Bir ülkede Medya fikri takip yapması için basının editoryal bağımsızlığı,düşünce v e ifade özgürlüğünün önündeki  engellerin  olmaması gerekir..

Fikri takip yapmayan medya toplumu sağır ve dilsiz yapar.

Basının özgür olmadığı yerde medya iktidara göre şekillenir,bizim şuandaki medyanın hali, askeri dönemlerde bile az rastlanır bir baskı altında;ana akım merkez medya  AKP’nin medyasına döndü ve öyle de devam ediyor.

Başbakan 30 Eylülde demokratikleşme paketini  açtı ve paketin açılış konuşması  tam kırk dakika sürdü ve toplumsal sorunun en önemli konularından  olan sorunun çözümü konusunda bir açıklık getirmediği gibi; beklentileri de  karşılamadı “Kürt ve Alevi sözcüklerini”  telaffuz bile etmedi Erdoğan..

Paketten bazı önemli özgürlükleri kapsayan maddeler çıksa da;  paketin bir seçim paketi olduğu artık tartışılmaz bir vaka olarak  karşımızda duruyor.

Dostum  Mehmet Altan’ın deyimiyle cinayet ekonomisi paketi kapsamaz mı?

İş kazalarında AKP’nin on yıllık iktidarında tam 10 bin 850 işçi iş kazlarında ölüyor, buna kaza mı demek yoksa cinayet mi demek gerekir?

Bu iş kazalarında ölen sayıya 2013 yılı dahil değil sadece 2013 yılının Eylül ayında 127 işçi iş kazasında hayatını kaybetmiş.

Türkiye’ de ortalama günde 3 işçi iş kazalarında ölüyor, 5 işçi de iş göremez duruma geliyor yani sakat kalıyor..

Siz hiç Başbakanın ve onun dalkavuk medyasının bu ölümler  üzerine yazı yazdığı,haber yaptığı veya Başbakana televizyon programlarında soru sorduğunu gördünüz mü, veya duydunuz mu?

Bu işçi ölümleri nasıl sonlandırılacak,bunlar demokratikleşme paketinin  içine girmez mi?

Türkiye’de iş kazarlında Çin’den sonra dünyada ikinci olmamız,AB üyesi ülkelerinde olan iş kazların tam  7 kat olması ve  Uluslar arası Çalışma Örgütü(İLO)tarafından kara listede bulunmamız,demokratikleşmeye  ihtiyaç duyulan bir konu değil mi?

Türkiye sadece iş kazlarıyla aile ocaklarına  ateş düşmüyor; bir de bizim müzmin trafik terörümüz var  tam on yılda 50 bin kişi trafik kazlarında ölmüş.Bu konuda çok ciddi tartışma konusu olmaz üstüne gidilmez ve klişe sözlerle; yine trafik terörü iş başındaydı,hatalı solama,alkol,kuralsız araba kullanma aşırı hız deyip geçiştiriyoruz ama bunun bir eğitim meselesi olduğu gündeme pek gelmez.Altı gün sonra kurban bayramı kaç ölümlü kazayı seyredeceğiz!.

Birde üstü  örtülen failleri ortaya çıkartılmayan,unutturulmaz istenen  ölümlerimiz var..

Roboski katliamı,Hırant Dink  cinayeti,deniz feneri davası,Afyon Kara hisardaki askeri mühimmat deposunda patlamalarda ölen 25 askerin akıbeti konusunda;hiçbir cümle söz etmez Başbakan ve  onun yandaş medyasında gündeme getirmez,getirenlere de tutturmuşlar bir Roboski her kürtaj bir roboski diyerek kıyaslama yaparlar; nasıl olsa ölen benim kanımdan canımdan değil anlayışıyla.

Gezi olaylar üzerinde komplo teorileri üret yaftalama yapıp,Gezi direnişine katılanların darbe provası yapanlar, üç beş çapulcu, terörist  diye  yazıyorlar ama bu toplu ölümleri hiç gündem getirmiyorlar..

Nasıl getirsinler Başbakanın baş danışmanı iki gazetede iki köşeli  yazıp konuşacak ki; bunlarda iş başı yapsınlar, yoksa özgür bir düşünceyle kalem oynatmaları, vicdanlarının seslerini dinlemeleri mümkün mü?

Başbakanın paketini; tetikçi esnaf takımı yazar geçinenler öve öve yere göğe sığdırmıyorlar ama yeryüzünün demokratik kamuoyu ve Türkiye deki gerçek özgürlüğün sahipleri ise Başbakan bu paketle ipe un serdi diye tepki göstermelerine,kandan beslenenler,yaşlı liberallerin Kemalist damarı kabardı gibi sipariş üzerine yazılar yazıyorlar.

Başbakan demokrasi deyince aklına bir tek seçim argümanı gelir onu da sandıktan çıkan çoğunluk üzerinden okur ama demokrasinin kuvvetler ayrılığını ise yürütmenin altında görür.

Demokrasinin kuvvetler  ayrılığını İçselleştirseydi,devletin harcamalarını Sayıştay denetimine sokar 2013 bütçesini de Sayıştay denetiminden geçirerek parlamentoya getirirdi..

Erdoğan’ın bu denetimsiz harcama ve bütçe politikasını darbecileirn hükümetleri bile yapmadı.

Gerçi hakkını teslim edelim Erdoğan demiyor mu;demokrasisinin kuvvetler ayrılığı bizim önümüzde engel deyip;yargıya talimat verdim demesi akıldan çıkacak bir söz olmasa gerek.

Başbakan çoğunluk üzerinden demokrasiyi okuyor, çoğulculuk kavramını yok saydığını biliyoruz da; ya bu işçi ölümleri ve toplu trafik kazlarında ölümler toplumun sadece yoksul bir kesimini ilgilendirmiyor ki?

Bunları konuşup yazmak için dalkavuklar, ille bir tane yakınınızı mı kaybetmeniz gerekiyor?

Hukuk toplumunda devletin asli görevi vatandaşın can güvenliğinden sorumlu olması değil mi?Onu meşru kılan ney?

Başbakan ve onun yandaş medyası ve tetikçi yazar esnaf takımı bu işçi ölümlerine ve iş kazalarına değinmiyor, ya üç tane  anlı şanlı işçi konfederasyonlarının bunu gündeme taşıma gibi bir dertlerinin olmamasını nasıl anlayacağız..

Bu işçi konfederasyonlarının üzerinde tam bir ölü toprağı serili..

Bu işçi ölümlerini ve sakat kalmaları haber yaptıramıyorum diyemezsiniz;ana akım merkez medya yazmaz haber yapmaz onu biliyoruz; ya örgütlü olmanızın getirdiği üretimden gelen gücünüzü ve potansiyelinizi, ne zaman kullanacaksınız ?

Sadece toplu-iş sözleşmelerinin tıkandığında mı, sokağa döküleceksiniz?

Bu işçilerin ölümlerinden  sizlerin hiç mi  sorumluluğu yok?

Ama sizde haklısınız Başbakan sizin sürdürdüğünüz saltanata karışmadığı için keyfiniz de yerinde;toplumun demokrasi talebi yok, İşçi sınıfının d a ödediği aidatı denetleyemiyor,sendikaları da geçim kapısı olarak kullanıp gidiyorsunuz;işçiler de evrensel anlamda da bir sınıf mücadelesinin  içinde yer almıyor,ekmek elden su gölden misali saltanatınızı sürdürün bakalım.

Hiçbir şey yapamıyorsanız önerimiz sendikalara işçi ölümlerine duyarlı olması, kamuoyunun ve medyanın dikkatini çekmek için; kitlesel olarak işçileri  harekete geçiremiyorsanız;kurullarınızda görevli insanlarla bir araya gelin üç beş sendika yöneticileri olarak, Galatasaray lisesinin önünde toplanıp  istiklal caddesinde yürüyerek bildiri dağıtarak, slogan atarak taksime  çıkın,buda mı  aklınıza gelmiyor insafsızlar.