Mümtazer TÜRKÖNE

Mümtazer TÜRKÖNE
Mümtazer TÜRKÖNE
Tüm Yazıları
Telef edenler, telef edilenler
5.05.2025
134
Erdoğan’ın kullandığı tabir gerçeği ifade ediyor. Siyaset rakibinizi telef etmek üzerine kuruludur. Siz onu telef etmezseniz, o sizi telef eder. Siyaset yolsuzlukla finanse edilirken, yolsuzluk sizin emeğinizle, servetinizle besleniyor. Kaybeden biz oluyoruz. Biz telef oluyoruz.

“Bakalım cumhurbaşkanlığı hevesinde daha kaç CHP’li telef olup gidecek.”

“Telef olmak” düşman siyaseti jargonuna uyuyor. Erdoğan’ın söylediği bu söz çok ağır; ama olan biteni anlamak için dürüstçe söylenmiş bir sözün özgül ağırlığıyla tartıya girebilir.

En hafif karşılığı ile “telef etmek” deyimini “harcamak” kelimesi ile karşılayabilirsiniz. “Öldürmek”, “mahvetmek”, “yok etmek” biraz daha ağır kaçabilir. Bu tür deyimlerin karşılığı daha çok yaygın kullanımdan, bazen de galat halini almış anlamdan çıkartılır. Sonucu “yok oluş” olan, ama hiçbir amaç ve anlam taşımayan, yani bir işe yaramayan bir sondan bahsediliyor.

En yaygın duyduğunuz çerçeve: “Sel felaketinde 60 küçük baş hayvan telef oldu.” Eskiden başı boş sokak köpekleri, kuduz olaylarını önlemek gerekçesi ile öldürülürdü. Sırf bu iş için belediyelerde kadrolu “köpek itlaf ekipleri” olurdu. “İtlaf” kelimesi “telef etme” anlamına geliyor.

Erdoğan’ın kullandığı tabir gerçeği ifade ediyor. Siyaset rakibinizi telef etmek üzerine kuruludur. Siz onu telef etmezseniz, o sizi telef eder.

Bülent Arınç, “ütmek” tabirini kullanmıştı. Siyaset, ütmek üzerine kurulu bir oyun. Bu da doğru. Çok nitelikli, deha sahibi, ahlâk abidesi, beşerüstü yeteneklerle donanmış biri olmanızın hiçbir önemi yok. Başarının tek ölçüsü kazanmak. Oyunu kazanmazsanız esameniz okunmuyor. Ütülürseniz telef olup gidersiniz. Kazanırsanız, kimse dönüp kullandığınız araçlara bakmıyor. Mazeretlerin hiçbiri başarının yerini tutmuyor.

Kabak bizim başımıza patlıyor. Cumhurbaşkanı adayları kendilerini değil halkı temsil görevini üstleniyor. Kazanamasalar da, -Kılıçdaroğlu gibi- halkın % 47’sinden fazlasının oyunu alıyor. Kısaca, cumhurbaşkanı adayları değil toplumun yarıdan bir fazlası olmayı başaramayan halk arada telef oluyor. Zira % 50’yi geçen her şeyi kazanıyor.

Kim ütüldü?

19 Mart operasyonu, kamuoyu tarafından, “telef etmek” veya “ütmek” üzerine kurulu bir hamle olarak görüldü. Peki İmamoğlu ve ekibi ütüldü mü?

Hayır, halktaki karşılığına bakılırsa iktidar kanadı ütüldü.

Telefat var, ama ütülmek yok.

AK Partili troller, ortaya dökülüp saçılan belgeleri ve bilgileri işaret ederek adeta çıldırıyor. “Nasıl olur da bu yolsuzluklara rağmen hala bu adamları destekliyorlar?” sorusunu çok sık tekrarlıyorlar.

Gerçekten yolsuzluk yapılmış mı? Fikir sahibi olmak için dava dosyalarının tekemmül etmesini beklememiz gerekiyor. Ancak kamuoyundaki kanaat çok sarih: Kayıtsız şartsız “yolsuzluk yapılmış olsa bile”, CHP’nin arkasındaki halk desteği yükseliyor. İktidara muhalif kesim ve ekonomik krizden mustarip olanlar yolsuzlukla ilgili iddialara pek takılmıyor. Bu operasyonların tam olarak “telef etmek” mantığı üzerine inşa edildiğini düşünüyor.
Bu kanaatin temel gerekçesi AK Parti’nin, belediyeler başta olmak üzere siyasî yolsuzluklar konusunda fazlasıyla şaibeli olması. AK Partili belediyelerle ilgili iddialar, İçişleri Bakanlığı izin vermediği için soruşturulamıyor. Bunların arasında Ankara belediyesiyle, hatta İstanbul’la ilgili soruşturulmayı bekleyen şikayetler var.

CHP’li kadrolara yönelik yolsuzluk iddiaları peşinen: “Tencere dibin kara, seninki benden kara” muhabbetine evriliyor.

Taşlık bir tepede, silme camdan bir köşkte otururken, aşağıdaki komşunuzun ahşap kulübesinin küçük camına bir taş atmış oluyorsunuz. Sonra olacakları düşünün.

Siyasî yolsuzlukların vazgeçilmezliği:

Kanunlar aksini söylese, soruşturmalara konu edilse de yolsuzlukların doğal ve normal addedildiği bir siyasî evrende yaşıyoruz. Adeta yolsuzluklar içselleştirilmiş ve normalleştirilmiş durumda.

Sebep, siyasetin finansmanı meselesi.

Yolsuzluklar aleni ve örgütlü olarak siyaseti finanse etmek gerekçesiyle yapılıyor. İşte bu gerekçe hemen hemen bütün partilerin kadroları tarafından meşru ve doğal addediliyor. Tek şartı var: Elinizin altında suistimal edebileceğiniz bir kamu yetkisinin bulunması. Yani seçilmiş veya atanmış olmanız lâzım.

Hırsızlığı meşrulaştırmak için öne sürülen gerekçe yine “ütmek”.

Siyasî başarı için en fazla ihtiyacınız olan araç para. Siyaset parayla yapılıyor. Medya araçları, kamuoyu araştırmaları, siyasî reklamlar, danışmanlar, mitingler, toplantılar hep para gerektiriyor. Kanaat önderlerini, bazı toplum kesimlerini ikna etmek için para gerekiyor. Hele seçim kapıya dayandığında, harcadığınız para alacağınız oya ciddi katkıda bulunuyor.

Medya araçları size tek başına fikir verebilir.

İktidarın medya kapasitesi, harcanan paraya bakılırsa muhalefetin en az on katı çapında. Her kanal bir siyasî parti tercihi pompalıyor. Basit bir gerçek var: Tv kanallarının ekseriyeti ve gazetelerin neredeyse tamamı zarar ediyor. Kâr eden bir haber kanalı hiç yok. Buna rağmen varlıklarını sürdürüyorlar.

Ağzı laf yapan spikerler, yorumcular toplumun kaymak tabakasını oluştururken, gelirlerini bu suistimallerle kenara yığılan paradan temin ediyor. Kaynağı bildikleri için siyasî tarafları adına ölümüne cenk ediyorlar.

Medyaya akıtılan bu kadar para nasıl elde ediliyor.

Cevabı, siyasetin finansmanının kotarıldığı karanlık ilişkilerde aramanız gerekiyor.

Herkes parası kadar konuşuyor:

Rakibinizi ütmek istiyorsanız paranızın olması lâzım.

Hazine yardımı ve bağışlar bir raddeye kadar. Üstüne ilave edeceğiniz kaynaklar sizi daha güçlü hale getiriyor.

İşte bu ilave kaynakları, ele geçirdiğiniz kamu yetkilerini tam olarak “parti çıkarı” karşılığı kullanmaya başladığınız zaman ediniyorsunuz. Lisanslar, ruhsatlar, izinler, ihaleler sınırsız kaynak imkânı sunuyor.

İstanbul büyükşehir belediyesi birkaç bakanlığın bütçesinden daha fazla kaynağa sahip. Kent rantı ve belediyenin sahip olduğu neredeyse sınırsız yetkilerin kullanılması sırasında “partiye bağış” adıyla suistimalde bulunma imkanları çok fazla. Soruşturmaların konusunu, muhtemelen bu bağışlar oluşturuyor. Yolsuzluk, kural olarak kişisel hesaplara paylaştırılan özel bir rüşvet faaliyeti olarak değil, parti kasasına giren kayıt dışı bağışlar şeklinde örgütlü yapılıyor.

Yıllar öncesine ait soruşturulamayan ama hafızalara kazınan yolsuzluk görüntülerini hatırlayın. Ayakkabı kutularından ne çıkmıştı? Trajik hatıralarımız var. Soma’da 301 insana mezar olan kömür madeninin sorumluları, önceki gün maşeri vicdanı yaralayan hafif cezalarla kurtuldular. Bu şirketin, siyasî yolsuzluğun şahikası olarak vatandaşlara AK Parti adına bedava kömür dağıtan bir şirket olması bütünüyle unutuldu. Mantık bize şunu söyletiyor: Bu şirket, parti adına bedava kömür dağıtarak siyasî himaye sağlamasaydı belki harcadığı o kaynakları düzgün işleyen bir iş güvenliği düzeneğine harcayacaktı. Yolsuzluk olmasaydı belki de o insanlar ölmeyecekti.

Mesele gelip siyasi faaliyetlerin finansmanında düğümleniyor. Kimin ne kadar yolsuzluk yaptığını bulmak için şu soruyu sormalısınız:

Siyasetini, profesyonel bir iştigal alanı olarak finanse etmek için kim ne kadar para harcıyor? Harcadığı para nereden geliyor?

Siyasî telefat:

Hiç mübalağa etmiyorum:

Yolsuzluk üzerine inşa edilmiş bir siyasî evrende yaşıyoruz. Siyasî rekabet bu evrende vücut buluyor, iktidarlar böyle belirleniyor. Siyasetçinin yıldızı böyle parlıyor. Rakibiniz yapıyorsa, sizin de elinizde imkân varsa, uzak durup ahlâkî davranmanız tam olarak salaklık olarak görülüyor. Çünkü siz, elinizin tersiyle kritik avantajınızı itmiş oluyorsunuz. Sonuçta ütülüyor ve topluca siyasî telefat hanesine işleniyorsunuz.

Halis bir amaç peşinde koşan siyasetçinin her dem karşısına çıkan ontolojik sorunu şudur:

Yüce bir ahlâkî amaç için ahlak dışı araçları ne ölçüde kullanabilirsiniz?

Sonuna kadar kullanmazsanız kaybedersiniz.

Neticede ahlâkdışı araçlar, baştaki yüce ahlâkî amacınızı da size kısa zamanda unutturur. Bahaneler her zaman bulunur; önemli olan sonuç, yani başarıdır.

Siyaset tarihi böyle diyor.

Sonra?

Sonra, yolsuzluğun inişli çıkışlı ve karanlık evreninde sizin-bizim kaderimiz belirleniyor. Olan bize oluyor. Bizim ekmeğimiz, suyumuz, soluduğumuz hava zehirleniyor. Yolsuzluk nispeti kadar her şeyin fiyatı artıyor. Siyaset yolsuzlukla finanse edilirken, yolsuzluk sizin emeğinizle, servetinizle besleniyor. Kaybeden biz oluyoruz. Biz telef oluyoruz.

Bulunan toplu çare: Siyasetin finansmanının denetlenmesi. Bunun için demokrasilerin geliştirdiği ince ayarlı sistemler ve kurallar var. Siyasetçinin, partilerin harcadığı paraları denetlerseniz yolsuzlukları da peşinen engellemiş olursunuz. AB normları çerçevesinde bu konuda ilerleme kaydetmemiz gerekiyor.
İktidarı da muhalefeti de bu işten uzak duruyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar