Mehmet TIRAŞ

Ne üretiyoruz ne tüketiyor ve kaç yıl yaşıyoruz?
12.04.2013
2573

 Yazının başına oturduğumda ülkenin gündemini barış sürecinie katkı sunacak olan, aydınlardan oluşan;AKP hükümetinin belirlediği adına da “akil insanlar” grubuna Başbakan Erdoğan’ın Dolmabahçe sarayında yaptığı toplantıdaki konuşmalar ve kişilerle ilgili medyanın gündemi olduğunu biliyorum..Ama ben,gündemde kibrit kutusu kadar bile zor yer bulan bir konuyu ve raporu daha ivedi buldum;hepimizi yakından ilgilendirdiği için, bu konu da yazmayı karar verdim,dikkat çeker mi bilemem!.

BMÖ,her yıl insani gelişmişlik raporu yayınlar 1993 yılından buyana ama bizde siyasete yön verenlerin,sivil toplum örgütlerinin sık baş vurdukları bir konu olmaz,birkaç akademisyenin konuşması,yazısı ve değerlendirmesiyle üstü örtülür ve unutulur gider, deyim yerindeyse.

Toplumun bilgilendirmekle görevli medya ise işine geldiği gibi verir hele medya mensupları siyasette ikbal arıyorsa böylesi toplumların ölçümü olan evrensel ölçekli raporları,kendini fazla ilgilendirmediği için hiç umursamaz.İktidarda bu raporla uğraşacak zaman ayırmaz.

Muhalefettin de böylesi bir rapor pek dikkatini çekmez, raporda ‘din,ırk ve mezhep’ geçmediği için..

BMÖ 2013 “insani gelişmişlik raporu” 186 ülke üzerinden değerlendirilerek yapılıyor;
186 altı ülke arasında Türkiye 90’ncı sırayı alırken;son ekonomik krizle küçümsediğimiz Yunanistan ise 29’cu sırada yer buluyor;Yunanistan’ın bu rapordaki sırası da böbürlenmeleri ve atıp-tutmaları ters yüz etmiyor mu?

Biz yine ulusal düzeyde değil de evrensel ölçeklerde üretim üzerinden Türkiye’yi kıyaslamaya devam edelim..

Dünya Süt üretimi tahminlerine göre 2012 yılında 523 milyon ton süt üretildi.

AB’liği üyesi ülkelerin toplam süt üretimi 135 milyon ton..

ABD’nin yıllık süt üretimi ise 86 milyon ton..

Türkiye de yılda üretilen süt ise 14 milyon ton.

Yeni Zelanda gibi 268 km kare bir küçük ülkenin süt üretimi ne kadar hazır olun bomba gibi bir rakam “20 milyon ton” yanlış okumadınız bu rakamı yazıyla da belirtelim yirmi milyon ton.Bu ülkenin nüfusu ise 4. Milyon 400 bin,milli geliri 122 milyar dolar,kişi başına düşen milli gelir ise 27 bin dolar.

Desteksiz atma yerine oturmuyor, bal bala demekle nasıl ağız tatlanmıyorsa, büyük demekle de büyük olunmuyor..  Çetin Altan’ın tabiriyle zart-zurt etmekle insan kendini büyük gösteremiyor, bir burası var bir de bizim dışımızda kocaman bi dünya var bunu unutmayalım.

Rakamlar yalan söylemiyor ne kadar yerini değiştirseniz de,yanlış hesap bağdattan dönüyor; AB ülkeleriyle aramızda uçurum olan süt tüketimine göz atalım:

AB ülkelerinde süt ve süt ürünleri tüketimi yılda ortalama kişi başına 350 kilogramdır.Türkiye de bu rakam 185 kilogramdır.Sütün kilogram fiyatı AB ülkelerinde 0,69 eurodur.Türkiye de sütün kilogram fiyatı 2010 yılına  göre 0,89 eurodur.AB ülkelerinin ortalamasından süt,Türkiye de yüzde 30 daha pahalı, yüzde 40 daha az tüketilmektedir.Bu rakamlar kırmızı et için de geçerlidir.

Çarpıcı bir rakamla bu konuyu kapatalım;AB ülkelerinde süt toplayıcılar günde ortalama 90 kilo metre civarından,bir alandan süt toplarken;bizde ise bu 650 km’ye kadar çıkıyor.Bunların hepsinin nedeni devletin 1980 öncesi tarım ve hayvancılık politikasının AB’ye göre çok değişmediğini göstermiyor mu?

Bir çarpıcı gelişme daha verelim yeryüzüyle kıyaslamadığımız için,kendimizi deve aynasında görüyoruz.

Ömrümüz uzuyor ama zenginleşemiyoruz!.

Kırk yıl önce doğan bir bebek bir yaşına basmadan bir İsveçli çocuktan 23 yıl daha kısa yaşıyordu.Bugün ise fark sekiz yıla indi çok sevindirici bir gelişme bu.

Bu arada yaşam belirtisi Türkiye de  ortalama ömür 50’den 74’e yükseldi.İsveç’te yaşam beklentisi kırk yıl önce 75 yıl iken şimdi ise bu ortalama 82’ye çıktı.Görüldüğü gibi biz İsveç’in kırk yıl öncesini yakalamışız, daha kat edeceğimiz çok yol var.

Bunlar çok olumlu gelişmeler ama bugün 2010 yılına göre kırk yıl öncesinde Türkiye de kişi başına gelir,İsveç’teki kişi başına gelirin yüzde onu kadar.İsveçliler kadar yaşayabiliyoruz ama İsveçliler kadar zengin olamadık.

Bir iskandiyev ülkesi olan İsveç’te bu kadar ömür olarak yaklaşıyoruz da; zenginleşemiyoruz sorusunun üzerinde durmalıyız?

Bunun tek belirleyicisi gelir dağılımındaki adaletsizlikten kaynaklanıyor;Türkiye de  12 milyon insan günde 2 dolar ile geçinirken;bankalarda bulunan toplam mevduatın yüzde 46’sı 51 bir bin kişiye ait.Dünya da gelir dağılımı beş ülkeden birisi olarka devam ediyoruz.Ülke ekonomisinin yüzde 48’i kayıt dışı.

Bir toplumun zenginleşmesi kadar gelir dağılımının adil olması,o ülkede adaletin başta adil dağılması gerekir ki,peşinden eğitim ve sağlık konu edilsin;yoksa yukarıda verdiğimiz rakamlar her şeyi ortaya koymuyor mu?

Okullarımızın vasatlığı ve hukuk sistemimiz toplumsal yaşamımızı belirlerken ama bir de olumlu gelişme var demokratik yeryüzünden farklı olarak; o da; bizim siyasetçilerimizin fakirleşmediğini görüyoruz.

Dünyanın hiçbir ülkesinde iki yıl milletvekilliği yapıp ta ömür boyu 4 bin dolar emekli maaşı alan ve kamusal hizmetten de yüzde 50  indirimli yararlanan  bir siyasetçi yok.Bizim siyasileirmizin bu yeteneğini de teslim etmeliyiz.

 Siyasetçilerimize de haksızlık etmeyelim onlar bu toplumun içinden çıkmıyor mu,biz seçmiyor muyuz?

Parlamentolar toplumların boy aynasıdır aynı zamanda.

Klasik deyimle “halklar laik oldukları şekilde yönetilirler”,yalan mı?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar