hep erkekler.

İran’da molla rejimine karşı bir aydır isyandalar ve kadınlar ülke genelinde sokakları mekân tuttular.

İranlı kadınların özgürlük ayaklanması Türkiye’de yaşayan kadınları da derinden etkilemekte.

Şahsım devletin sahibinin kadınlar için söylediklerini yeri gelmişken hatırlatalım:

”Dolmabahçe Ofisimden bakıyorum Kadıköy vapurundan inen kadınların kıyafetlerinden rahatsız oluyorum” sözü, kadınların “yaşam tarzına “açık müdahale değil mi?

Peşinden muktedir ve ortağı kadınların sigortası olan  İstanbul sözleşmesini” iptal etmesi.

İstanbul Sözleşmesi iptal edildikten  sonra, kadınların yaşam tarzına sokaklarda fiili müdahaleler şiddete dönüştü ve peş peşe gelmeye başlamadı mı?

Kadın cinayetleri ise önlenemeyen bir başka vahşet.

İktidarın talimatı ile valiler, kaymakamlar ve iktidarın belediye başkanları kadın sanatçıların konserlerini, iptal etmekle kalmadı, ”kadın sanatçıların kılık kıyafetleri değer yargılarımıza, örf ve ananevilerimize aykırı” lakırdıları  piyasaya sürmedi mi?

Siyasal İslamcılar, tarikatlar ve cemaatler konserlerin ertelenmesini bizim baskılarımız sonuç verdi diye, dinci ve iktidar yanlısı basında haberler okumadık mı?

 Bunlar birer  münferit  olay mı?

Tabii ki değil..

Bizde laikliğin uygulaması veya uygulanmamasının tartışmaları, kadınların kılık kıyafetleri üzerinden yürütülüyor...

Aslında İslamcı çevreler kılık kıyafet üzerinden Laikliği hedef alıyorlar.

Halbuki,demokratik laikliğin uygulandığı bir ülke de kadınların nasıl giyineceği tartışılmaz..

 Çünkü...

Laiklik bütün inançlı ve inançsız insanların ortak paydası olduğu gibi aynı zamanda sigortasıdır.

Laikliğin asıl işlevi din işlerini, devlet işlerinden ayırt eden vaaz geçilmez bir kavramdır.

Demokrasiden laikliği çıkartırsanız  Demokrasi tek kanatlı kuşa döner.

Laikliğin uygulanmadığı bir toplumda özgür bir toplum ortaya çıkmaz.

Laiklikten vaaz geçerseniz..

Din, devlet yönetimine hâkim olur.

Demokratik laikliğin uygulandığı ülkede, devlet bütün dinlere karşı eşit mesafeli durur ve tarafsızdır.

Laik bir hukuk devletinde  Diyanet İşler Başkanlığı(DİB) gibi, Sünni  mezhebe ve tek dine hizmet veren  bir kurum olmaz..

Zorunlu din dersi de olmaz.

Kılıçdaroğlu’nun  başörtüsünü gündeme getirmesinin hemen ardından..

Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birden Alevi kesiminin sorunlarını gündeme getirmesi ve İstanbul’da bir Cem evi –Bektaşi dergâhını ziyaretinin ardından, Cem evlerine gene yasal statü verilmedi.

Ama…

Erdoğan; Kültür ve Turizm Bakanlığında Alevi-Bektaşi Başkanlığı kurma kararı aldıklarını,Alevi-Bektaşi inanç önderlerine de kurum bünyesinde kadro verileceğini açıklarken, Alevi Dedelerini hedefliyor  olmalı.    

Dikkat ederseniz Erdoğan, hala Cem evlerini bir ibadet yeri değil, bir kültür evi olarak görüyor ve Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlamak istiyor!..

Diyanet İşler Başkanlığı niye kültür bakanlığına bağlı değil?

Aleviler Erdoğan’ın bu önerileri ve aldığı kararları bize yönelik olsa da asıl amacının:

Bizim üstümüzden tarikatların ve cemaatlerin devlette kadrolaşmasının önünü açmak” olduğunu söylüyorlar.

Haksız da değiller…

Alevi kesiminin  endişelerini  okuyunca Erdoğan’ın:”bizim neslimizi bozdular dindar ve kindar nesil yetiştireceğiz” açıklamalarını hatırladım…

Diyanet İşler Başkanlığını devlette ki protokol sırasını 52’den 10’cu sıraya çıkartılması…

Devlette kadrolaşmayı Diyanet üstünden yapması ve her yıl DİB’nın  5 bin kadro talep etmesi..

Mantar gibi  açılan imam hatip okulları ve sayısını dahi bilmediğimiz kuran kursları..

Bu uygulamalar, Alevi kesimini, seküler çevreyi ve yaşam tarzlarına müdahale edilen kadınları haklı olarak tedirgin ediyor.

DİB’lığı devasa bir holdinge dönüşmüş durumda:

“ Milli eğitim ve Milli savunma bakanlığından sonra, bünyesinde en fazla 140 bin kişilik personel barındıran,  üçüncü devlet kurumu ve 7 bakanlığın bütçesine  eşit böylesi bir ekonomik gücü elinde bulundurması, demokratik  laikliğin uygulanmasının önünde en büyük engel olarak durmasıdır.”

Toplum olarak: ”Askeri laiklikten demokratik laikliğe geçemez, temel hak ve özgürlükleri kabullenmediğimiz ve hukuk toplumu olamadığımız sürece daha çok tartışır…”

Bir arpa boyu da  yol alamayız.

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar