Tarihi hamak olarak kullananlar geçmişiyle övünenlerdir,geçmişiyle övünenlerin  mekanı da çöplüktür.Tarihi sıçrama tahtası olarak kullananlar ise fark  yaratır seçici ve belirleyici olur.İkisinin arasında kalmak dilini kültürünü bilmediğin bir toplumun içinde yaşamaya benzer  ve hayvanın konuşan türü olursunuz.

Peki, bunu nasıl fark edeceğiz, insanlar arasında bu konu çok tartışılır ama analizini yapmak hem çok kolay hem de çok zordur.Değişimi üç  kavram üzerinden ele aldığınızda daha belirgin görünür bunun biri eğitim biri Hukuk diğeri ise, ekonomide ki gelişmelerdir.

Kolay olan, değişim kavramının değişmeyen tek olgu olarak gördüğünüz de sorun yok, ama değişimi kavramayanlara ise bunu anlatmak,deveye hendek atlatmaktan zordur.

İnsanlığın bugüne gelen sürecinin üç kavramla analiz edilir bunun biri,antropoloji, sosyoloji ve diğeri ise fütürolojidir.Antropoloji insanlığın evirilip dönüştüğü,sosyoloji toplumsal yaşamımızı,fütüroloji ise insanlığın geleceğinin üzerine yürütülen tartışmaların çıkış noktasıdır.

Çağ dönüşümlerini ve kırılmalarını bu üç kavramla analiz etmede belirleyici olan üretim biçimi,hizmet sektörü ve toplumların kültürlerinin üzerinde yarattığı farklardır.

Hangi konuya yoğunlaşırsa insan o konuda kendini geliştirir.

Her yerde olmak isteyen hiçbir yerde olamaz ama bir yerde olmak isteyen iyi bir yerde olur.

Üretmek gibi bir derdi olan tarihle uğraşanlara gerici demez,tarihin tekerleğinin dönmesinde itici güç olmayanlar ise tarihin dogmatik bir kavram olduğunu savunur.Her yeni olanı  tarihle karşılaştırmadan algılama imkansız gibi bir şeydir,onun için sık sık tarihe uzanırız.Deneyimin okulu yoktur bunu yaşayarak öğrendiğimiz için.

Değişmeyen toplumlarla başka bir ifadeyle gelişmemiş toplumla gelişen toplumları karşılaştırmasını  belirleyen kriter eğitimdir.Tabi eğitim deyince dine,çoğunluğa ve mili değerlere dayalı olmayan, bireyi özgürleştiren,çağsal dünyanın insanı yapan  eğitimden bahsediyoruz.

Gelişmiş ve ya gelişmemiş toplumların yaldızlarını kazıyın eğitime yaptıkları yatırım ve ülke gelirinden ayırdıkları pay karşımıza ayna gibi çıkar.

Eğitim düzeyi yüksek olan toplumlar ürettikleri gibi insanlığın gelişmesine ve toplumsal dönüşmelere de yön veren toplumlardır.

ABD dünya nüfusunun yüzde 5’nin oluşturuyor,dünya’nın en zengin ülkesi ABD’nin gücü dünyanın en büyük ordusuna sahip olduğundan değil, dünya da üretilen 55 trilyon doların 17 trilyonun üretmesidir.İleri teknoloji alanındaki araştırmacıların üçte biri hala Amerika’ da çalışıyor.Dünya araştırma-geliştirme  faaliyetlerinin ise yüzde 40’ı halen orada gerçekleşiyor.ABD’nin üniversite sayısı 4 bin ,düşünce kuruluşlarının sayısı ise 3 bin 500.AR-GE’ye yaptığınız yatırım ve bu çağın zenginliğini algılamanız da belirliyor  farklılığınız da..ABD’nin GSMH’nın yüzde 8o’ini hizmet sektörü,yüzde 17’sini sanayi mamulleri oluştururken yüzde 3’nü ise tarım dan oluşuyor.

AB ülkeleri de dünyada üretilen 55 trilyon doların 17.5 trilyon dolarını üretmesinden gelmektedir var olan gücü ve potansiyeli bunu gösteriyor,AB üye ülkelerinin toplam   nüfusu ise 450 milyondur.

57 İslam ülkeleri dünya nüfusunun dörde birini oluştururken,dünya üretimine kattığı  yalnızca yüzde 11 payı ile katma değer yaratıyor,bu da 5.5 trilyon dolar ediyor.

Kendi içimize dönüp birde biz kendimizi boy aynasına tutalım bu ülkede solcuyum,sağcıyım veya milliyetçi,dindar geçinmek toplumsal gelişmeye ve zenginliğe ne kattığı pek hesaplanmaz.

Toplumumuzun hiçbir kesiminin başka bir kesiminden farklı olduğunu iddia etmek çok yanıltıcı bir yaklaşımdır.

Türkiye de özel sektörün yaptığı AR-GE harcamalarının payı son beş yıldır yerinde sayıyor..Bizim ülkemizde bir  saat çalışan ülke ekonomisine 4 dolar katma değer yaratırken,AB üyesi ülkelerde bu ortalama 25 ile 30 dolar değişmektedir.Bizde Çocuklar,anne-babalarının aldığı eğitimin ötesine geçemiyor.Toplumsal eğitim düzeyimiz ise ortalama 6.5 yıl böyle bir eğitim düzeyi olan toplumda katma değer yaratmak ve bilgi teknolojisine katkı sunmak çips üretmenin imkanı olur mu?

Siz hiç bu ülkede dinden,milliyetçilikten,solculuktan,vatandan-topraktan bahsedenlerin “vergiden” konuştuklarını veya gündem belirlediklerini okudunuz veya duydunuz mu, tabi ki istisnalar hariç.

Sosyal,siyasal ve kültürel toplumsal sorunlarınızı üreterek çözersiniz,üretmeyenler bu konularda mazeret üretir başka da bir seçenekleri yoktur.

Değişime karşı direnen ve üretmeyenleri dostum Mehmet Altan “plastiğe” benzetir,plastiği doğa  ancak yüz yılda  yok ediyormuş.

Vatanı olmayan üç güce;”bilgi,sermaye ve teknoloji” ye  yabancıysanız,değişen dünyayı ve orta sınıfları okuyamazsınız.