Mümtazer TÜRKÖNE
Komisyon üyelerinin İmralı’ya gidip Öcalan’la görüşmesinin bu kadar hayati bir devlet ve millet sorunu haline gelmesi hayal gücünün kanatlandırdığı komplo teorilerini alabildiğince besliyor. Siyaset garip bir şekilde, tepsi içinde servis edilen gündeme göre kutuplaşıyor. Basit bir ayrıntı veya aşılması gereken eşik gelip de her şeyin merkezine bütün ihtişamı ile oturuyor.
Neden böyle?
Devletin Çözüm Süreci konusunda yürüttüğü kamu diplomasisi çok etkisiz. Mevzudan uzaklaşıyoruz.
Önümüzdeki İmralı sorunu ile ilgili unuttuğumuz ve hatırlamamız gereken ilk şey: Meclis Komisyonu Öcalan’ın ısrarı ile oluşturuldu ve çalışmalarına başladı. Meclis Başkanı bu komisyonun kuruluş amacını, “Süreci topluma mal etmek” olarak açıklamıştı. Ancak bu komisyonun asıl kuruluş amacı, Yasama organının komisyon üyeleri aracılığıyla Öcalan’la doğrudan temas kurmasıydı. Kısaca bugünkü tartışma konumuz Komisyonun varlık sebebiydi.
Komisyonun Öcalan’la görüşmesi, PKK lideri olarak tanıdığımız Öcalan’ı, “Kurucu Önder” sıfatıyla Sürecin karşı tarafının meşrû sözcüsü ve muhatabı haline getirmeyi ve böylece asıl müzakere aşamasına geçilmesini amaçlıyor. Öcalan’ın muhatap alınması kritik bir karar ve Sürecin asıl sahibi olan devlet kadrolarının eseri. Arkasında epeyce kafa yorulmuş gerekçeler ve titizlikle belirlenmiş bir strateji var.
Böylece asıl soruya geliyoruz:
Öcalan neden ve hangi gerekçelerle Sürecin meşrû muhatabı olarak görülüyor? “Neden” amacı, “gerekçeler” ise sebebi göstermeli.
Dikeni battığı yerden çıkarmak:
41 yıl boyunca elinde silahla kanlı bir geçmiş yaratmış örgütün, 26 yılını hapiste geçirmiş, buna rağmen örgütü üzerinde karizmatik otoritesini sürdürmüş lideri, sorunu çözmek için en ideal muhataptır. Öcalan kilit bir mevkide bulunuyor. Hem örgütü üzerinde otoritesini sürdürüyor hem de devlet temsilcileri ile aracısız görüşüyor. Tek başına köprü görevi görüyor.
Tuttuğu köprü başında iki tarafa da tavrını çok açık bir şekilde duyurdu. Ulus devlet kurma hedefi için başlattığı savaşı bitirdiğini ilan etti. 27 Şubat’ta yayınladığı tonlarca ağırlıktaki kısa bildiri, Öcalan’ın işgal ettiği yerin ve sahip olduğu gücün gerekçesini açıklamak için yeterli.
Gerçek bir ermiş olan Saint Exupery’nin Küçük Prens’inde, Kral ve generaller ile ilgili çarpıcı bir bölüm vardır. Küçük Prens Kral’a sorar: “Maden her emrinizi yerine getiriyorlar, o zaman generallerinize neden uçmalarını emretmiyorsunuz?”. Kral olgunlukla cevap verir: “Onlar uçamaz, neden yapamayacakları bir emri vereyim.”
Öcalan gerçekçi bir lider. Karar merciinde bulunan ve yıllardır uçmakta olan örgüt şeflerine yere inmelerini emretti. Onlar da canlarına minnet bilip bu emre uydular ve silah bıraktılar. Bu kadar kısa ve kestirme yoldan bu sonucu başka hiç kimse elde edemezdi. Örgüt, namus belası sürdürdüğü artık bir amacı kalmayan savaştan, daha doğrusu alışkanlıklardan vazgeçemezdi. Gazze sorunu, İsrail/Amerika-İran savaşı ve Suriye’deki gelişmeleri, bilhassa Suriye’deki Kürt statükosunun çıkarları süzgeçten geçirildi ve Öcalan sayesinde örgüt bu fırsatı kullanarak, dostlarına karşı “pes etmedik” diyebilecekleri bir çözüme razı oldu.
Kürtlerin meşrû temsilcisi mi?
Öcalan’ın, Devlet tarafından Kürtlerin meşrû lideri olarak gösterilmesi epeyce eleştiri konusu yapılıyor. Atladıkları bir şey var. Kürtler arasında Öcalan’ın itibarı en yüksek düzeye çıkmış vaziyette. Sebebi temsil yeteneği değil, şiddeti sona erdirme ve barışı tesis etme potansiyeli. Kürtler Öcalan’a artık şiddetin mimarı olarak değil barışın kurucusu olarak bakıyorlar. Öcalan’ın Kürtler üzerindeki nüfuzu, PKK’ya söz dinletecek gücü olmasından geliyor.
1924, Lozan’dan beri Devlet’in en büyük korkusu, sindirilemeyecek kadar büyük bir nüfusa sahip Kürtlerin bağımsız bir devlet kurmak üzere Türkiye’yi parçalamasıydı. Bölücülük adı verilen bu tehlike zamanla, devletin bütün kurumlarının varlık sebebine dönüştü. Yüz yıl boyunca çeşitli vartalar atlatıldı. Son olarak 1984’ten sonra PKK, bu amaca en fazla yaklaşan tehlike olarak görüldü. 90’lı yılların “Ver Kurtul”cularının, milliyetçiler arasında bile taraftar bulması bu yüzdendi.
Bugün, tecrübe edilip tüketilen çarelerden sonra taraflar gerekli dersleri çıkarmış görünüyor. Kürtler için bağımsız devlet idealinin Kürtlere kazandıracağı hiçbir şey olmadığı nesnel olarak iki taraflı anlaşıldı.
Kürtlerin yarıdan fazlası Türkiye’nin batısında yaşıyor ve doğudakilerin batıya pasaportla-vizeyle gitme ihtimalleri hiç cazip değil. Bu tabloya Kuzey Irak’ta ve Suriye’de yaşayan Kürtlerin doğal entegrasyon eğilimlerini de eklemelisiniz.
İkinci olarak Türk devleti, kanlı bir şekilde tecrübe edildiği üzere bu tür kalkışmalarla, en olumsuz şartlarda bile başedecek durumda olduğunu ispatladı ve bedeli ne olursa göze almaya hazır olduğunu göstermiş oldu.
Neticede devlet de gerekli dersleri çıkardı. 1983’te Kürtçe rüya görmeyi bile yasaklayan kanundan bu yana köprünün altından rengârenk sular aktı. Anayasal haklar ve kimlik talepleri bölücülük suçlamasını aşmış durumda. Bu şartlarda iki ihtimal önümüzde duruyor: Ya birlikte yaşamanın bir yolu bulunacak, ya da birlikte yaşamanın bir yolu bulunacak.
Fehmi Koru, bugünkü yazısında İngiltere’nin İRA problemini nasıl çözdüğünü anlatmış. Orada iki tarafın en keskin ve düşman görünen adamları özel olarak seçilip masaya oturmuşlar. Türkiye’de birbirine en uzak iki adam, Bahçeli ve Öcalan çözümü sırtlayıp götürdükleri için sonuçtan bu kadar umutlu olabiliyoruz.
Bahçeli “ya birlikte yaşayacağız/ya birlikte yaşayacağız” şeklinde önümüze çıkan bu iki yolu tercih edebilmemiz için Türkiye’ye bir fırsat penceresi sundu. Öcalan karşılık verip aynı pencereden baktığı için, iki ihtimal birlikte gerçekleşiyor. Yani birlikte yaşamanın yolu bulunuyor.
Çözüm Süreci başlığı altında önümüze dökülen gündemlerin ve üzerinde fırtınalar kopartılan ayrıntıların özü işte bu yol arayışından ibaret.
Geçmişin alışkanlıklarına takılanları, önyargılardan siyasî çıkar ve oy hesabı devşirenleri bir kenara bırakın ve şu soruya odaklanın:
Öcalan’ın muhatap alınması Türkiye’nin birliğine-bütünlüğüne, barışına-refahına katkıda bulunur mu?
Bahçeli gibi, milliyetçiliğinden, devlet-millet sevdasından şüphe duyulmayacak bir adam bu katkıyı çok hayati bulduğuna göre, rezerv koyanlar her şeyi yeniden düşünmeli.
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTPrusias ad Hypium’den Akçakoca cezaevine… 25.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni sürecin ilk büyük krizi: CHP’nin İmralı kararı 25.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSıra Mansur Yavaş’ta mı? 25.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAdaya da gidildi; peki bundan sonraki hamle ne? 25.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENDeepfake mi? 25.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasÖcalan ziyaretinin kilitlediği çözüm 25.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilDevlet Bahçeli, MHP ve Kürt Sorunu: Çelişkiler, strateji ve olasılıklar 25.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan artık masada 25.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAİmralı’ya Gidiş; Tarihsel Bir Eşik ve Yeni Dönemin Habercisi... 25.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCHP’siz İmralı olur ama çözüm süreci olmaz 24.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÖrgütüne silah bıraktırırken Öcalan’ın “teröristbaşı” olduğunu hatırlayanlar…. 24.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin toplumsal trendleri: Eriyen orta sınıf, sosyal gettolar, anlık tatmin ekonomisi ve gelec 24.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciZindan yetmedi bir de ‘Açlık Cezası…’ 24.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEİmralı konusu 24.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİBB İDDİANAMESİ… 24.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist stratejiye dair hayati tartışmalar 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANİmralı ziyareti fırtınası 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYDünya gündemi ve Türkiye'de barış sureci 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP'ye haksızlık ediliyor 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBravo CHP’ye!!! 22.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezİBB iddianamesi: İslamî kesimden örnek yorum 22.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMeclis komisyonu İmralı’ya gidecek ama nasıl… 21.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanCHP’nin kendi geleceği ile büyük Kürt imtihanı 21.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen Çalıkuşuİmralı’ya gidilsin mi gidilmesin mi… 21.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDünya değişirken İBB İddianamesi! 20.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRİthal eti kimler paylaşıyor? halktv.com.tr şirket şirket ortaya çıkardı 20.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli’nin dediği olursa 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBahçeli neden “gerekirse ben giderim” dedi? 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALAnton Çehov’un silahı gibi… 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselDezenflasyon havlu mu attı? 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTCMB'den gelen itiraf 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpEnflasyon raporu: Bozulan diyet ve kredibilite sorunu 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan, DEM Parti, dağda kart kurttan Kürde 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.11.2025
25.11.2025
22.11.2025
19.11.2025
19.11.2025
16.11.2025
14.11.2025
11.11.2025
8.11.2025
7.11.2025